Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği 28. Taraflar Konferansı (COP28), geçtiğimiz yıllarda düzenlenen diğer benzer konferanslar gibi, bazıları yeni, bazıları ise önceki konferanslardan kalan bir dizi zorlukla karşı karşıya.
Bu konferanslar oldukça zorlu gündemlerle ilgileniyor. İklim değişikliğiyle mücadele için küresel sıcaklıktaki yıllık artışın nasıl engelleneceğinin çözülmesi istenirken nasıl zorlu olmasın ki?
Konferansa yaklaşık 197 ülke katılıyor ve konferans kararlarının oybirliğiyle onaylanması gerekiyor. Oxford Enerji Araştırmaları Enstitüsü, bu aralık ayında Dubai’de düzenlenen konferans vesilesiyle gündemdeki önemli maddeleri belirlediği bir rapor yayınladı. Bunları aşağıda özet şeklinde inceleyeceğiz.
Birincisi: Üçüncü dünya ülkelerinin yeni enerji sistemine yatırım yapmaları için finanse edilmeleri meselesi ve zengin ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere yardım ve kolaylaştırılmış krediler konusunda verdikleri tahhütlerin uygulanmasının gözden geçirilmesi. Sanayi devrimi döneminin başlangıcından bu yana kirlilikten ve yıllık sıcaklık artışlarından sorumlu olan zengin ülkelerin, özellikle de sanayileşmiş ülkelerin tanımı konusunda tartışmalar ortaya çıkıyor. Önceki konferanslarda alınan kararlarda, kirlilikten sorumlu ülkelerin (zengin sanayileşmiş ülkeler), gelişmekte olan ülkelere 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar dolar tutarında uygun fiyatlı kredi veya hibe sağlaması gerektiği ve bu yolla gelişmekte olan ülkelerin yeni enerjilere yapılan büyük yatırımların yükünü kaldırmasının hedeflendiği belirtilmişti. Ancak zengin sanayileşmiş ülkeler verdikleri bu taahhüdü henüz yerine getirmediler.
Bu tartışmada ortaya çıkan soru şu: Karbon emisyonlarından sorumlu ülkeler kimler? Kömür tüketimi ve demir üretimine dayanan Sanayi Devrimi’nin, 18. yüzyılın ortalarında ve 19. yüzyılın başlarında İngiltere’de başlayıp oradan Avrupa kıtasına ve ABD’ye yayıldığı göz önüne alındığında, iki yüzyılı aşkın süredir karbon salan sanayileşmiş ülkeler mi? Yoksa 20. yüzyılda yeni yeni şekillenen ekonomilere sahip gelişmekte olan zengin ülkeler de bu kapsama giriyor mu? COP28 kapsamında, uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan yeni araştırmaların sunulması planlanıyor. 2025 yılından itibaren, gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir enerjiye geçişlerine yardımcı olmak için gereken yardım ve uygun koşullu kredilerin değerinde bir artış bekleniyor. 2030 yılına kadar ve bu tarihten sonraki yıllarda, bu miktarın yılda 500 milyar ila 1 trilyon dolar arasında olması isteniyor. Gelişmekte olan ülkeler, özel fonların -özellikle de Dünya Bankası’nın- şimdiye kadar taahhüt edilenden daha büyük bir payla katkıda bulunmasını talep ediyor.
İkincisi: Hidrokarbonların, petrol üreten devletlerin ve petrol şirketlerinin 2050 yılına kadar emisyonları sıfırlama noktasında gelecekteki rolünün yanı sıra petrolün enerji potasındaki rolü. Ülkelerin ve petrol şirketlerinin şu bakış açısını ortaya koyması bekleniyor; son yıllarda yaşanan Kovid-19 ve Ukrayna savaşı gibi deneyimler, petrolden vazgeçmeye çalışmanın küresel piyasalarda arz ve talep istikrarını bozacağı gibi fiyatların da hızlı yükselişine yol açacağını kanıtladı. Dolayısıyla küresel enerji talebindeki yıllık artış ve yalnızca sürdürülebilir enerjilere güvenmenin imkansızlığı göz önüne alındığında, sürdürülebilir enerjilerin yanı sıra düşük emisyonlu yakıtların da geleceğin enerji potasına katkı sağlaması gerekiyor. Burada, Bazı Avrupa ülkelerinin petrolün gelecekteki enerji potasında yer almasına karşı çıktığını, bazı ülkelerin ise yakın gelecekte petrol ve doğal gaz kullanımının kademeli olarak durdurulmasını önerdiğini belirtmekte fayda var. Açıkçası, farklı gruplar arasındaki görüş farklılıkları, konferansın sonunda oybirliğiyle üzerinde uzlaşmaya varılacak orta bir yol bulunmasını zorlaştıracaktır.
