Kapitalist Sistem, ‘üretim araçlarının özel ellerde bulunmasına, anamala ve kar amacına yönelik üretime dayanan toplumsal düzen’ diye tanımlanır. Bu tanımın ihtiva ettiği meseleyi doğru anlamak için inşa olduğu düzeni tanımakta yarar var.
Kapitalist sistem üretilmeden önce, mülkiyet Kilisenin tekelindeydi. Bu mülkiyetin kilise tekelinde olması demek, iktisadi alana ve toprağa sahip olmanın adresini işaret eder. Herhangi bir kişinin, kurumun veya yapının para ve toprak ilişkisini belirleyen kilise ve onun hegemonyasını elinde bulunduran dini yapının kendisi idi…
Liberal felsefe, bir özgürleşme arayışının dışa vurumu olduğu söylenir. Liberal felsefe, aynı zamanda kilisenin hegemonik yapısını gerileten bir hamle olduğu da tartışılmaz bir gerçekliktir. Bilim üzerinden geliştirilen yeni bilgi türü, aynı zamanda kilisenin bilgi sistemine alternatif ve kilisenin bilgi üzerindeki hegemonyasını kaldırmaya matuftu. Burjuva sınıfı ise kapitalist bir sistemi kurarak, kilisenin iktidar alanını ve derebeylerin iktidar alanını daraltan ve kendine iktidar alanı açan bir hareketti. İnsan hakları, özgürlük ve eşitlik ise bu yeni bilgi ve iktidar arayışını besleyen ve halkın katılımını sağlamaya matuf sihirli kelimelerdi.
Kapitalizm, üretimin kar amacı güdülerek yapıldığı ve bu artı katma değerin de pazarda satışa sunulduğu ekonomik sistemdir. Aynı zamanda Kapitalizm ücretli emeğe dayalıdır. Üretimi yapan işçiler her zaman daha az kazanan kesim olmuştur. Bu üretim tarzında daha fazla katma değer sağlamak esas alınır.
Bu yeni sistem ile bambaşka bir dünya kurulmaya başlandı. Geçmişin iktidar özneleri yerini yeni iktidar sahiplerine bıraktı. İlişkiler ağı değişime uğradı. Yeni ilişkiler mantığı inşa edildi. Yeni bir dünya görüşü çerçevesinde yeni tanımlar ileri sürülerek, yeni bir dünyanın kurulması mümkün kılındı.
Geçmişin hegemonik yapısını tamamen ortadan kaldırma adına geçmişe yönelik her şeyin geride bırakıldığı ‘tam bir kopuş’ sağlanarak yola revan olundu. Bu noktada yeni tanımlar öne çıktı. Özgürlük, özün olmadığı bir zeminde sadece, kilise hegemonyasına karşı bir özgürleşme ve dolayısıyla Tanrının devre dışı tutulduğu bir zemine imkân tanıdı. Tanrı kendi fildişi kulesinde dururken, insan, kendi yaşam formunu ve ilkelerini kendisi düzenlemeye başlayacaktı.
Bilginin seküler bir karaktere sahip olması ile birlikte yeni tanımlar kendini ifade etmeye başladı. Kul olmaktan özgür birey olmaya yönelen bir yaklaşım ile kişilerin kilisenin egemenliğinden kurtularak yeni bir egemenliğe boyun eğmeye hazır hale getirilmesini sağlamak gerekirdi. İşte kapitalist sistem liberal felsefe ile bunu sağlamaya yönelik bir girişim başlattı.
