Gassan Hatib
Birzeit Üniversitesi Kültürel Araştırmalar Profesörü
TT

Sessiz savaş: İsrail Batı Şeria'yı gözlerden uzakta nasıl yeniden şekillendiriyor?

7 Ekim 2023'ten bu yana dünya, İsrail'in Gazze'ye yönelik yıkıcı savaşıyla meşgul. Orada işlenen soykırımın ayrıntıları dehşet verici ve bir müdahale gerektiriyor. Ancak, kameraların ve manşetlerin uzağında, İsrail, Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'da da paralel -daha az görünür ama aynı derecede etkili- bir saldırı başlattı. Dünya Gazze'ye odaklanmışken, İsrail uzun süredir devam eden fiili ilhak ajandasını hızlandırıyor ve uluslararası bir hesap sormaya maruz kalmadan Filistinlilerin yaşamlarını ve coğrafyasını sistematik olarak yeniden şekillendiriyor.

İsrail Gazze'yi bombalamaya devam ederken, aynı zamanda yerleşimci şiddetinin ve toprak gasplarının tırmanmasına izin veriyor, Filistinlilerin hareket özgürlüğüne yönelik kısıtlamalarını sıkılaştırıyor ve Batı Şeria üzerindeki ekonomik baskıyı artırıyor. Bunlar rastgele icraatlar veya geçici tepkiler değil; aksine, uluslararası toplumun Gazze ile meşguliyetinden uzun süredir devam eden yayılmacı hedeflere ulaşmak için yararlanan hesaplı adımlar gibi görünüyor.

Nitekim ağustos ayı sonunda, “E-1” olarak bilinen bölgede yerleşim yeri inşa projesinin onaylanması, bu gidişatı açıkça doğruluyordu. Bu proje, Batı Şeria'daki son açık alanları doldurarak, Filistin topraklarının kuzey ve güney kısımlarını ayırıyor ve toprakları birbiri ile bağlantılı bir Filistin devleti kurma olasılığını engelliyor.

Savaşın patlak vermesinden bu yana İsrail, Oslo Anlaşması'ndan bugüne Batı Şeria'daki en büyük toprak müsaderesini onayladı. Peace Now'a göre, 2022 ile 2025 yılları arasında 60'tan fazla Filistinli topluluk yerinden edildi ve yerleşimciler Batı Şeria'nın yüzde 14'ünden fazlasını, yani 780 kilometrekareden fazla alanı ele geçirdi. Devlet finansmanı ve milyonlarca dolarlık diğer fonlar ile yerleşim merkezleri kurdular ve bunlar daha sonra kırsal alanlardaki Filistinliler için yaşamı neredeyse imkânsız hale getiren saldırı ve taarruzların üssüne dönüştü. Saldırılar giderek daha küstah bir hal aldı; çadırları yakmak, hayvanları çalmak ve sakinleri gündüz gözüyle, çoğu zaman İsrail ordusunun koruması veya rızasıyla kovmak.

İsrail hükümeti bakanları artık niyetlerini gizlemiyor. Yerleşim Bakanı Orit Strook bu aşamayı yerleşim yerlerinin genişlemesi için bir “mucize” olarak nitelendirirken, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, amacın “Yahuda ve Samarra”nın tamamına, yani Batı Şeria'ya İsrail egemenliğini dayatarak bir Filistin devleti “tehdidini” ortadan kaldırmak olduğunu açıkladı. Artık söylemler müzakerelerden değil, kalıcı kontrolden bahsediyor.

İsrail, toprak gaspına ek olarak, Filistinlilerin hareket özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalarını da eşi benzeri görülmemiş bir ölçüde artırdı. BM'ye göre, Batı Şeria'daki askeri kontrol noktalarının sayısı 2025 yılı başında 849'a ulaştı. Bu kontrol noktaları Filistin topraklarını yalnızca birbirinden izole kantonlara bölmekle kalmıyor, aynı zamanda hastanelere, okullara ve işyerlerine erişimi de engelliyor. Dünya Sağlık Örgütü, Ekim 2023'ten bu yana Batı Şeria'daki Filistin sağlık altyapısına 791 saldırı yapıldığını belgeledi.