Üçüncüsü: Enerji tüketiminde başı çeken Çin ve ABD arasındaki siyasi rekabet ve ticaret savaşını da içeren jeopolitik farklılıklar. Buna karşın, iki büyük ülkenin son dönemde yaptıkları görüşmeler sonucunda olumlu anlaşmaya varmaları da mümkün. Bu, aralarındaki anlaşmazlıkların azalmasına ve COP27’de elde edilenden daha olumlu sonuçlara ulaşılmasına yardımcı olabilir.
Aynı zamanda, yetkililerinin açıklamalarına göre Rusya’nın, Ukrayna’nın işgalinden sonra Avrupa’nın Rus yakıtını boykot etmesinin etkisiyle fosil yakıt kullanımına devam edilmemesine ilişkin her türlü katı öneriyi reddetmesi bekleniyor.
Bir de Filistin-İsrail savaşı var. Bu olay her ne kadar enerji ve iklim konularıyla doğrudan ilgili olmasa da, iklim ve çevre konularının finansmanının zararına olacak şekilde ülkelerin üzerindeki mali yükleri artırabilir.
Son olarak, Avrupa ortak pazarındaki ülkelerin rolü var. Bu ülkeler iklim değişikliğiyle mücadele hareketinde uzun süredir liderlik rolünü üstlenmişti. Ancak, kömür tüketimini artırmaya başvurmaları ve Rusya'dan gelen tedariki telafi etmek için dünya çapında yeni anlaşmalar yapmak üzere kapsamlı görüşmelerde bulunmaları göz önüne alındığında, 2022’de Ukrayna savaşı sırasındaki tutumları bu ülkelerin konumlarını ve güvenilirliklerini zayıflattı. Bu durum, Avrupa siyasetindeki zıtlığı ortaya çıkardı.
Dördüncüsü: Konferans sırasında özellikle hidrokarbon yakıtların rolünün gözden geçirilmesi sırasında yeni teknolojilerin rolünün de tartışılması bekleniyor. Konferans başkanlığını yürüten Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) ve Küresel Yenilenebilir İttifakı (GRA) ile iş birliği içinde yapılan bir çalışmanın tartışılması bekleniyor. Bu çalışma, küresel sürdürülebilir enerji potansiyelinin artırılması, 2030 yılına kadar bin megawatt elektrik üretilmesi ve enerji tüketiminin rasyonelleştirilmesinin iki katına çıkarılmasının yanı sıra hidrojen üretiminin yıllık 180 milyon tona çıkarılması çağrısında bulunuyor. Bu beklentiler ve diğer çalışmaların sonuçları, başta bu tür bilimsel sıçramalar için gerekli teknolojilerin mevcudiyeti ve ilgili finansal maliyetlerin boyutu olmak üzere geniş bir tartışma kapsamında ele alınacak.
Hidrojen endüstrisine yapılan atıfların, karbon yakalama, geri dönüşüm, depolama ve karbon geri dönüşümü üzerinden elektroliz (yeşil) veya metan reformasyonu (mavi) yoluyla -buna hala yeşil hareket karşı çıkıyor- hidrojenin nasıl üretileceği sorusunu da gündeme getirmesi bekleniyor. Petrolden kaynaklanan emisyonların azaltılması açısından oldukça önemli olan karbon geri dönüşüm sektörünün teknolojisinin, hidrokarbon sektörünün geleceği açısından taşıdığı hayati önem nedeniyle birçok tartışmayı gündeme getirmesi bekleniyor.
Karbondioksitten yaklaşık yüzde 80 daha fazla kirletici olan metan gazı hakkındaki tartışma da önemli bir yere sahip. Aynı zamanda ‘enerji dönüşümünde adil geçiş için ortaklık’ kurulması meselesi de mühim bir başlık.