Ahmed Mahmud Ucac
Lübnanlı yazar
TT

Karabağ Savaşı: Tarihin düzeltilmesi ve enerjinin güvence altına alınması

Azerbaycan özel harekâtının başarısının ardından binlerce Ermeninin Ermenistan'a doğru kaçışı dikkati çekti. Bu durum 1915'teki kanaati pekiştirdi: Ermeniler Türklere güvenmiyor, Azerbaycan Türkleri de onlara güvenmiyor. Çatışmanın özünü anlayabilmek için Ruslarla İranlıların Azerbaycan'ı kuzey ve güneye bölme konusunda anlaşma imzaladıkları 1813 ve 1828 yıllarına dönmek gerekiyor. Anlaşma ile Azerbaycan’ın kuzeyini Rusya, güneyini de İran aldı. Ruslar daha sonra Karabağ bölgesi de dahil olmak üzere Ermenilerin ve Hristiyanların yeni bölgelere yerleşmesine izin vererek, demografik gerçeği değiştirmeye karar verdi. Zamanla yeni nüfus çoğunluğa dönüştü ve artık herhangi bir Azerbaycan otoritesi altında yaşamaya tahammül edemez hale geldi. Bu noktada Dağlık Karabağ bölgesi de dahil olmak üzere Ermeni Hristiyan çoğunluğunun olduğu bölgelerde çatışma başladı. Çatışma, Stalin hükümeti tarafından çözümlenmeye çalışıldı fakat her iki taraf da ikna edilemedi. Rus hükümeti Ermenilere meyletmesine rağmen, Atatürk ile Stalin arasındaki yakınlaşmanın ışığında Rusya'nın güvenliğini sağlama gereksinimleri, Rusları 1921'de Batılı güçlere karşı o dönemde kendileriyle müttefik olan Türklere, bölgenin Azerbaycan egemenliği altında özerk bir yönetime kavuşması için tavizler vermeye sevk etti. Bu çözüm, Ermenilerin kendilerini tehdit edecek güçlü bir devlete sahip olmasını istemeyen Türkiye'yi memnun etti. Kendilerine dengeleyici ve karar verici olma imkanı tanıyacak etnik ve sınır anlaşmazlıkları ile Ermenileri ve Azerbaycanlıları zayıflatmayı kendi çıkarlarına gören Ruslara da hizmet etti.

Gorbaçov'un reformlarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Sovyetler Birliği'nin dağılması, Bolşevik Rusların ihanetine uğradıklarını hisseden Ermenileri, Azerbaycan'dan topraklarının iadesini talep etmeye yöneltti. O dönemde Azerbaycan hükümetinin askeri ve ekonomik açıdan zayıflığından yararlanarak, 1990 yılında savaş başlattılar. Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini, yani Dağlık Karabağ bölgesi ile çevresindeki yedi bölgeyi kontrol altına aldılar. Bunlar, Rusya'nın ve uluslararası toplumun sessizliği, o dönemde Türkiye’nin etkisi olmayan protestosu ve bir milyon Azerbaycanlının bu bölgelerden sürülmesinin ortasında gerçekleşti. Ne var ki Ermenilerin bu kontrolü, kazanmalarını sağlayan aynı nedenlerle, yani değişen bölgesel ve uluslararası koşullar ile Azerbaycan ve Ermenistan'daki iç politikalar sebebiyle uzun sürmedi. Dahili olarak Azerbaycan, toprak sorununu çözmenin donmuş çatışmayı sonlandırmak için askeri eylemde bulunmayı gerektirdiğini fark etti. Bu nedenle petrol ve gaz gelirlerinden yararlanarak yıllık 2,3 milyar dolara ulaşan harcamalarla askeri yeteneklerini güçlendirme kararı aldı. Türkiye bu konuda önemli bir rol oynadı. Buna karşılık Ermenistan yerel siyasi nedenler, doğal kaynaklarının zayıflığı ve Rusya'nın buna izin vermeyeceği inancından dolayı benzer bir harcamayla karşılık vermedi (ordusuna yılda yarım milyar harcıyordu). Nitekim 2020 savaşı bu eşitsizliği ortaya koydu ve Azerbaycan topraklarının çoğunu geri aldı. Azerbaycan'ın bu zaferine, önemli değişiklikler katkıda bulundu. Bu değişiklikler arasında şunlar bulunuyor: Dünyanın enerji ihtiyacı ve bu konudaki mücadele, Orta Asya bölgesinde, özellikle Kafkasya'daki güç değişimleri. Rusya'nın Ukrayna'daki savaşla meşguliyeti. Bu savaş Rusya'yı zayıflattı ve onu yeniden dengeleyici rolüne başvurmaya zorladı. Bu nedenle sadece Türkiye ile iş birliği yaparak savaşı durdurmak, barış gücü göndermek ve çatışma bölgesinde yaşayan Ermenilere güvence vermekle yetindi. Ancak Azerbaycan güçlerini geri alınan topraklardan çıkarmadı. Diğer yandan Türkiye, Azerbaycan'daki nüfuzunu güçlendirip Moskova ile çatışmaların durdurulması için yapılan müzakerelerde kendi şartlarını ileri sürebildi. Erdoğan ile Putin arasındaki bu iş birliği, Stalin ile Atatürk'ün çıkarlarını korumak için yaptığı iş birliğini akıllara getirdi. Bu gelişmede dikkat çeken şey, en büyük kaybedenin Ermeni milliyetçileri olmasıydı. Çünkü büyük ihtimalle uluslararası değişimlere yeterince dikkat etmediler. Avrupa, ABD, Rusya ve Türkiye’nin olduğu ‘Minsk” grubunun Azerbaycan dahilinde bölgenin özerkliğini garanti altına alan barış planlarını uygulama fırsatını değerlendiremediler.

