Suad Kerim
TT

Filistin ve varlığın tank dürbünüyle ölçülmesi

Ne zaman Filistin toprakları bir olaya veya İsrail ordusunun gerçekleştirdiği bir işgale sahne olsa, Filistinli şair Mahmud Derviş'in şu sözleri güçlü bir şekilde kendisini hatırlatıyor: Askerler tank dürbünüyle varlık ile yokluk arasındaki mesafeyi ölçüyor/ bedenlerimiz ile mermiler arasındaki mesafeyi altıncı hissimizle hissederiz.

Filistin'in iç bölünmelere ve partizanlıklara rağmen tüm Filistin halkı, merhameti, şefkati ve hatta insanlığı olmayan bir düşmana karşı milli bir birlik içinde harekete geçti. Cihatta ve kuvvetler açısından dengesiz çetin savaşta amansız bir mücadelede birleşti. Savaş, çok gelişmiş ve güçlü silahlarla donanmış üstün bir orduya karşı dini kutsalları ve Mescid-i Aksa’yı kucaklayan anavatanı, toprağı savunan taşlarla, taş atan çocuklarla başladı.Tarihi kaynaklar, Mescid-İ Aksa’nın Mescid-i Haram'a uzaklığı nedeniyle kendisine bu adın verildiğini söyler. Bu anavatan ayrıca Kubbet-üs-Sahra'yı, el-Halil şehrinde Hz. İbrahim’in (a.s) kabri bulunduğu için Halil İbrahim adı verilen camiyi içerir. Yine Filistin’de Emevi Halifesi Hişam bin Abdulmelik'in mozaik süslemeler, bezemeler ve tarihi sütunlar gibi harika geometrik eserleriyle öne çıkan sarayı bulunuyor. Filistin'in en ünlü simge yapılarından biriyse Hz.İsa'nın (a.s.) mezarı bulunduğu ve Mesih’in üzerinde çarmıha gerildiği için çoğu Hıristiyanın dünyadaki en önemli kiliselerden biri olduğuna inandığı Kudüs şehrindeki Kutsal Kabir Kilisesi’dir. Tüm bunlara bir de Filistinlileri karakterize eden sanatı, giysileri ve yemeği ekleyin.

Demokratik olan beş ülkeden biri olarak kabul edilen ve Arap dünyasının Asya kısmında yer alan Ortadoğulu demokratik Arap cumhuriyeti Filistin, üç medeniyet ve dinin, yani Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın beşiği, kutsallıklarının anavatanıdır. Stratejik ve kültürel düzeyde, Avrupa, Afrika ve Asya'yı birbirine bağlayan coğrafi konumu nedeniyle işgalcileri ve sömürgecileri cezbeden bir ülke olmuştur. Bu nedenle Avrupa sömürgeciliği, özellikle de İngiltere, Arap bölgesindeki sömürgeci çıkarların korunmasının ancak Filistin'in kontrol edilmesiyle sağlanabileceğini düşündü. Bu sebeple oradaki Yahudiler için ulusal bir vatan kurulması konusunda ısrar etti. Filistin antik çağlardan beri büyük öneme sahip bir yerdi, çünkü Asya, Hindistan ve Arap Yarımadası'ndan Akdeniz kıyısındaki Filistin'e gelen ve oradan da Avrupa’ya uzanan ticaret kervanları için bir koridordu. Barış zamanlarında Filistin, Mısır üzerinden Asya ile Afrika'yı birbirine bağlayan coğrafi konumu nedeniyle gelişen bir ticarete ve ekonomiye tanık oldu. Hayfa, Yafa ve Gazze, özellikle de Irak petrolünün Avrupa'ya ihraç edildiği Hayfa Limanı ticarette hâlâ önemli bir rol oynuyorlar. Böylece coğrafi konumu Filistin'i Asya ile Afrika kıtaları arasında ve Akdeniz ile Kızıldeniz arasında bir kara bağlantısı haline getirdi.

