1993'teki Oslo anlaşmalarından sonra, takip eden tüm ABD yönetimleri Filistin-İsrail çatışması dosyasını yeniden aktifleştirmeyi başaramadılar. Yalnızca Bill Clinton 2000 yılında İsrail Başbakanı Ehud Barak ile Filistin Otoritesi Başkanı Yaser Arafat’ı Camp David tatil beldesinde bir araya getirme girişiminde bulundu. Clinton her iki tarafın da medya önünde birbirlerinin elini sıkmasını sağlamayı başardı ancak toplantı başarısız oldu. Bundan sonra herhangi ABD yönetimi başarılı bir arabulucu rolünü oynamayı başaramadı.
Günümüzün koşulları meseleyi tek bir yöne doğru itiyor, o da mevcut çatışmanın taraflarını artırmak. 7 Ekim saldırısının ardından kendini aşağılanmış hisseden İsrail, her yöne saldıran kör bir canavara dönüştü. Siyasi ya da insani her şeyi göz ardı edip, mümkün olduğu kadar şiddetli bir intikam almayı amaçlayan çılgın bir öfke hali içinde. Saldırının şoku İsrail'in müttefiklerini derinden etkiledi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Tel Aviv'e uçtu ve İsrail’e bir Yahudi olarak geldiğini açıkladı! Bu talihsiz ve aceleci bir açıklamaydı ve yaşanan anlaşmazlığı diniymiş gibi gösteriyordu. Bu duygusal hal ve tavır daha sonra Hamas'ın yaptıklarını kınayan bir Arap pozisyonu elde etme çabasıyla Arap bölgesini kapsayan bir tura dönüştü. Blinken, eski ve karmaşık bir sorunu, Filistinlilerin gerçekliğini hesaba katmayan hoyrat bir biçimde çözmeye çalışıyor.
El-Kassam Tugayları 7 Ekim'de, bir konsere katılmış İsrailli sivillere karşı katliam gerçekleştirdi ve mümkün olduğu kadar çok insanı öldürmek amacıyla üzerlerine rastgele ateş açtı. Yerleşimcilerin evlerine saldırdı, baskınlar düzenledi, sakinlerine dehşeti yaşattı. Ölenlerin arasında çocuklar, kadınlar ve yaşlılar da vardı, hatta bununla yetinmeyip ölülerin bedenlerini parçaladı. İki saat içinde 125 İsrailli sivil öldürüldü. Bu davranışın İslam ahlakıyla hiçbir alakası bulunmuyor. Ama genel olarak bu utanç verici eylemler fraksiyonlar söz konusu olduğunda şaşırtıcı değil, çünkü onlar kendi kapris ve isteklerini tatmin etmek için bırakın düşmanlarını, Gazze'deki ailelerinin, çocukların, büyüklerin ve kadınların canlarını feda ettiler. Saldırı ve ölümlerin şoku ve askeri istihbarat servisinin başarısızlığı ile uyanan Netanyahu, Gazze'yi sarsarak Hamas'ı bitirme kararı aldı. 700'ü çocuk olmak üzere iki bine yakın sivili öldürdü, ardından işgale hazırlık olarak Gazze'nin kuzey sakinlerine evlerini terk edip güneye gitmelerini emretti. Bir satranç oyununda hareket ettirilen piyonlarmış gibi, bir milyondan fazla kişiyi 24 saat içinde bir yerden diğerine sürgün ettirmek mantıklı mı? Peki ya hastanede yatanlar, engelliler ve yaşlılar ne olacak? Gerçek şu ki Gazze'de çocuklara ve savunmasız sivillere karşı yapılan zulüm, dünyanın gözünü Gazze'ye çevirerek konserde öldürülenleri unutturdu.
