Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Tufanı kim yarattı?

“Tufan”dan daha önemlisi Tufan sonrası sahnelerdir. Gazze'de, Batı Şeria'da, İsrail'de ve bölgede bugüne ve geleceğe bırakacağı izlerdir. Tufan’a yeni bir Nakba ile karşılık vermek deprem hattında kalış süresini uzatacak. Tufan'ın iki devletli çözümle ele alınması, Filistin dosyasını sahiplerine iade edecek ve hasta Ortadoğu'ya nefes alma şansı verecek.

Hamas 7 Ekim'de Aksa Tufanı saldırısını başlattığında, sadece geniş çaplı bir askeri eylem değil, bir savaş başlattığı kısa sürede ortaya çıktı. Saldırının mahalli, gidişatı, kurban ve rehinelerin sayısıyla ilgili ilk haberler de bunu doğruluyordu. Saldırının, İsrail ile Hamas arasında son 20 yılda yaşanan çatışmalardan çok daha geniş ve tehlikeli olduğu açıkça ortaya çıktı. Saldırının özellikle güvenlik servislerinin ihmalini ve ordusunun karşılık verme konusundaki yavaşlığını ifşa etmesi nedeniyle İsrail'in savaşa savaşla karşılık vermesi bekleniyordu.

Saldırının başlamasından saatler sonra, yıllar önce Şam'dan geçen Beyrut-Tahran hattında hareket eden bir adamdan duyduğum sözleri hatırladım. Lübnan ve bölgede istikrar ihtiyacından bahsederken, bölgenin daha zorlu dönemlere doğru ilerlediğini söylemişti. Bilgi ve hikâye toplamaya olan ilgim, özellikle de adamın güvenlik dünyasıyla yakından bağlantılı olması nedeniyle beni kendisine ne demek istediğini sormaya yöneltmişti. Gazetecinin, İsrail ile çatışmanın yeniden alevleneceğini ve İsrail’in bir gün "büyük bir saldırıya" uyanacağını hesaba katması gerektiğini belirtmişti. “Büyük saldırı” ile ne kastettiğini sorduğumda, bunun Lübnan ve Gazze'nin yanı sıra Suriye, Irak ve Yemen'den İsrail'e fırlatılacak bir füze fırtınası şeklinde olabileceği yanıtını vermişti.

Saldırının amacının İsrail'in stratejik olduğu söylenen önemini azaltmak ve nüfusunun bir kısmını geldikleri ülkelere dönmeyi dahi düşünmeye itmek olduğunu vurgulamıştı. Füze çemberinin giderek daha bütünleşik hale geldiğini ve uzmanların İsrail'in güvendiği Demir Kubbe’yi yanıltmanın yollarını aradığını eklemişti. Ayrıca Kasım Süleymani'nin arkadaşları ve öğrencilerinin, Arap ve İslam dünyasını "devrim ile ateşlemenin" yanı sıra İsrail, ABD ve Batı'yı yeni gerçekliklerle karşı karşıya getirecek büyük bir savaşın çıkacağına dair kesin bir kanaate sahip olduklarını da söylemişti.

Aynı ziyaret sırasında, İslami Cihat Hareketi’nin eski lideri Dr. Ramazan Abdullah Şallah'tan, yerleşim politikalarının ve Filistin meselesi üzerinden atlamanın, "direnişçilerin silahları daha iyi olduğu için -ki aynı şey müttefikleri için de geçerli- eskisinden daha şiddetli çatışmaları hızlandıracağını” da duymuştum.

Hizbullah, Güney Lübnan'da İsrail güçlerini meşgul etmeye başladığında ve Husi füzeleri ve insansız hava araçlarının yanı sıra Suriye topraklarından bir avuç füze fırlatıldığında aklıma bu "büyük saldırı" ifadesi geldi. Iraklı grupların Irak ve Suriye'deki Amerikan üslerine yönelik saldırıları da dikkatimi çekti.

Hamas saldırısından 40 gün sonra İsrail'in acımasız uygulamalarının Gazze'deki sivillere verdirdiği büyük kayıplara rağmen, çatışma henüz diğer cephelere yayılmadı ve bölgesel bir savaşa dönüşmedi. Şu anda uluslararası toplumun önündeki ilk görevin, kuşatma altındaki Gazze’ye yardım girişiyle birlikte derhal ateşkes sağlanması olduğuna şüphe yok. Bu, Riyad'da düzenlenen Arap-İslam zirvesinde kurulan bakanlar komitesi tarafından bugünden itibaren etkili başkentlere taşınacak bir talep. Komitenin, büyük güçleri, çatışmanın devam etmesine ve daha da kötüleşmesine izin vermenin, Filistin halkı için büyük tehlikelerin yanı sıra bölge ülkeleri ve bazı büyük ülkelerin bölgedeki çıkarlarına da ciddi zararlar getireceğine ikna etmeye çalışacağı aşikâr. Komite, yangının sağlam bir temel ile söndürülmesinin, yani bu sefer fiilen iki devletli çözüme doğru ilerlemenin gerekliliğini de vurgulayacak.

