Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Suudi liderliği ve Arap-İslam geleceği

Gazze’ye ve Filistin’e destek için 11 Kasım 2023’te Riyad’da düzenlenen Arap-İslam Zirvesi, Suudi Arabistan Krallığı’nın, Arapları ve Müslümanları ana meseleleri etrafında bir araya getirmek için ortaya koyduğu girişimlerin zirve noktalarından biriydi. Suudi Arabistan ayrıca Filistinliler arasındaki bölünmenin, işgalin ve İsraillilerin de bu sefer Hamaslıların da dahil olduğu katliamlarının sürmesi yerine Filistin meselesinde dizginlerin ele alınmasını ve bu meselenin yönünün barışa ve devlete ya da devlete ve barışa çevrilmesini arzuluyor.

Kral Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens döneminde, Gazze’ye yardım zirvesinden önce Mayıs 2017’de de kapsamlı bir Arap-İslam zirvesi düzenlenmişti. Krallık o dönemde ABD’nin İslami terörizme karşı yürüttüğü ve sonuç olarak El-Kaide’nin ve DEAŞ’ın saldırıları yüzünden en az diğerleri kadar sıkıntı çeken Arapların ve Müslümanların kuşatıldığı küresel savaştan çıkmak için Arapları ve Müslümanları bir araya getirme girişiminde bulunmuştu. Bu ilk adım sayesinde başta Krallık olmak üzere Araplar ve Müslümanlar, büyüklükleri ve dinleriyle Donald Trump’ın karşısına çıkıp halklara, bir dine, bugüne ve geleceğe indirgenemeyeceklerini, zulmün ancak zulüm doğuracağını ve dünyanın esenliği, ilerlemesi ve güvenliği kapsamında istikrarın, kalkınmanın ve barışın tüm Müslümanların tek umudu ve çabası olduğunu söylediler.

Kral Selman bin Abdülaziz döneminde, Mescid-i Aksa’ya defalarca düzenlenen saldırılar ve Gazze’de İsrail ile Hamas arasında yaşanan silahlı çatışmalar üzerine, 15 Nisan 2018 Pazar günü 29’uncu Arap Zirvesi ya da Kral’ın ‘Kudüs Zirvesi’ olarak adlandırdığı Zahran Zirvesi gerçekleştirildi. Suudi Arabistan’ın Filistin davasına verdiği insani ve siyasi destek hiç azalmadı ve daha önce de söylendiği gibi şimdi doruk noktasına ulaştı. Nitekim Suudi Arabistan şu an Gazze’de mağdur olmuş Filistinlilere havada ve denizde en büyük desteği sağlayan ülke konumunda. Suudi Arabistan Veliaht Prens de 11 Kasım Zirvesi’ndeki konuşmasının yanı sıra, Güney Afrika’nın çağrısı üzerine gerçekleşen BRICS toplantısında saldırıların durdurulması, yardımların sağlanması, katliamların faillerinin hesap vermesi ve Filistinlilerin haklarını gözeten ve kalıcı barış üreten iki devletli çözümün uygulanması hakkında yaptığı konuşmada da bunu dile getirdi. 27 Kasım 2023’te İslam İşbirliği Teşkilatı ve Dünya İslam Birliği tarafından da Cidde’de yeni medya tüzüğü yayınlandı. Bu tüzük; nefreti, yanıltıcı iddiaları, dinlere ve insanlara yönelik zulmü kınıyor, insan onuruna saygı duyma çağrısı yapıyor, din ve ırk temelli ayrımcılığı reddediyor ve insan haklarını ve insani gelişmenin korunmasını savunuyor.

İngiliz tarihçi F. Carr, “Tarih; geçmiş, bugün ve gelecek arasında süregelen bir diyalogdur” der. Kral Selman ile Veliaht Prens’in öncülük ettiği bu tarihî kalkınmanın merkezinde Krallık Vizyon 2030’unda yer alıyor. Bu vizyon; yeni teknolojik şehirler, dev yatırımlar, petrole bağımlılığın aşılması; ekonomik, idari ve hukuki iyileştirmeler, dinî ve entelektüel aydınlanmaya yönelik hâkim eğilim, gençlerin öne geçirilmesi, turizm ve spor alanında çağdaş dünyayla buluşmak ve 2030’da Expo’ya, 2034’te de olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmak suretiyle Krallığın uçsuz bucaksız dünyasının büyük potansiyelinin keşfedilmesi yoluyla hayatın çeşitli alanlarında tarihî bir dönüşüm ortaya koydu.

Sürdürülebilir ve büyüyen bir kalkınma için umut vaat eden ufuklardan biri de Krallığın sıcak karşılanması, G20 ekonomilerinin ittifak kurması, Krallığın Korona döneminde mağdurlara hizmet sağlaması ve Batılı olmayan büyük ve orta ekonomilerin yükselen ekonomik kutbu BRICS’e katılım için davet almasıdır. Ve tüm bunların yanı sıra Çin’le, Rusya’yla, Hindistan’la, Pakistan’la, Güney Kore’yle, Endonezya’yla ve birçok Avrupa ülkesiyle büyük ortaklıklara yönelmesidir. Bu ortaklıkların siyasi faydası artık görünür olmaya başladı. Sözgelimi Suudi Dışişleri Bakanı, Gazze’ye ve Filistin’e destek için oluşturulan ve Çin’e, Rusya’ya, Birleşik Krallık’a ve Fransa’ya yönelen Arap-İslam Zirvesi heyetine başkanlık ediyor. Bu faydaları ticari alışverişin ve karşılıklı bağımlılığın artmasında da görüyoruz. Bugün ABD de Krallık’la bu tür bir ortaklık kurmaya çalışıyor.