İsrail son iki yılda elde ettiği başarıları, özellikle de bölge ülkeleriyle ilişkilerini zorlukla ve uzun bir süre sonra düzeltme başarısını, bugün yaşadığı öfke nöbetiyle kaybedebilir. Saldırının yansımaları, İsrail'deki hassas alanların zayıflığını ortaya çıkardı ve rasyonel bir şekilde dinlemek ve müzakere etmek için masaya oturmadan önce itibarını kurtarmak onun için öncelik haline geldi. Arap pozisyonunun birleştirilmesi, krizin kontrol altına alınması için temeldir, çünkü Amerikalı arabulucu, Hamas hareketi ve diğer gruplarla ilgili daha sonra bir diyalogda bulunulması karşılığında Arapların sükunet ve ateşkes taleplerini görmezden gelemeyecek. İster Arap Körfez ülkeleri ister diğerleri olsun Arap ülkelerinin hiçbiri Hamas'ın yaptıklarını kabul etmiyor çünkü siviller her yerde uluslararası ve insani hukuk açısından kırmızı çizgidir.
Gazze halkını güneye doğru itmenin amacı nedir? İsrail, sakinlerinin terk ettiğini düşündüğü Gazze'yi vurarak, Hamas'ın ister bir yerden bir yere geçiş yapmak ister sığınak olarak kullanmak için inşa ettiği her türlü derin tüneli füzelerle yok etmek istediğini söylüyor. Ancak asıl tehlike tünellerin yıkılması değil, İsrail'in Gazze halkını komşu Arap ülkelerine, Mısır, Ürdün ve Körfez ülkeleri yerleştirmeye yönelik önceden hazırlamış olduğu planını uygulamaya kalkışmasıdır. İsrail bir siparişi hazırlamak istiyor; toprağı ve üzerinde yaşayacak insanları seçmek, bu toprağı kimin yöneteceğini seçmek ve orayı bir Filistin devleti olarak sunmak. Bu, Araplar tarafından kabul edilemeyecek, dahası yapılan tüm barış görüşmeleriyle çelişen tehlikeli bir plan. İsrail'in güvenliğinin garantörü olan Amerikalıların daha akılcı olmaları gerekiyor. Çünkü Arap ülkeleri için Filistin devleti kurulana kadar Filistinlilerin yanında durmak ayrı, İsrail'in istemediği yerinden edilmiş Filistinlilere ev sahipliği yapmak ayrı bir şeydir.
Ariel Şaron 2005 yılında ‘bağlantıyı kesme’ planını uygulayarak İsrailli yerleşimcileri Gazze'den naklettiğinde, amaç, Gazze'deki İsrail yerleşimlerini Filistinli gruplardan her an gelebilecek olası bir saldırıya karşı koruma yükünü İsrail güvenlik kurumlarının omuzlarından almaktı. İsrailliler için Gazze cehennemdi. Şaron, sınırları çizilmiş, vatandaşlarına korumayı, güvenliği ve esnek ticari aktivizmi garanti eden, tüm İsraillileri kapsayan bir İsrail devleti istiyordu. Bugün Netanyahu, Hamas'tan ve diğer fraksiyonlardan kurtulma bahanesiyle Gazze'yi boşaltmak ve yerlerine istediklerini yerleştirmek istiyor. Hamas ve İslami Cihat gruplarının liderleri Gazze'de değil, yurt dışında bulunuyorlar. Gazze'de bulunanlar değiştirilebilecek ve yerleri doldurulabilecek yöneticiler. İsrail, Gazze sorununu çözmek için krizden istifade ediyor ki daha önce de bunu denemişti. Filistinlilerin Sina'ya yerleştirilmesi için Mısır'ın merhum Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile görüşmüş ve ondan da olumlu bir karşılık almıştı.
Lübnan cephesinde Hizbullah fotoğraftaki varlığını teyit etmek için vurup kaçıyor, ancak şu ana kadar fiili müdahalede bulunmadı ve zorla buna itilmediği takdirde kendiliğinden müdahale edeceğini de düşünmüyorum. Araplara Filistinlileri kabul etmeleri için baskı yapılması ve Hizbullah'ın Güney Lübnan'dan veya Golan'dan müdahalesi, söndürülmesi zor bir fitili ateşleyebilir. Durum endişe verici ve ateşkesin sağlanamaması, sivillere yönelik şiddeti daha da artıracak. Öncelik, ateşkes sağlamak için uluslararası ve bölgesel çabalar sarf etmek olmalı. Ama İsrail'in de şunu anlaması gerekiyor; Hamas, tüm Filistinlileri temsil etmiyor, kendisi Filistin çıkarları dışında hesapları olan bir milis gücü ve bu çıkarların tuzağına düşmek de akılsızlık olur.