İnsan tanımını birey kavramı içinde yeniden tanımlayarak, kişinin salt kendisi için var olduğu yeni bir sisteme yönelmeyi zorunlu kıldı. Kabile, aşiret, millet gibi temel unsurları devre dışı tutan, hatta dinlerin tanımlarını geride bırakan bu yeni kişi/birey tanımı ile tamamen soyutlanan bireyin kendisini bulabileceği yeni bir dünya sunuldu. İşte bu dünyada toplum diye yeni bir tanıma ulaşıldı. Ama bu toplum içinde ilişkiler ağı artık değer eksenli bir ilişki yerine hak kavramının seküler boyutunu işaret eden hukuk merkezli yeni bir ilişki ağı içinde tanımlandı. Toplum artık seküler bir toplum olarak inşa edildi. Birey, seküler, toplum seküler iken devlette seküler bir ulus devlet tanımı ile geçmiş ile kalan son kalıntılar da yok edildi. Birey, toplum ve ulus devlet ile yeni bir ilişkiler ağı ve bu ilişkiler ağının belirleyici kodu olan hukuk ile tamamlandı.
Bu arayışların temelinde yatan temel saik ise kadim kültürün ve bu kültürün ürettiği iktidar yapısını yıkmak ve onun yerine yeni bir iktidar alanı inşa etmekti. Bu durum, Fransız devrimi ile hamle yaptı, İngiliz sanayi devrimi ile de iktidarını güçlendirecek yapıyı inşa etmede avantaj elde etti…
Yeni sistemin kurulmasındaki halk desteğini ise sloganlar eşliğinde sağlayarak yeni bir sisteme geçiş yapıldı. Dünün iktidar erki ile bugünün iktidar erki arasında önemli bir fark vardı. Dün din ekseninde inşa edilmiş bir iktidar, ya da klan, ırk veya aile üzerinde elde edilmiş iktidar kendi müntesiplerine kendi sistemini devam ettirecek ilkeler yumağını dayatırken, yeni iktidar erki de kendi iktidar alanını muhafaza bağlamında kendi düşünce sistematiğinin ürettiği kavramsal sistemi sundu. Her iki sistemde de halk, iktidar elitinin iktidarını korumaya matuf propaganda araçlarına bağımlı bir isteğe boyun eğmek zorunda kalmaktaydı.
Modern düşünce kendi iç dünyasında tek boyutlu bir özellik taşırken, dışa dönük boyutunda ise çoğul bir karakter taşıyarak insanları kendi sistemlerinde tutmaya yönelik arayışlarını devam ettirdiler. Sermayenin övülerek, her kesin kendi sermayesine sahip olacağına yönelik propaganda işe yarasın diye halkın içinde seçilen işe yarar birilerini sermaye sahibi kılarak imrendirme yöntemi hep işe yaramıştır.
Kapitalist sistem, sosyal mühendisliği çok güçlü bir şekilde kullanarak sürekli kendisini destekleyecek yeni sınıflar inşa etmekten vazgeçmemiştir. Önce burjuva sınıfı, sonra bu burjuva sınıfını iktidarda tutacak aydın sınıfını hayata geçirmiştir. Bu aydın sınıfı, burjuva sınıfı tarafından korunup kollanarak onların kendi iktidarlarını halka benimsetme çabalarını ödüllendirerek onları halkın demagogları olarak öne sürmüştür. Bu sınıf tek başına yetmeyeceği için halkı meşgul edecek ve onları eğlendirerek kendilerine boyun eğmede bir arayışa yönelmemelerini sağlama adına, müzik, tiyatro, spor müsabakaları vesaire üzerinden yeni köleleştirme zeminleri inşa etmişlerdir. Özellikle futbolun oynandığı sahalar için ‘halkı beşik gibi uyutan mekânlar’ olarak tanımlanması da neyi ifade etmeye çalıştığımı işaret eder.
Daha kalıcı ve sağlıklı bir zeminin kurulabilmesi ve iktidarlarını güçlü bir şekilde geleceğe taşımak adına seküler bir eğitimi öne çıkartarak yeni bir eğitim modeli üzerinden hem geçmişin iktidar alanını tamamen reddetmeyi sağlayacak ve hem de yeni iktidar alanını benimseyecek bir neslin varlığı için iktidar eliti zorunlu eğitime başvurmuştur.
