İlk günden beri tuhaf ve korkunç bir patolojik durum var; Arap-İsrail çatışmasına her zaman Arap-Arap çatışmasının eşlik etmesi. Hem de bazen, hatta çoğu zaman, daha yoğun ve derin bir düzeyde. Savaşın Araplar ve İsrail arasında olduğunu düşünürüz ama aslında Araplar ve Araplar arasında olduğu ortaya çıkar.
Arap dünyası, özellikle Filistin, Suriye ve Lübnan halkları, tarihlerinin en tehlikeli evresini yaşıyorlar. Ancak çatışma ve nefretin en sert, en korkunç ve en uğursuz belirtileri, tüm lehçeleri ile Arapça söylenen, yazılan ve ima edilenlerdir.
Aksa Tufanı Savaşı, Lübnan'da bir sele, Irak'ta bir çekişmeye dönüştü. Son olarak da Husiler buna dahil olarak, çelişkiler alanını, ihanet suçlamalarını ve en iğrenç hakaret biçimlerini tamamladı. Lübnan'da destek savaşından bu yana yaşanan her şeyden sonra, Şeyh Naim Kasım şimdi ülkeyi bir “iç savaş”la tehdit ediyor. Bir kerede iç savaş ile tehdit edilir mi? Yine hükümet bir kerede İsrail için çalışmakla suçlanır mı? Her iki tarafın da Siyonist ajan olmadan, devletle ilgili görüşlerinde siyasi bir anlaşmazlık yaşamaları mümkün değil mi?
Bu konuşmalar, tüm Arapların “anemi” veya kansızlıktan, Filistin’in kaybedilmesinden sonraki en kötü ulusal kayıptan muzdarip olduğu bir zamanda yapılıyor. Filistin, çekişenlerin iddia ettiğinin aksine, her zaman ayrışmanın konusu oldu.
Alaska Zirvesi, zil sesleri ve tebriklerle sona erdi. İki lider, Ukrayna'da nihai bir çözüm beklentisi içinde kırmızı halıda gururla yürüdüler. Araplar bu heyecan verici gösteride yoktu. Trump'ın Ortadoğu’daki arabulucusu Steve Witkoff ise saflar arasında gibi görünüyordu. Gazze her türlü ölüme bir yaşam biçimi olarak alıştığı sürece, biraz daha bekleyebilir.
Şeyh Naim Kasım'ın konuşmasının, İsraillilerden ziyade hükümetin kararından vazgeçmesi ile savaş arasında seçim yapma şansı tanıdığı Lübnanlıların yüreğine daha fazla korku saldığına şüphe yok. Bu konu biraz da olsa tartışılamaz mı? Diğer yandan “silah bırakmak” yerine “silahların teslim edilmesi”, “devlete emanet edilmesi” veya “bağışlanması” demek daha iyi olmaz mıydı?
Meşhur bir atasözü der ki: “Bir söz yumuşatır, bir söz de çıldırtır.” Siz ikincisini arayın.