Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Trump, Güney Kafkasya'da İbrahim Anlaşmaları’na yatırım yapıyor!

Doğu-Batı sınırındaki nüfuz haritalarının yeniden çizildiği kritik bir anda, ABD Başkanı Donald Trump'ın da katılımıyla Beyaz Saray'da Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan arasında barış için bir çerçeve anlaşmasının imzalanması, on yıllardır süren bir çatışmanın seyrinde bir dönüm noktası teşkil ediyor. Anlaşma, iki taraf arasındaki çatışmayı sona erdirmekle kalmıyor, aynı zamanda ABD'ye, Rusya, Avrupa, İran ve Türkiye arasında enerji ve nüfuz hatlarının kesiştiği bir bölge olan Güney Kafkasya'da stratejik bir koridor için münhasır geliştirme hakları tanıyan ekonomik ve güvenlik düzenlemelerinin de kapısını açıyor.

“Uluslararası Barış ve Refah için Trump Yolu” olarak adlandırılan bu anlaşma, uzun süredir çatışmalar nedeniyle potansiyelinden yararlanması engellenen enerji zengini bir bölgenin kalbinde yer aldığı için geniş stratejik boyutlara sahip. Gözlemciler, ABD'nin askeri olarak barışı koruma rolünü üstlenme olasılığı ile birlikte bunu Moskova'ya indirilmiş bir darbe olarak görüyor. Buna ek olarak Azerbaycan, İbrahim Anlaşmaları'na da katılabilir. Enerji ihracatını artırmayı uman Ankara tarafından anlaşma memnuniyetle karşılanırken, diğerleri anlaşmayı eleştirerek, Bakü'yü Dağlık Karabağ'daki etnik temizlik suçlamalarından muaf tutacağını savundu. Washington, siyasi kazanımlarını artırmak için anlaşmanın ekonomik boyutunun bölgede istikrarın bir dayanağı olacağına güveniyor. ABD ayrıca, bu anlaşmanın Azerbaycan'ın daha geniş bölgesel iş birliği sistemlerine entegrasyonuna bir kapı açmasını, enerji ve mallar için yeni rotalar açmasını ve Asya ile Avrupa arasındaki ekonomik köprü rolünü güçlendirerek uluslararası ilişkilerde Washington'a ek bir nüfuz sağlamasını umuyor. Bu ekonomik boyut, Azerbaycan'ı küresel ticaret ağlarına bağlaması, Rusya ve İran baskısına karşı dayanıklılığını güçlendirmesi ve ABD'nin büyük güçlerin onlarca yıldır rekabet ettiği bir bölgede uzun vadeli bir varlığa sahip olmasını sağlaması nedeniyle güvenlik boyutundan daha az önemli değil.

Güvenlik kaynakları, Batı'nın Azerbaycan'a olan ilgisinin, ülkenin muazzam petrol zenginliği ve birkaç yıl önce bir hızlı savaş ile Dağlık Karabağ'ı geri almasına olanak tanıyan askeri yeteneklerini geliştirmesiyle bağlantılı olduğunu belirtiyor. İsrail ile açıklanmamış ittifakı, özellikle batısında iç baskı kaynağı olabilecek büyük bir Azeri azınlığın varlığı göz önüne alındığında, İran açısından endişelere yol açıyor. Ayrıca Bakü, Türkiye ile iş birliğini derinleştirdi. Avrupa'ya gaz tedarikini artırarak, Rus gazına önemli bir alternatif haline gelmesinin yanı sıra, Ukrayna'yı destekledi ve Rus silah alımlarını azalttı. Bu durum, önceki savaşlarda kendisini hayal kırıklığına uğratan Moskova'yı kızdırdı.

Gözlemcilere göre bu değişimler, özellikle 25 Aralık 2024'te bir Azerbaycan sivil uçağının Rus hava savunma sistemi tarafından düşürülmesinin ardından, Batı'nın hem Azerbaycan hem de Ermenistan'daki Rus etkisini azaltması için bir fırsat sunuyor. Uçak Kazakistan'ın Aktav şehri yakınlarında acil iniş yapmaya çalışırken yaşanan olay, 38 kişinin ölümüne neden olmuştu. Bakü'deki Rus varlığının zayıflaması ve Erivan'ın Moskova'ya ekonomik ve güvenlik bağımlılığından duyduğu hoşnutsuzluğun artması, Gürcistan ile bağları güçlendirmeye kadar uzanabilecek stratejik bir yeniden konumlandırmaya olanak sağlıyor. Azerbaycan'ın rolü, İsrailli ve Suriyeli taraflar arasındaki dolaylı görüşmelerde arabuluculuk yoluyla daha geniş çaplı bölgesel meselelerde de öne çıktı ve bu da yakın coğrafi kapsamının ötesinde etki etme kabiliyetini yansıtıyor.