Seküler eğitim, batı modernleşmesinin dışında kalan diğer kültürlerin değişime uğratılmasını sağlama adına da işlevsel bir boyut kazanmıştır. Batı dışında kalan ülkelere modern eğitim dikte edilmiş ve onlara yeni sistemin kodları benimsetilerek yeni ilişkiler ağına maruz bırakılarak teslim alınmıştır. Böylece insanlık, tarihinde ilk kez, ortak bir eğitim müfredatı üzerinden ortak bir düşünceye ve kültüre sahip olmaya başlanmış, ama aynı zamanda kendi iktidar alanını küresel ölçeğe taşımıştır. Kapitalist sistem, demokrasi, özgürlük, eşitlik, insan hakları gibi temel kavramlar üzerinden kadim kültüre dayanan yaklaşım biçimlerini alt ederek yeni sistemin kabulünü sağlamaya matuf çabaları güçlendirerek iktidarını kalıcı hale getirmeyi sürdürmeye devam etmektedir.
İktidar alanı el değiştirirken yeni sistem, temel kodlarını sürekli yenilenmeye maruz bırakarak kendisine muhalif olabilecek her hareketi devre dışı bırakacak bir esnekliği içinde muhafaza ederek yoluna devam etmektedir. Bütün bu işleri devam ettirecek kişi ise kapitalist kişidir. Bu kapitalist kişi, kendi ekseni etrafında yeni bir sosyal yaşam üretmekte ve kendi etrafında var olan yeni sosyolojiyi yeni iktidar alanını korumaya matuf olarak kullanmayı da bir sorumluluk olarak kabullenen kişidir.
Kapitalist, sermayesi olan kişidir. Bu terim, bir girişim kurabilecek kişiyi ve daha fazlasına sahip olabileceğini ifade eder. Kapitalistler paraları ve mülkleriyle tanımlanır. Üretim araçlarıyla daha fazla gelir elde etmek isteyen ve emek sömürüsünü kullananlara kapitalist denir.
Ezcümle, kilise iktidarında papaz ve papalık iş görürken, papazların ise sistemin kurucusu ve koruyucusu olduğu bir iktidar alanı vardı. Kapitalist sistemde ise sermaye sahibi kişi ‘kapitalist insan’ sistemin kurucusu ve koruyucusu işlevi görmektedir. Dün halk, iktidarın sürdürücüsü olma arzusunu taşıyan idi, bunu sağlayan dini düşüncenin papalık tarafından üretilmiş yapısı sağlamaktaydı. Bugün ise kapitalist sistemde halk yine yeni iktidarın sürdürücüsü olması bakımından hem çalışmakta ve hem de tüketime katılarak sistemin devamını gönüllülük esasına göre sürmesine zemin oluşturmaktadır. Halk her iki sistemde de güdülen ve istenilen şeyi yapması gereken kalabalıklar olarak tanımlanmışlardır.
İşte insanlığın geldiği nokta itibarı ile bugün halkın bir anlamının kalmadığı bir zemine taşınmakta sistem… Bu sistemde artık modernleşmenin ürettiği kavramların da bir karşılığı kalmamaktadır. Kapitalist sistem kendi tanrısını yarattı… Bu yeni tanrı, artık seküler hayattan bıkmış görünmekte ve yeni bir din inşa etmeye yönelmektedir. Post hüman çağ, post truth/gerçeklik çağı ve yapay zekâ tartışmaları bize bu yeni sistemin kodlarını ve yönelimini göstermektedir. Dikkat kesilerek insanlığın geleceğini ve yeni dinlerin neşvünema olacağına kulak vererek sahte tanrıcıklara dikkat kesilmek, yapay zekâ ve teknolojik zemin üzerinden üretilecek büyü ve bu büyüye dayanan yeni iktidar alanlarına karşı duyarlılık geliştirmek önemliliğini güçlendirerek göstermektedir.
Firavun’un sihirbazları iş başında… Yeni bir Musa ve asası şarttır.