Siyasi hedef açık; Batı Şeria'nın “kantonlaştırılması”. İsrail, Filistin şehir ve beldelerini birbirinden ayırarak, Filistinliler için beş ayrı “bölgesel konsey” kurulmasının taşlarını döşüyor. Bu, Smotrich'in nihayetinde tam İsrail kontrolü altına girecek parçalanmış bir Filistin oluşumu vizyonuyla örtüşüyor; yerleşimciler ise kendi yasal ve idari sistemleri altında serbestçe hareket edebiliyorlar.

Ekim saldırısından sonraki İsrail hamlesi üç yönlü bir ekonomik saldırı içeriyordu; Filistinli işçilerin İsrail'e girmesini engellemek, Filistinlilerin vergi gelirlerini alıkoymak ve İsrail içindeki Filistinlilere Batı Şeria pazarlarını kapatmak.

Bu icraatlar Filistin ekonomisini yerle bir etti; savaşın ilk yılında GSYİH yüzde 22 düştü ve Gazze ve Batı Şeria'da 200 binden fazla Filistinli işini kaybetti. 1,8 milyar doları aşan vergi gelirlerinin alıkonulmasıysa, Filistin Ulusal Otoritesi'nin maaşları ödeyememesine neden oldu, bu da diplomatik tepkilerden kaçınmak için resmi olarak feshedilmeden kurumlarını içeriden zayıflattı.

Durum bununla sınırlı kalmadı; insani yardım kuruluşları ve sivil toplum da hedef alındı. İsrail'in “düşman” olarak nitelendirilen herhangi bir kuruluşun “kaydını silmesine” izin veren yeni bir yasa yürürlüğe girdi. Bu muğlak tanımlama, Filistin sivil toplumuna önemli bir destek kaynağı olan 20'den fazla uluslararası kuruluşun çalışmalarını tehdit ediyor.Batı Şeria pazarlarında yıllık 800 milyon dolardan fazla harcama yapan İsrail’deki Yeşil Hat’ta yaşayan Filistinlilerin bile alışveriş yapması yasaklandı. İsrail ayrıca bu Filistinlilerin çocuklarının Batı Şeria'daki Filistin üniversitelerinde eğitim görmesini de yasakladı. Amaç ekonomiyle sınırlı değil. önde gelen bir Filistinli iş adamının da dediği gibi, “En açık hedef, Filistin Otoritesi kurumlarını dolaylı olarak yok etmektir.”

İsrail, kontrol ve üstünlüğe dayalı tek devletli bir gerçeği dayatırken, uluslararası toplum “iki devletli çözüm” sloganlarını atmaya devam ediyor. Bu ay Belçika, Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Malta, BM Genel Kurulu'nda Filistin Devleti'ni tanıyan 147 ülkeye katılacaklarını duyurdu. Ancak tanıma, gerçek bir hesap sorma olmadan sembolik bir adım olarak kalırsa, siyasi bir açıklamadan öteye geçemeyecektir.

İsrail'de yakın zamanda yapılan bir kamuoyu yoklaması, İsraillilerin yüzde 68'inin Batı Şeria'nın ilhakını desteklediğini, yüzde 71'inin ise bir Filistin devletinin kurulmasına karşı çıktığını gösterdi. Bunlar marjinal görüşler değil; artık hakim politikalar.

Bu gidişat devam ederse, İsrail'in uzun süredir devam eden             “sahada gerçekler yaratma” politikası, kalıcı bir apartheid gerçekliğine dönüşecektir. Gazze'deki soykırımın derin bölgesel ve uluslararası yankıları olacağı gibi, Batı Şeria'ya yönelik sessiz savaş -bürokratik ve yapısal araçlar aracılığıyla- geri döndürülemez gerçekleri pekiştiriyor. İsrail, Filistin davasını tasfiye etme hedefine ulaşmak için Gazze trajedisini kullanıyor gibi görünüyor ve uluslararası hesap sormanın yokluğu ne kadar uzun sürerse, bu projenin başarı şansı o kadar artıyor.