Gazze topraklarında işaretleri görülen ve sivilleri, hastaneleri, okulları ve evleri hedef alan yeni Nakba karşısında gözlemci kendisini acı verici sorularla karşı karşıya buluyor. Yıllarca süren eğitim, bilgi ve tekniğe gereksinim duyan, İsrail servislerini ve Gazze hava sahasında dikkatle uçan uçaklarını yanıltmayı gerektiren “Tufan” operasyonunu kim yarattı? Hamas bu büyüklükte bir savaşı tek başına başlatma kararını alabilir mi? Hamas'ın müttefikleri gerçekten eylemin kendisine mi şaşırdılar, yoksa sadece zamanlamasına mı? Hamas hareketi, eylemin otomatik olarak “büyük saldırı” senaryosunun hayata geçmesine ve füze fırtınasına yol açacağına mı güvendi? Yahya Sinvar ve Muhammad ed-Dayf, İsrail'den daha düşük şiddette bir tepkiyi mi hayal ettiler? Batı Şeria'nın olduğundan daha fazla alevlenmesini ve bölgesel bir savaşın çıkmasını mı bekliyorlardı? Hamas örneğin, İsrail ve Batı'nın kendisinin Gazze'de iktidara dönüşünü reddetmesi gibi koşulların eşlik etmesi durumunda ateşkesi kabul edebilir mi? Peki, ya Gazze'nin yeniden inşası süreci yeni denklemde Hamas’ın yer almaması şartına bağlıysa? Hamas, iki devletli çözümü büyük güçlerin ve uluslararası çabaların öncelikleri listesine geri döndürmenin bedeli olarak Gazze'deki askeri varlığını ödemeyi kabul edecek mi?

Eğer diğer taraflar bu işin yapımına elbette kasıtsız olarak katılmamış olsalardı, Hamas bu Tufan’ı başlatamazdı. Yaser Arafat'ın İsrail başbakanlarıyla yürüttüğü müzakereler sırasındaki hadiseleri inceleyen herkes, İsrail'in pozisyonlarını karakterize eden siyasi körlüğün boyutunu keşfeder. Bu hükümetler Arafat ile bir anlaşmaya varma çabasında olmadılar. Onu kuşatmak ve mağlup etmeye çalışmakla meşguldüler. Her gün kendilerine uzatılan ele ateş ediyormuş gibi yerleşim yerleri inşasının ve buralara yerleşimcileri yerleştirmenin önünü açtılar.

İsrail 11 Eylül saldırılarını, Irak'ın işgalini ve DEAŞ’ın ortaya çıkışını, Filistinlilerin ve Filistinli ortağının haklarını silmek için kendisine iyi bir fırsat sunan faktörler olarak değerlendirdi. Gazze ile Batı Şeria arasındaki bölünmüşlüğe sevindiği ve Gazzeli grupların nüfuzunun artmasına yol açsa bile Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın otoritesini zayıflatmayı stratejik bir hedef olarak gördüğü de söylenebilir. Tufan’a yol açan atmosferin yaratılmasına en önemli katkıyı belki de Binyamin Netanyahu bilhassa intiharcı seçimler yapma yolunu seçen ahmak hükümeti aracılığıyla yaptı. Elbette Filistinli grupların intihar eylemleri yoluyla Oslo Anlaşmalarını baltalamadaki rolüne de dikkat çekilmeli.

Tufan’ın yaratılmasına elbette istemeden de olsa katkıda bulunan başka ortaklar da bulunabilir. ABD, dürüst arabulucu sayfasını kapattı ve barış sürecini yeniden tesis etme ya da daha sonra yeniden başlaması için onu gerekli asgari düzeyde takviye etme konusunda ciddi bir çabada bulunmadı. İsrail'in Batı Şeria'ya yönelik saldırıları, Ebu Mazen'in otoritesini baltaladı ve Filistin Ulusal Otoritesi kurumlarında çatırdamalara yol açtı. Filistin Otoritesi’nin zayıflığı şu anda ateşkes sonrasında Gazze'ye yönelik bir Filistin çözümü geliştirilmesinin önünde büyük bir engel teşkil ediyor.

Hamas ise bir gün Abbas ve FKÖ örtüsüne ihtiyaç duymayacağını zannederek, büyük bir hata yaptı. Ve işte bölge, Hamas’ın başlattığı ve diğer tarafların barış penceresini kapatmaları, yıllar önce önerilen Arap Barış Girişimi’ni göz ardı etmeleri nedeniyle katkıda bulundukları Tufan’a tepki olarak başlatılan vahşet tufanının bedelini ödüyor.