Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Mülteciler: Hepimizin sorumluluğu

Her ülke kendi sınırlarını ve sınırları içerisinde yaşayan insanları korumakla yükümlüdür. Hatta bir ülkenin iç işlerine müdahale etmek uluslararası hukuka göre bağımsızlığını tehdit ettiği için kabul edilemez ancak ülke içinde yöneticiler vatandaşlarını korumuyor ise “koruma sorumluluğu” gereğince o ülkeye müdahale edilebilir.

Avrupa, mülteciler söz konusu olduğunda anlaşılır bir biçimde hem ülke iç huzurunu hem de insan hakları konusundaki hassasiyetini gözeterek bir mülteci programı hazırlıyor. Ancak insan hakları konusunda hassasiyetlerinin olup olmadığı bugünlerde fazlaca sorgulanıyor.

Mültecilik, sığınmacılık, göçmenlik vs hangi statü olursa olsun, Avrupa’nın önceliği beyin göçü, kalifiye eleman yani iş ve beyin gücünden faydalanacağı insanları tercih ediyor. Bu fırsatçılık gayrı ahlaki dursa da kendi ülke vatandaşlarını öncelemeleri, insan hakları ihlali olmadığı müddetçe anlaşılır bir durum.

Avrupa, yabancıların entegrasyonu konusunda rasyonel politikalar tercih etti ve başarılı olduğu da söylenebilir. Hiçbir mülteciyi kabul etmedikleri iddiası da doğru değil ancak armut seçer gibi mülteci seçtikleri de doğru. Bu noktada, “tampon ülke ile yapılan anlaşmalar” ile başka ülkeleri “mülteci deposu” haline getiriyorlar. Bu hukuki olabilir ancak ahlaki mi, hiç sanmam. Bu noktada, maddi beklenti nedeniyle başka ülkelerin mültecilerle ilgili huzursuzluğunu önceleyerek kendi ülke vatandaşlarının huzurunu rafa kaldırmak da Avrupa ülkelerinin değil bu tip anlaşmalar yapan ülkelerin hatası.

Avrupa, mültecileri taşıyamayacak duruma gelen ülkelerin ağır yükünü hafifletmek şöyle dursun, kendi üzerindeki hafif yükünden kurtulmak için üçüncü ülkelerle anlaşmalar yapmak istiyor. Şu durumda, bu tip anlaşmalara uymayan ülkeleri vize kotasını sınırlamakla tehdit ediyor.

İtalya, göçmenleri ölümden kurtaran insan hakları aktivistlerine ağır para cezaları uyguluyor. Mültecileri gemilere hapsederek Yunanistan’a gönderiyor.

Yunanistan zaten mültecilerin ölümüne sebebiyet verme konusunda insan kaçakçılarından sonra birinci sırada; geri itme, adalara hapsetme ile… Akdeniz’i canlı geçebilen insanlar, Yunanistan güvenlik güçlerinin elinde ölüyor.

İngiltere, mültecileri yaşam koşulları zor olan üçünü dünya ülkelerine göndermek için elinden geleni yapıyor. “Yüzen mülteci hapishaneleri” ile insanları gemilere hapsediyor, salgın hastalık riskiyle burun buruna getiriyor. Bu ve benzeri çözümleri (!) Fransa, Hollanda, Belçika da uyguluyor. Ufak bir farkla, Ukrayna savaşından kaçan insanlar feribotlarda misafir edilirken, Ortadoğu ve Afrika’dan kaçmak zorunda kalan insanlar, çoğunun deniz fobisi olmasına rağmen, yüzen demir konteynırlarda tutuyor.

Diğer yandan esmer bir insan görünce “terörist” diye çığlık atan beyaz tenli Avrupa güvenlik politikaları, güvenliği bahane ederek Ortadoğu ve Afrika’dan kaçan insanları almamak konusunda katı kurallar uygularken, örneğin Türkiye’nin terörle ilgili olduğunu söylediği kişileri iade etmiyor.

Avrupa ülkeleri dışında kalan ülkeler de masum değil zira onların da problemi, Avrupa’nın huzur ve güvenliğini düşünürken, kendi ülkelerinde artan mülteci sayısının oluşturduğu huzursuzluğu, güven problemini görmüyor oluşları.

Ancak bu konuda eleştirilmesi gerekiyorsa ilk sırada Avrupa ülkeleri gelmekte, çünkü…

Çünkü, insan hakları söz konusu olduğunda, yani Müslümanların yaşadığı ülkelerde herhangi bir insan hakkı ihlali durumu olduğunda, buna karşı hemen kendilerine adil bir kanun koyucu rolü verip, bahsi geçen ülkelere yönelik hukuki yaptırımlarda, ambargolarda, kınamalarda bulunuyorlar. Diğer yandan mültecilik gibi bugünün dünyasında tüm dünya ülkelerinin problemi, sorumluluğu olan bir konuda insan hakları ihlallerine varacak derecede görevlerini ihmal ettikleri yetmiyormuş gibi bir de üçüncü ülkeleri mülteci deposu yapacak anlaşmalara imza atmak zorunda bırakıyorlar.

Elbette tüm dünyanın mülteci yükünü Avrupa çekmek zorunda değil ama o yükü başka ülkelere de devredemez. Ve eğer bunların tümünü yaptıysa da “Avrupa değerleri, insan hakları önceliği” gibi kendisine mal ettiği büyük anlatıların birer balondan ibaret olduğunun ifade edilmesine de bozulmamalı…