Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Çözüm ulus devlettir!

Bilmeyenler için, bu satırların yazarı, akademi dünyasındandır ve uluslararası kriz yönetimi konusunda uzmandır. Yetmiş yılı aşkın süredir Araplar ve İsrailliler arasındaki krizlerin, savaşların ve çatışmaların etrafında döndüğü ve merkezi Arap sorunu olarak bilinen konu üzerine kapsamlı yazılar yazmıştır. Bu süre boyunca, özellikle de savaşlardan sonra ve ateşkesi izleyen müzakerelerde, bilhassa Filistinliler ve İsrailliler arasında “güven artırıcı icraatlar” ifadesi çok yaygındı. Ama şimdi, bu ifadeye Araplar arasında; hatta Filistinliler arasında daha da fazla ihtiyaç duyuluyor. Francis Fukuyama, “Tarihin Sonu” adlı kitabıyla ünlendi, lakin gerçekte en önemli kitabı, modern dünyanın ilerlemesindeki temel halka olan “Güven” adlı eseriydi. Toplumlar, üyelerinin kimlik adı verilen ortak bir anlatıyı paylaşmalarıyla oluşur; ancak ortak çıkarlar, karşılaşılan zorluklar ve hatta tehditler olmadan ayakta kalamazlar. Bu ortak kimlik, meşru güç kullanma hakkına sahip bir otoritenin var olduğu "ulus-devlet"in temel taşı olan "milliyetçilik" dediğimiz şeyin tohumudur.

Fakat Fukuyama'ya göre bir toplumu toplum yapan, bireyler, aileler ve alt gruplar arasında var olan “güven”dir. Toplumların gelenek ve görenekler, yasalar ve anayasalar, güçlü otoriteler, mahkemeler ve hapishaneler tarafından yönetildiği doğrudur; ancak tüm bunlar, eğer üyeleri birbirlerine karşı şüphe, kaygı ve güvensizlikle birleşiyorlarsa bir toplum oluşturamazlar. Fakat güven yalnızca toplumlar arasında ve tek bir toplum içindeki gruplar arasında değil, aynı zamanda bireyler ve içinde yaşadıkları teknolojik ortam arasında da önemlidir. Örneğin, bazı insanlar maaşlarını veya emeklilik maaşlarını çekmek için bankamatikleri kullanmaktan son derece çekinirler çünkü bu garip makinelerin kartlarını yutmayacağına veya şifrelerini girdikten sonra parayı gerçekten vereceklerine güvenmezler. Dünya genelinde, makinelerin, daha önce sadece üretici, tüketici veya veznedar gibi insanlara güvenen ya da güvenmeyen insanların güvenini kazanmaları zaman aldı.

Filistin-İsrail çatışmasındaki veya Hamas ile İsrail arasındaki mevcut durum, her iki tarafın da barışa ihtiyaç duyduğu, ancak ikisinin de savaşın devam etmesini istediği bir durumu dayatıyor. Netanyahu İsraili ve “Yahudi Kardeşliği”nden yoldaşları, yerleşim birimlerinin genişletilmesini ve Batı Şeria'nın olası ilhakını, yolda olan Gazze'nin ve belki de Büyük İsrail’in kapsadığı diğer bölgesel tarafların tamamen boyunduruk altına alınmasını, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme sürecini örtbas eden bir savaş istiyor. Hamas veya Müslüman Kardeşler, 7 Ekim 2023'te önceki dört savaş deneyimi dışında savaşın 8 Ekim'de nasıl olacağını bilmeden bir savaşa girişti. Söz konusu dört savaş ise Hamas'ı Filistin Ulusal Otoritesi’nden, yani “Filistin halkının tek meşru temsilcisi”nden uzaklaştırmaya yetecek kadar küçük bir devlet veya “mini devlet” şeklinde konsolide etmeye yaramıştı. Gazze'de Filistin Otoritesi'ni devirme mücadelesi savaştan yıllar önce yaşandı; bu arada İsrail fonları aktarıyor, Akdeniz'de gaz ve elektrikle birlikte balıkçılık için ruhsatlar veriyordu. Bu, gerçekte İsrail'in emperyal yönelimi ve “meşruiyet” kisvesi altında Filistin bağımsızlığına giden yolu açacak, küçük bir Filistin devletiyle sonuçlanan iç çatışmaları çözmek için girişilen bir savaşın gerçek resmidir. Çatışma sonunda bizi Gazze'de ateşkesin mevcut durumuna getirdi; Başkan Trump'ın belirlediği ve kendisini yürütecek taraflar arayan müzakerelerin etrafında döndüğü yirmi maddelik uzun listenin ilk maddesinden ikinci maddesine geçilemiyor.

Fukuyama'nın teşvik ettiği güvenin yokluğunda, savaşın sürpriz olması ve yaşanan katliamlar nedeniyle niteliksel olarak farklı bir süreç olan yeni barış sürecine katılan Arap devletleri, Arap ulus-devletinin Filistin projesindeki acı gerçekleriyle yüzleşiyorlar. İnkâr edilemez gerçek şu ki, Hamas, silahlı milisler var olmaya devam ederse meşruiyetini kaybedecek olan Filistin devletinin kurulmasından sonra silahlarını teslim etmekte ısrar ettiği sürece, bağımsız ve uluslararası alanda tanınan bir Filistin devleti kurma sorunu çözülmeyecektir. Bu hastalık, Lübnan, Suriye, Yemen ve Sudan'da yaygındır ve tüm bu ülkelerde milisler vatanlarını korumak için değil, ayağa kalkmasını engellemek için silahlarına sıkı sıkı sarılıyorlar. Şu anda bu tür bir savunmaya sahip olmayan 12 Arap devleti bulunuyor ve iç savaş ve hatta iç savaş tehdidiyle bile karşı karşıya değiller. Bu devletlerin kalkınma, istikrar ve refah için takvime sahip -2030- net bir vizyonları bulunuyor ve bu tarihten sonra dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına katılacaklar. Arap coğrafyasında kendi yasalarını, reform, barış ve yeniden inşa yasalarını, birleşik, silahlı grupların savaş ve barış kararlarını tekeline almasını önleyen yasaları oluşturmak, bu ulus-devletlerin görevidir.