2025 yılının sonuna yaklaşırken, küresel medyanın çizdiği tabloya yakından bakıldığında, birçok analist ve eleştirmen iki önemli gelişmeye ilgi duyacak ve birçok analist ve eleştirmen iki önemli gelişmeye odaklanacaktır. Bunlardan ilki, ABD Başkanı Donald Trump'ın hem ülkesinde hem de yurtdışında prestijli medya kuruluşlarına karşı yürüttüğü sert kampanya ve giderek artan sayıda profesyonel gazeteciyi hedef alması, ikincisi ise, sosyal medya sitelerinin oynadığı rolün şaşırtıcı gelişimi ve kurumsal medyanın aleyhine artan etkileri.
Elbette, bu iki gelişmenin önemi küçümsenemez ve etkileri de inkar edilemez. Ancak, daha yakından incelendiğinde ve ileriye dönük bir analiz yapıldığında, sona ermek üzere olan bu yılın küresel medya manzarasını şekillendiren beş itici etkenin olduğu ortaya çıkıyor.
Bu manzara, haber ve eğlence programları yapımcılarının on yıllardır aşina olduğu istikrarlı tabloya artık benzemiyor. Birinci etkende bugün, ekranların ve platformların kesiştiği ve seslerin, tek bir medyada uzun süre kalmayan ve sadık olmayan değişken bir izleyici kitlesinin dikkatini çekmek için rekabet ettiği, hızlı akan bir akıntıya benziyor. Artık ne güç köklü kurumların tekelinde ne de bu kurumlar için kayıp kaçınılmaz ve hayatta kalmak, hızlı bir şekilde anlamak ve akıllıca dönüşüm gerçekleştirmek yeteneğine bağlı.
İkinci etken, gazeteciliğin kalbini, yani haberlerin dağıtımı ve tüketimini etkiledi. 2025 yılında, sosyal medya, video ve dijital aggregatorlere olan bağımlılığın artmasıyla, halk ve geleneksel haber medyası arasındaki uçurum genişledi. Haberler artık belirli bir gazetenin internet sitesinden aranmıyor, sonsuz bir klip ve gönderi akışından geçiştirilerek alınıyor. Bu değişimle birlikte, kişilikler ve etkileyiciler alternatif haber ve yorum kaynakları olarak ortaya çıktı ve açıkça tanımlanmış kurumlar ve katı mesleki sınırlara dayanan eski denklemi bozdu.
Üçüncü etken, yapay zekanın haber odalarına ve üretim zincirlerine günlük bir çalışma aracı olarak girmesiyle ortaya çıktı. 2025 yılında, yapay zeka (AI) artık gelecek için bir vaat değil, özetleme, çeviri, ilk düzenleme ve içeriğin yeniden kullanımı alanlarında halihazırda mevcut bir teknoloji. Ancak bu durum, güven, manevi haklar ve mesleki kimlik konusunda ciddi sorular ortaya çıkartı. Hız ve verimlilik, mutlaka daha yüksek kalite veya daha fazla güvenilirlik anlamına gelmez, bu da medya kuruluşlarını cazibe ve risk arasında bir ip üzerinde yürümek zorunda bıraktı.
Dördüncü etken, sadece içerik açısından değil, finansman ve sürdürülebilirlik açısından da kurumsal medyayı ilgilendiriyor. Küresel ekonomik baskılar çerçevesinde bütçeler artık kolayca genişletilemiyor ve kurumsal medyanın varlığını rakamlar ve sonuçlar açısından haklı göstermesi gerekiyor. Bu yüzden 2025 yılında ‘genişleme’ mantığından ‘uygulanabilirlik’ mantığına bir geçiş yaşandı ve ekipler ve harcamaları şişirmek yerine otomasyon, ölçüm ve içerik yeniden kullanımına daha fazla güvenilmeye başlandı. Bu geçiş, kurumsal iletişimin önemini azaltmadı, aksine onu fizibiliteyi sağlama ve etkiyi kanıtlama becerisine bağlı bir sektör olarak yeniden tanımladı.
Beşinci etken, büyük sosyal medya platformları arasındaki şiddetli rekabette açıkça görülüyor. Bu rekabet artık sadece kullanıcı sayısı ile ilgili değil, gelecekteki etki gücü ile de ilgilidir. Video, algoritmalar ve içerik üreticileri ekonomisi, çatışmanın başlıca araçları haline geldi. Kullanıcıları birden fazla ekranda mümkün olduğunca uzun süre meşgul tutmayı başaran ve onlara aidiyet ve takdir duygusu verenler, önümüzdeki yıllarda kendileri için lider bir konum elde edecekler. Bu durum, bu platformların kültürel ve reklamcılık geleceği için gerçek bahis olarak görülen genç yaş grupları için rekabeti yoğunlaştırdı.
Bu beş etken 2025 yılında sona ermeyecek, bundan sonra da şekillendirmeye devam edecek. 2026'da medya, olgunluk sınavıyla karşı karşıya kalacak. Burada şu soru ortaya çıkıyor: Bu etkenleri sürdürülebilir fırsatlara dönüştürebilecek mi, yoksa yeni yükler haline mi gelecek?
Bu durumu ayrı dalgalar olarak değil, birbiriyle bağlantılı bir değişim ağı olarak okumayı başaranlar, bu duruma en iyi şekilde dayanacak ve onu etkileyecek konumda olacaklar.
Sonuç olarak medya, sadece hız, kalite veya doğruluk yarışı değil, aynı zamanda izleyicinin bugün istediği ile yarın ihtiyaç duyacağı arasında denge kurma sanatıdır.