Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Dünya kalbe girince

"Geminin suda olması doğaldır, ancak suyun gemide olması tehlikelidir. Sen dünyanın kalbinde ol, fakat dünya senin kalbinde olmasın!"

Dünya ve insan birbiriyle ilintili iki kavram. Dünya, insan için var edildi. İnsan da dünyaya kulluk görevini yerine getirme imtihanı için gönderildi. İnsan ve dünya ilişkisi çok hassas bir özellik arz eder. Dünyanın içinde kalıp ne dünyayı bütünüyle reddetmeli ne de dünyayı gönlüne/içine almalı insan! İşte tam da burada başlıyor insanın imtihanı...

Vahyin verdiği bilgilere göre İsrailoğulları dünya ve dünyalıklarla imtihan konusunda en sıkıntılı ve en başarısız tipler olarak karşımıza çıkmaktadır. Allah onlara türlü türlü nimetler ve kendi dönemlerindeki insanlara önder olmayı lütfettiği halde Allah’ın gösterdiği yolu bırakmış ve kendi kafalarına göre kutsallar icat etmişlerdir. İsrailoğullarına yapılan hatırlatmaların birinde; “Biz o zaman, Sina Dağı’nı üzerinize kaldırıp, “Size emanet ettiğimiz şeye var gücünüzle sarılın ve ona kulak verin!” diyerek sizden kesin bir taahhüt almıştık. Onlar: “Dinledik, ama itaat etmiyoruz!” derler. Zira, hakikati reddetmeleri yüzünden bunların kalplerini [altın] buzağı sevgisi kaplamıştır. De ki: “Ne kötü şu inancınızın sizi yönelttiği şey! Eğer gerçekten bir şeylere inanıyorsanız.”[1] uyarısı yapılmıştı. Ancak bu uyarıyı dikkate alma yerine aksine “altın buzağı” sevgisine öylesine kapıldılar ki adeta o sevgiyi yudum yudum içerek kalplerine doldurdular. Böylelikle yürekleri dünyalık sevdasıyla doldu. Dünya hayatı onlar için o kadar sevimli geldi ki insanlar içerisinde yaşamaya en düşkün kimseler, hatta ahirete inanmayan  müşriklerden bile daha tutkun hale geldiler. İsterdiler ki, bin yıl ömür sürsünler. Oysa uzun süre yaşamaları, kendilerini azaptan kurtaracak değildi.

İsrailoğullarına Allah sevgisi yerine hâkim olan bu buzağı sevgisini, dünya sev­gisi olarak yorumlayanlar olmuştur. Bu yoruma göre dünyanın ve dünyalıkların sevgisi onların kalplerine içirilmiştir. Bu vesileyle öyle bir yöneliyorlar ki dünyaya, öyle bir hedefli­yorlar ki dünyayı sanki içecekler, sanki içlerine alacaklar. Dünyanın dışında hiçbir şey düşünemez hale gelmişlerdir.[2] Bütün dertleri mal-mülk, para, makam, koltuk, şan ve şöhret olmuş! Günümüz insanına ne kadar benziyorlar veya başka bir deyişle günümüz insanı onlara ne kadar benzemeye başlamış değil mi?

Onları ve onlar gibi düşünüp bu istikamete konuşanların bu şekilde konuşmalarının ve davranmalarının nedenini Yüce Allah, sev­ginin yanlış yönlendirilmesine bağlamaktadır. Dinlediği halde isyan edenle­rin kalplerinden bir zoru olduğuna işaret eden Yüce Allah, inkâr psikolojisi­nin yerinin gönül olduğuna işaret etmektedir. Zira inkâr psikolojisi, sevgi psiko­lojisini yanlış objelere yönlendirir.[3] Bu tiplerin ruh halini Seyyid Kutup şöyle tasvir eder: Bunlar dilleriyle işittik deyip hayatlarıyla da isyan edenlerdir. Tıpkı günümüzün kimi Müslümanları gibi. Dilleriyle inandıklarını iddia ederler ama maalesef hayatlarında bu imanın ne rengini görmek ne de kokusunu duymak mümkün değildir. Dilleri ayrı şey söyler, ha­yatları, yaşantıları ayrı şey.[4] Dünküleri de bugünküleri de böyle davranmaya sevk eden şey, basit çıkarlar peşinde koşarak bu dünya hayatını ahirete tercih etmeleridir.[5] Hakikati bile bile inkâr eden bir toplumun doğru yola ulaşması ise mümkün değildir.

Hakikat anlatıldığı, doğru olan ile yanlış olan gösterildiği halde yanlışta ısrar edenlere Semud kavminin yaptığı yanlış tercih hatırlatılır; “Semud’a gelince; onlara da doğru yolu göstermiştik fakat onlar, gösterdiğimiz apaydınlık yolu izlemek yerine inkâr ve cehâlet karanlıklarında kör olarak yaşamayı tercih ettiler. Bunun üzerine, yaptıkları zulüm ve haksızlıklardan dolayı alçaltıcı bir yıldırım azâbı onları çarpıp yok etti!”[6] Çünkü “Onlar, âhirete karşılık şu gelip geçici dünya hayatını tercih eden, insanları Allah’ın yolundan alıkoyan ve sinsi propagandalarla hakîkati çarpıtarak bu yolu halkın gözünde kötü ve eğri göstermeye çalışan kimselerdir…”[7]

Sahip olduklarını iddia ettikleri iman İsrailoğullarına, buzağı/dünyalık sevgisini yüreklerine doldurmayı emrettiği gibi, bugün bizim sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz iman, dünyalık sevgisini yüreklerimize dolduruyorsa, haksızlıklara, zulme ve adaletsizliğe sessiz kalmamızı söylüyorsa o zaman iddia ettiğimiz imanımız bize kötü şeyler emrediyor demektir! Bu ne tuhaf bir imandır ki, sahibini günaha, isyankârlığa ve Allah’ın ayetlerini inkâra veya dikkate almamaya sevk ediyor! Kadınlar, çocuklar ve mustazaflar öldürülürken yardıma koşamıyorsak hepimiz imanlarımızı yeniden gözden geçirmek zorundayız!

Vesselam…

[1] el-Bakara 2/93

[2] Ali Küçük, Besairu’l Kur’an, 2/112-113

[3] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, (İstanbul: Bayraklı Yayınları), 2/61-62.

[4] Seyyid Kutup, Fi-Zilali’l Kur’an, (Beyrut: Dar eş-Şuruk, 1405/1985), 1/91

[5] en-Nahl 16/107

[6] Fussilet 41/17

[7] İbrahim 14/3