Krallık 2001’den sonra, yaklaşık yirmi yıl boyunca ve terörizme karşı küresel savaşın ortasında, Körfez bölgesinin istikrarını korumayı başardı ve El-Kaide ile DEAŞ’ı vurma çabalarına ortaklık etti. 2017’den sonra Arap coğrafyasında istikrarı sağlama ve dizginleri ele alma politikaları kapsamında Yemen’de uzlaşma ve Irak’la ilişkileri normalleştirme politikalarını desteklemeye yöneldi. Ayrıca Suriye ve İran ile ilişkileri yeniden tesis etme, Lübnan sorunlarını ele alan beşli komiteye katılma ve Sudan’da çatışan tarafları savaşı durdurmak ve iç barışı yeniden sağlamak üzere müzakere için Cidde platformunda bir araya getirme girişimlerinde bulundu.

Kral Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman döneminde Krallığın politikaları; acil diyalogla bir anlayış geliştirmek ve çatışan tarafların bir arada yaşam öncelikleri etrafında yeniden bir araya gelmesi için ortak çıkarlara vurgu yapmaktır. Filistin’de çatışan iki taraf (Fetih ile Hamas) arasında bu politikaları benimsedi. Ve bugün önce Gazze’de kalıcı bir ateşkes, sonra da başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını destekleyen müzakereler için Mısır, Katar, Ürdün ve Filistin Otoritesi’ndeki Arap taraflar ve ABD ile iş birliği yapıyor.

Peki, Krallık’taki Arap-İslam Zirvesi neden küresel bir dönüşümü temsil ediyor? Krallığın Filistin meselesine müzakereci bir çözüm bulma yolunda ilerlemesi neden mümkün?

Bunun birkaç sebebi var, ama en önemlisi şu: Mevcut döneminde Krallık, bölgesel ve küresel etki gücünün zirvesine ulaştı ve Arap-İslam dünyasında ana liderlik haline geldi. Bu sayede diğer tarafların onun tehdit etmeyip himaye eden ve bölmeyip bütünlüğü koruyan barışçıl girişimine kulak vermesi daha muhtemel. 11 Kasım 2023’te Suudi Veliaht Prens başkanlığındaki Arap-İslam Zirvesi’nden bir gün önce düzenlenen Suudi-Afrika Zirvesi de bunun bir göstergesidir. Kalkınma odaklı ve ekonomik iş birliği için tüm Afrika Kıtası’nı Krallığın etrafında bir araya getiren bu zirvede, Gazze’ye yönelik saldırının kınandığı bir bildiri de yayınlandı. Böylece iki gün içerisinde dünya ülkelerinin yarısından fazlası Suudi Arabistan’da bir araya gelmiş oldu. Arap ülkeleri Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na gittiğinde de üyelerin üçte ikisi veya daha fazlası, ateşkes lehine oy kullandı ve sivillere yönelik saldırının kınanmasını savundu.

Krallığın artan yeteneklerinin ikinci sebebi, arkasında duran birleşik Arap-İslam tutumudur.

Üçüncü sebep ise Batılıların, Krallığın girişimini destekleme ihtimalini ve sergilediği tutumların Krallığın İsrail’le ilişkileri üzerindeki etkisini istişare etmek üzere Krallığı ziyaret etmeleridir. Ziyaret edenler arasında bazısı İsrail’in en şiddetli destekçileri olan ABD’liler de yer alıyor. Böylece Veliaht Prens’in tutumu, saldırı ve işgal politikalarına karşı bir duruş sergilediği gibi, aynı zamanda Avrupalı olan ve olmayan onlarca ülkenin destekler hale geldiği iki devletli çözüm yoluyla barışı sağlama fırsatına da dönüştü.

Kadim bir Arap atasözü der ki; “Kan yerde kalmaz.” Bugün Araplar, Krallık sayesinde barış çağrısı yaparak, kan dökülmesini durdurarak ve yeni ve ileri bir yapı ile insanlık ortaya koyarak sağlam bir zemin üzerinde ilerliyor. Ne dünyadan korkmak istiyoruz ne de dünyayı korkutmak. Biz dünyanın selameti, güvenliği ve ilerlemesi yolunda önemli bir parça olmak istiyoruz.

Tarih gerçekten de geçmiş, bugün ve gelecek arasında bir diyalogdur. Krallığın Filistin’le yakın geçmişini, Kral Abdülaziz’in 1945’te Büyük Acı Göl’de ABD Başkanı Roosevelt’le yaptığı görüşmede dile getirdiği tutumundan biliyoruz. Bugün ve gelecek ise Arapların ve Müslümanların bu parlak döneminde onların birliği, en önemli çıkarlarının korunması, istikrarları, bölgede ve dünyada şahit olunmuş tutumları için Krallığın lider olmasına bağlıdır.