Karmaşık bölgesel sahnenin tablosunu tamamlamak için, gerginlik noktalarının güneye, Filistin topraklarına doğru uzandığını ve Batı Şeria'daki siyasi ve güvenlik kaygılarının, bölge sınırlarını aşan daha geniş dengelerle örtüştüğünü belirtelim.

Buna paralel olarak, Batı Şeria'da koşullar ile ilgili endişeler de artıyor. Gözlemciler, manşetlerde kendisine çok yer bulamasa da, burada durumun Gazze'den daha az tehlikeli olmadığı konusunda uyarıyor. Toprak gaspından çiftliklerin yakılması, ekinlerin yok edilmesi ve sivillerin öldürülmesine kadar Filistinlilere yönelik radikal yerleşimci şiddeti tırmandı. Bu şiddet özellikle de yedek askerlerinin çoğunun yerleşim yerleri sakinlerinden olması nedeniyle, İsrail ordusunun umursamazlığı veya suç ortaklığı ortasında yaşanıyor. Bu durumun Batı Şeria'nın fiili ilhakına yol açabileceği ve Güvenlik Konseyi'nde Rusya ve Çin'in Filistin Devleti'ni tanıma yönündeki tutumlarına paralel olarak, özellikle İngiltere ve Fransa'nın, Filistin Devleti'ni tanıma yönündeki adımlarıyla birlikte bölgesel bir tırmandırmaya yol açabileceği endişeleri var. Yeni bir intifadanın patlak vermesinin İsrail üzerinde benzeri görülmemiş bir uluslararası baskı yaratabileceği endişeleri artıyor.

Avrupa kıtasının doğu yakasında, Moldova, liderliğinin seçimlerde eşi benzeri görülmemiş bir Rus müdahalesi uyarılarının ardından giderek artan bir ilgi odağı haline geliyor. Güvenlik kaynakları, Moskova'nın güneyde Ukrayna ile bağlantılı olan bu ekonomik ve askeri açıdan kırılgan ülkede nüfuzunu artırmak için “gri bölge” araçlarını kullandığını belirtiyor. Rusya'nın Moldova'yı kendi tarafına çekmeyi başarması, hassas konumu göz önüne alındığında önemli bir stratejik kazanım olacaktır; ancak ülkenin siyasi ve ekonomik kırılganlığı, onu bilgi saldırılarına ve siyasi nüfuza karşı savunmasız kılıyor. Gözlemciler, Moldova'nın durumunu, Rusya'nın nüfuz girişimlerine rağmen Batılı yönelimini zorla da olsa koruyan Romanya ile karşılaştırıyor. Ancak Moldova, komşusunun dirençli kalmasını sağlayan yeteneklerden yoksun. Bu durum, mevcut uyarıları kırmızı alarma dönüştürüyor ve Batı'dan acil ekonomik ve siyasi destek gerektiriyor.

Güney Kafkasya'dan Batı Şeria ve Doğu Avrupa sınırlarına kadar, hem fırsatları hem de zorlukları temsil eden bir jeopolitik sıcak noktalar ağının resmi ortaya çıkıyor. Azerbaycan ve Ermenistan, Rusya ve İran'ın nüfuzunu sınırlamanın bir yolunu sunuyor, Batı Şeria herhangi bir Ortadoğu barış süreci için potansiyel bir istikrarsızlaştırıcı faktör teşkil ediyor ve Moldova, Batı'nın Rusya'nın doğu kanadına nüfuz etmesine karşı koyma gücü için bir test sahası teşkil ediyor. Hızla değişen ve yoğun bir nüfuz rekabetinin yaşandığı bir dünyada, bu kritik noktaları görmezden gelmek yalnızca stratejik fırsatları kaçırmak anlamına gelmeyecek, aynı zamanda Batı'nın rakiplerinin sahada yeni gerçekler dayatmasının ve mevcut güç dengesini altüst eden özelliklerle uluslararası haritayı yeniden çizmesinin önünü açacaktır.