Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışma -dolayısıyla Lübnan ile İsrail arasındaki çatışma- bitmedi ve yakın zamanda bitecek gibi de görünmüyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi dün (pazar), Netanyahu’nun Beyrut’a bir saldırı emri verdiğini ve bu saldırının Hizbullah’ın askeri kanadının liderini hedef aldığını açıkladı.
Yapılan kısa açıklamada, “Az önce Beyrut’un kalbinde, İsrail ordusu Hizbullah’ın askeri kanadının liderini hedef aldı. Bu kişi, örgütün yeniden inşa ve silahlandırma operasyonlarını yönetiyordu” ifadeleri yer aldı. Açıklamada ayrıca Netanyahu’nun bizzat saldırı emrini verdiği belirtildi.
İsrail kaynakları, İsrail hava kuvvetlerinin Beyrut’un güney banliyösünde hedef aldığı kişinin Hizbullah’ın önde gelen isimlerinden Heysem Tabatabai olduğunu bildirdi. İsrail medyası onu, genel sekreter Naim Kasım’dan sonra Hizbullah'ın iki numarası olarak tanımladı.
İsrail saldırısından sonra yayımlanan raporlarda Tabatabai’nin Yemen ve Suriye’de askeri-istihbarî faaliyetlerde bulunduğu ifade edildi.
Tüm bunlar ne anlama geliyor?
Lübnan’da savaşın sebeplerinin hâlâ ortada olduğunu, İsrail’in öne sürdüğü gerekçelerden, Netanyahu ve aşırı sağcı ekibinin savaşları sürdürmek için yaptığı bahane üretmelerden bağımsız olduğunu gösteriyor.
Lübnanlı Şiilerin -ve diğerlerinin- canı ve malı için duyulması gereken milli sorumluluk ve endişe, Hizbullah yönetimi tarafından neden hissedilmiyor?
Belki de bu sorunun kendisi yersizdir. Zira Hizbullah’ın ağır silahları bırakma ve savaş-barış tercihini devlete teslim etme kararı, Hizbullah’ın elinde değil; İran’ın elinde.
O halde, Lübnan devletinin kendi ilan ettiği karara ne olacak? Yani devletin ülkedeki ağır ve orta silahları tek elde toplama, hatta savaş ve barış kararını tek başına verme iradesine ne olacak?!
İşte gerçek sınav budur. Ve tüm Lübnanlıların karşısındaki gerçek tercih, ülkelerini Hizbullah’ın maceralarından korumak ve İsrail adlı bu vahşi güce körlemesine vahşet uygulaması için bahane vermemektir.