Cuba Barış Anlaşması'na imza atan hareketlerden en önemlileri olan Minni Arko Minavi liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi ile Cibril İbrahim liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi’nin, Sudan'da nisan ayının ortasından bu yana devam eden savaşta tarafsızlık pozisyonlarını terk ederek ordunun safında yer aldıkları açıklandı. Söz konusu pozisyon değişimi, Cuba Barış Anlaşması’nı imzalayan hareketlerin ortak güçlerinin bulunduğu Kuzey Darfur eyaletinin tarihi başkenti el-Faşir’e Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) yaklaşan saldırısıyla doğrudan ilgili. Bu nispeten yeni pozisyon, devam eden savaşa ilişkin farklı pozisyonlar ve silahlı hareketlerin girişinin askeri alandaki güç dengesini değiştirip değiştirmeyeceği konusundaki soruları gündeme getirdi.
Askeri gerçek, Cuba Barış Anlaşması’nı imzalayan hareketlerin (özellikle bu hareketlerin liderleri iktidarda kalmaya devam ettikleri ve Darfur halkına barış anlaşmasından herhangi bir kazanç sağlamadıkları için) artık önemli bir askeri güce sahip olmadığını söylüyor. Buna ek olarak, anlaşmanın imzalanmasından önce askeri konumları zaten zayıflamış ve güçlerinin Libyalı grupların savaşlarına dahil olması nedeniyle kendilerine gelen mali ve askeri desteği kaybetmişlerdi. Ayrıca en büyük hareket olan Adalet ve Eşitlik Hareketi, bazı liderlerinin Cibril İbrahim'den ayrılarak alternatif bir liderlik oluşturmasıyla büyük bir bölünmeye tanık oldu.
Planlama ve uygulamaya katıldıkları 25 Ekim 2021 darbesinden bu yana yürütme organının bir parçası olarak kaldıkları için siyasi açıdan durumlarında yeni bir gelişme yok. Bu iki yıl boyunca Adalet ve Eşitlik Hareketi lideri ve Maliye ve Ekonomi Bakanı Cibril İbrahim de dahil olmak üzere yalnızca bakanlarının ve yetkililerinin iktidarda kalmasına izin vererek ödüllendirildiler.
Bu hareketlerin amacı, demokratik sivil güçler karşısında ordunun ve HDK’nin de içinde bulunduğu askeri bileşeni desteklemek ve darbenin gerçekleşmesiyle birlikte bunun için bir siyasi kuluçka merkezi oluşturmaya çalışmaktı. Ancak bunu başaramamaları, askeri bileşeni birden fazla kez bir araya gelen ve iç anlaşmazlıklar ve hedeflerin net olmaması nedeniyle dağılan diğer siyasi bileşenleri aramaya sevk etti. Ancak silahlı hareketler için en büyük felaket, ordunun HDK ile yaşadığı anlaşmazlıktı. Bu konuyu hesaplamamışlar ve daha önce iki taraf arasında taviz verilmesi ihtimalini ve belirli bir pozisyon almanın gerekliliğini incelememişlerdi. Bu nedenle savaşın başlamasından sonraki konumları griydi ve tarafsız olduklarını beyan ediyorlardı. Ancak aynı zamanda Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın komutası altında çalışan yürütme otoritesinin de bir parçasıydılar.
Hareketler, el-Cuneyna ve Zalingei'de Masalitlere karşı gerçekleştirilen menfur katliamlar, Batı Darfur valisi Hamis Abdullah Abkar'ın HDK tarafından vahşice öldürülmesi ve HDK’nin Darfur'daki çatışmaları yaygınlaştırıp Batı, Orta ve Güney Darfur eyaletlerinin kontrolünü ele geçirmesinden sonra bile ilk pozisyonlarını uzun süre korumaya çalıştı.
Pozisyon değişimi şu iki hususa dayanıyor; Birincisi Burhan ve ordu liderliğinin bu hareketler üzerinde pozisyon alma yönünde artan baskısı. İkincisiyse HDK’nin Kuzey Darfur eyaletine girişinin yaklaşması. Bu da Cibril İbrahim ve Minavi dahil çoğu hareketin liderlerinin ait olduğu Zaghava etnik kökenini hedef almak anlamına gelebilir. Bu durum, Cibril İbrahim ve Minavi'yi kuvvetlerinin ordunun yanında savaşmaya hazır olduklarını duyurmaya iten kabilesel ve etnik saiklere yol açıyor. Bazıları Minavi ve Cibril'in halklarını korumak için inisiyatif almasını mantıklı ve anlaşılır bulabilir, ancak aynı zamanda Darfur'daki diğer etnik ve kabile gruplarında bu liderlerin onları korumaya ve savunmaya gelmediğine dair bir tutum olacaktır. Çatışmayı durdurmak için herhangi bir girişimde bile bulunmadılar, bunun yerine durup izlediler. Dolayısıyla bu liderlerin Darfur adına konuşmaya geri dönmeleri zor ama onlar yalnızca kendi kabileleri adına konuşabiliyorlar.
Cibril İbrahim ve Minavi'nin Port Sudan'da düzenlediği basın toplantısındaki bu duyuruya rağmen HDK, HDK Komutan Yardımcısı Abdurrahim Daklu'nun el-Faşir'de bulunan müşterek kuvvetlerin liderleriyle aynı gün yaptığı toplantı aracılığıyla bu durumu atlatmaya çalıştı. Yapılan açıklamada şehri ve vatandaşları korumak için anlaşma ve koordinasyon sağlanacağı duyuruldu. Bu da aralarında çatışma ihtimalinin azalacağı anlamına geliyor. Bu, hareketlerin siyasi liderlerinin konumlarıyla çelişen, saiklerin ve konumların anlaşılmasında kafa karışıklığına yol açan bir konumdur. Acaba hareketlerin askeri liderleri isyan edip HDK ile yüzleşmeyi reddederek savaş yerine anlayış ve koordinasyonu mu tercih edecekler, yoksa siyasi liderlerin pozisyonuna boyun eğerek savaşın doğrudan tarafı mı olacaklar? Bu sorunun cevabı önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak ama aynı zamanda HDK’nin atacağı adımla da bağlantılı. Bu güçlerin el-Faşir'e saldırması durumunda, silahlı hareketlerin, sonuçları ne olursa olsun, kendilerini bir çatışmaya girmek zorunda bulacakları kesin. Eğer bu eyalette Zaghava ve Fur etnik kökenleri hedef alınırsa, Darfur'daki çatışmaların etnik ve kabilesel doğası tamamen pekişmiş olacak.