Suudi Arabistan, Suriye'de birlik, istikrar, ekonomik ve sosyal kalkınma yolunda ilerlemek ve Filistin'de iki devletli çözüme doğru ilerleyerek Filistin halkının geleceği için yeni ufuklar açmak amacıyla iki büyük projeye öncülük ediyor.
Eski Suriye rejiminin devrilmesinden bu yana Suudi Arabistan, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera liderliğindeki Suriye'ye destek vermeye başladı ve Şera’yı Riyad'da ABD Başkanı Donald Trump ile bir araya getirdi. Böylece yeni döneme kapı açıldı ve yaptırımlar kaldırıldı. Trump, Kürtlerle anlaşmaya yardımcı olan Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ı bölgeye gönderdi. Ardından Suudi Arabistan, Suriye Dışişleri Bakanı ile İsrail Stratejik İşler Bakanı'nı Paris'te bir araya getirerek bir yandan gerginliği yatıştırdı, diğer yandan İsrail'in tehlikeli bir şekilde sızdığı Suveyda meselesini görüştü. Suudi Arabistan bununla da kalmadı; ilgili bakanının başkanlığındaki büyük bir ekonomik heyet Şam'a geldi ve Suriye'de devlet ve iş dünyasıyla onlarca alanda devasa Suudi yatırımları yapılacağı açıklandı.
Suriye, Levant'ın kalbinde yer alır ve Patrick Seale'in dediği gibi, bu ülkede devlet güçlü olduğunda, komşuları olan Ürdün, Irak, Lübnan ve Türkiye üzerinde etkisi olur. Devlet zayıfladığında ise bu dört ülke Suriye'ye müdahale edebilir. Öyle ki 2011-2024 yılları arasındaki karışıklık döneminde bu gerçekleşti. Buna İranlılar ve milisleri (aralarında Lübnan'daki Hizbullah da bulunmaktadır) ile Ruslar da eklendi. Suudi Arabistan, yeni Suriye yönetimi ile ABD arasında uzlaşma sağladı, Türkiye ile istişare etti ve Suveyda olayları sırasında Arap ülkelerini Şera yönetimini desteklemeleri için harekete geçirdi. İsrail ise Dürzileri korumak için geldiğini iddia etti. Suriye'nin güvenliğini üstlenen Suudi Arabistan, Şam'ın kalkınması meselesine de güçlü bir şekilde dahil oldu. Krallığın yeni Suriye'yi kucaklaması o kadar ileri gitti ki, Suudiler Suriye'nin güvenliğini krallığın güvenliğinin bir parçası olarak gördüklerini söylemeye başladılar. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın Suriye'ye karşı iyimser, Lübnan'a karşı ise karamsar olan hareketleri ve açıklamaları, Suudi Arabistan’ın Suriye konusundaki çabalarının meyvelerini vermeye başladığını gösteriyor.
Suudi Arabistan’ın Filistin meselesiyle olan tarihi, Suriye Arap Cumhuriyeti ile olan tarihinden çok daha uzun. Krallığın 2002 Beyrut Zirvesi'ndeki projesini hatırlıyoruz. Ancak Filistin meselesindeki girişimleri bundan çok daha eskiye dayanır. Burada Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) sağladığı yardımı kastetmiyorum, çatışmayı çözme projelerini kastediyorum. İsrail 1982'de FKÖ'yü ülkeden çıkarmak için Lübnan'ı işgal edip Beyrut'a kadar ilerlediğinde, Suudi Arabistan barış için çaba sarf etti. Ayrıca, 1980'lerin sonlarında, bir kısmı Lübnan'daki iç savaşı sona erdirmek için Taif Anlaşması’na, diğer kısmı ise 1993'teki Madrid müzakerelerine ve Oslo Anlaşmaları’na yol açan çok yönlü çabaları da vardır.
Filistin meselesine kapsamlı ve adil bir çözüm bulmaya yönelik mevcut proje, en büyük girişimlerden biri, hatta en büyüğü sayılabilir. Bu, Gazze savaşının başlarında düzenlenen konferanslarda ortaya çıkan, iddialı ve geniş kapsamlı bir çabadır. Arap devletleri, Müslüman ülkeler ve Arap Birliği – İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantıları başladı, ardından bölgesel ve uluslararası toplantılar düzenlendi. Gazze'ye karşı yürütülen korkunç savaşın başlangıcından bu yana, hiçbir toplantı savaşı durdurma çabalarıyla sınırlı kalmadı, aksine İsrail'in zorbalığı ve Filistin'in bölünme tehlikesi nedeniyle ertesi gün için de düşünceler içeriyordu.
Bugünlerde Suudiler ve Fransızlar, Birleşmiş Milletler'de (BM) dünyanın önde gelen isimleriyle birlikte Gazze Şeridi, Filistin ve iki devletli çözüm konulu uluslararası konferansta bir araya geldi. Bu, aylar önce başlayan ve Paris'te Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ve Fransa Dışişleri Bakanı tarafından tamamlanan, iki devletli çözümü amaçlayan uluslararası konferansın hazırlıkları için Suudi Arabistan'ın büyük çabasının bir devamıydı. Konferansa, Suudi Arabistan ve Fransa'nın büyük çabalarıyla 17 ülke katıldı. Paris'teki toplantılar sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa'nın Filistin devletini tanıma niyetini ve Avrupa ülkelerinden de aynı adımı atmalarını talep ettiğini açıkladı. Suudi projesi ayrıntılı ve bütüncül olup her noktayı hesaba katıyor ve başarıya ulaşmak için ittifaklar ve ortaklıklar kuruyor. Konferanstan son derece hassas iki belge çıktı. Bu nedenle BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Suudi Arabistan'ın çabasını, mümkün olan en büyük atılım ve Filistin halkını kurtarmak ve Ortadoğu ve dünyada barışı sağlamak için nadir bir fırsat olarak nitelendirdi.
Suudi Arabistan, ABD'nin muhalefetine ve İsrail'in büyük öfkesine rağmen bu büyük projeyi gerçekleştirmekten çekinmiyor. Suudi Arabistan'ın diplomatik becerisi, yetenekleri ve uluslararası toplumdaki önemli konumu, İsrail'in Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki eylemlerine yönelik küresel öfkeyle birleşiyor.
Suudi Arabistan'ın iki devletli çözüme yönelik büyük girişimi, işgali sona erdirmeyi, Filistin devletini kurmayı ve yüz yıllık savaşın üstesinden gelmeyi amaçlıyor!