Tüm göstergeler Azerbaycan'ın topraklarını kendi gücüyle geri almaya karar verdiği yönündeydi. Bu göstergeler; Azerbaycan’ın silahlanmaya büyük harcama yapması, Batı'nın enerji kaynaklarına büyük ihtiyacı olduğunu ve ABD'nin Gürcistan topraklarından geçen ‘Bakü-Ceyhan’ boru hattına olan ilgisini bilmesi, Batılı şirketlerin kendi topraklarındaki gaz ve petrol yatırımlarının yanı sıra Türkiye’nin Orta Asya cumhuriyetlerinin (Kafkaslar) meselelerine karışma konusundaki dış politikasını değiştirmesidir. Türkiye, 1921'de imzalanan ve kendisinin Sovyetler Birliği içindeki Türk cumhuriyetlerinin işlerine karışmamayı taahhüt ettiği Moskova Anlaşması'nı fiilen yürürlükten kaldırdı. Görünen o ki, Ermenistan Başbakanı Paşinyan da artık bu değişiklikleri anladı. Son dönemde yaptığı çözümler bulma çağrısı ve Batı’yı kendi deyimiyle, statünün zorla değiştirilmesini engellemeye teşvik etmesi bunu açıklıyor. Ermenilerin bu yönelimi, Rusya'nın 2020’deki savaşta Azerbaycan güçleriyle karşı karşıya gelme konusundaki acizliği veya isteksizliğinden sonra artık Ermeniler için gerçek bir garantör olmadığı inancından kaynaklanıyor. Onlara göre çözüm, Rusya'nın çıkarları ile ABD'nin çıkarları arasında bir denge politikası benimsemekti. Paşinyan'ın Amerikalılara açılmasının ve onlarla Rus nüfuz alanının kalbinde askeri manevralarla sonuçlanan ilişkiler geliştirmesinin nedeni de buydu. Bu, Paşinyan'ın beklediği gibi Rusları Ermenistan'ı desteklemeye motive etmedi, aksine onları Ermenistan'dan uzaklaştırdı ve Azerbaycan'a yaklaştırdı. Bu nedenle Karabağ bölgesindeki Rus barış güçleri, Azerbaycan’ın harekâtını durdurmak için harekete geçmedi. Aksine bu harekât sırasında yedi mensubunu kaybetti ama Moskova Azerbaycan'ın özrünü kabul etti ve mesele kapandı.

Bu veriler, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki çatışmanın devam etmesinin Batı çıkarlarına tehdit oluşturduğu sonucunu ortaya çıkarıyor. Batılıların neden sadece açıklamalarla yetindiklerini buradan anlayabiliriz. Rusya'nın Ermenistan'ın yardımına koşmaması da Rusya'nın Azerbaycan'ın ekonomik bir güç ve Batı'nın tarafında yer almasının kendisi için jeopolitik bir felaket olduğunu takdir etmesinden kaynaklanıyor. Diğer yandan Türkiye, enerji koridoru olmayı amaçladığı için Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının devam etmesinin kendi çıkarlarına hizmet etmediğini, bunun da çatışmayı güç kullanarak sona erdirecek bir çözümü gerektirdiğini tespit etti. Ermenistan içindeki ve dışındaki milliyetçilerin talepleriyle eli kolu bağlı Paşinyan ise aşırılık yanlılarını dinlemenin kendisini kaybedilecek bir savaşa sürükleyeceğini, gerçeği kabul etmenin ve Ermenistan'ın yerinden edilmiş bölge sakinlerinin geri dönüşünü güvencelerle garanti altına alacak uluslararası bir anlaşma için çabalamasının, gittikçe Batı pazarlarına yaklaşan bir bölgede barışın meyvelerini toplamanın daha iyi olacağını anlamış görünüyor.