Tarihsel düzeyde Filistin, en ünlü sakinleri olan Kenanlılara nispeten Kenan Ülkesi olarak biliniyordu. Bazı kaynaklarda Filistin isminin Asur kralı III. Adad-nirari’ye bağlı "Pilisto" güçlerine atıfla "Pilistia" kelimesinden türetildiği belirtilir. Roma döneminde özellikle Hıristiyan kiliselerinde Filistin ismi tüm Kutsal Toprakları ifade etmek için kullanılmaya başlandı. Maşrık (Levant) ve Irak'taki arkeolojik keşifler, Sami halkların Filistin topraklarında yaşayan en eski halklar arasında olduğunu gösteriyor. Yine keşifler Filistin sakinlerinin, Arap Yarımadası'nda yaşanan kuraklık nedeniyle buraya göç eden ve yeni vatanları Kenan’a, Hz. Musa'nın (a.s.) zuhurundan 2 bin yıldan fazla bir süre önce yerleşen Araplar olduğuna da işaret ediyor.

Kenanlıların Arap Yarımadası'ndan bu topraklara göçünün tarihi M.Ö. 3. bin yılın ortalarına kadar uzanırken, bazı araştırmacılar ise eski şehirlerdeki izleri takip ederek Kenanlıların varlığını M.Ö. yaklaşık 7 bin yıl öncesine kadar uzatıyorlar. Filistin’deki en eski şehir ise dünyanın en eski şehri olduğu söylenen Eriha’dır. Bölge sakinleri MÖ 4. binyılın sonlarında bakırla tanıştılar ve bazı ilkel endüstrilerde kendisini kullanmaya başlamaları nedeniyle tarihçiler bu döneme Bakırtaş Çağı adını verdiler.

Böylece Filistin'e ilk önemli insan göçünü Kenanlılar gerçekleştirmiş oldu ve bu M.Ö. 3. binyılın başlarında yaşandı. Kenan dilleri, Hz. İsa'nın konuştuğu Aramice ve Arapça burada yaygınlaştı ve Filistin, M.Ö.1200 yılına, Girit kavimlerinin istilasına kadar "Kenan Ülkesi" olarak anılmaya devam etti. MÖ 3. bin yılda Hz.İbrahim (a.s) Irak'ın Ur şehrinden Filistin'e göç etti ve oğlu İshak orada doğdu. İshak, "İsrail" olarak da adlandırılan ve İsrailoğullarının atası olan Hz.Yakup'un babasıydı. Tarihte geriye, M.Ö. 597 yılında Keldani Hanedanı’nın kurucusu Nebukadnezar sonrasına dönersek, Filistin'in yeniden Arap Kenanlıların ülkesi olduğunu, Irak'a bağlandığını ve Arap göçleri aldığını görürüz.

Filistin'deki Yahudi devleti ise Süryanilerin ve Keldanilerin istilaları nedeniyle ortadan kalktı. Bu dönem, Yahudilerin “Vaat Edilmiş Topraklar” olan Filistin'e dönme hakları olduğuna dair iddialarını dayandırdıkları, Filistin tarihinin en önemli dönemlerinden biri olarak kabul edilir.

Osmanlı döneminde Yahudilerin Filistin topraklarına göç edip yerleşmesi reddedildiği için Babıali'nin kararıyla Yahudilerin Filistin'de vatandaş olarak ikamet etmelerine izin verildi. Osmanlı Devleti bunu reddetmesine rağmen, 1904-1914 yılları arasında Yahudilerin Filistin'e ikinci göçü ve Siyonist güçlerin Filistin'deki varlığı arttı. Bu göç 19. yüzyılın sonlarında Siyonizm mensubu Avrupalı ​​Yahudiler arasında da başladı. Siyonizm kelime olarak Kudüs'ün batısında bulunan ve Kral Davud’un orada gömülü olduğuna inandıkları için Yahudiler için bir hac mekânı olan “Zion” dağının adından türetilmiştir. 1870'den sonra Siyonistlerin Filistin'de Yahudilere ulusal bir vatan kurma fikri ortaya çıktı. Siyonizm, Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasının gölgesinde, 2 Kasım 1917'de Siyonistler ile Avrupa sömürgeciliği, özellikle de İngiliz ve Fransızlar arasında imzalanan ünlü “Balfour Deklarasyonu” ile de bunu gerçekleştirmeyi başardı.

Bugün Filistin topraklarında ve özellikle de savunmasız hastaneler ve hastalar konusunda olup bitenler ise hayal edilebileceklerin ötesinde. Allah Gazze'yi ve tüm Filistin halkını korusun.