The Washington Post, geçtiğimiz pazar akşamı şu soruyu sordu: Savaştan sonra Gazze’yi kim yönetecek? ABD, kötü seçenekler arasındaki en iyi seçeneği arıyor!
Başkan Biden yönetimi diyor ki: Gazze Şeridi’ni “etkin hale getirilmiş” Filistin Yönetimi idare etmeli. Ancak bu fikir, İsrail ve pek çok Filistinli için pek tercihe şayan değil. Diğer yandan Gazze’de askerî ve siyasi bir güç olarak Hamas’ın kısıtlanmasının ardından neler olacağı da çokça konuşuluyor. Kimileri iki devletli çözüme acil bir ihtiyaç olduğunu söylüyor. Kimileri de bu fikirle alay ederek, savaşın ortaya koyduğu nefretin böyle bir çözüme varmayı imkânsız kılacağını savunuyor.
Bir Arap siyasetçiyle yaptığım sohbette bu konuşulanlarla ilgili fikrini sordum, bana şu cevabı verdi: “Ben İsrail devletinin başında kim olursa olsun İsrail’in yakın gelecekte bir Filistin devletini kabulleneceğine pek inanmıyorum. Aksine artık şuna inanıyorum ki İsrail önce Gazze, sonra da Batı Şeria ve Kudüs’teki Filistinlileri göç etmeye zorlamak için ordu ve silahlı yerleşimciler aracılığıyla öldürmek, korkutmak ve yerinden etmek gibi eylemlerle sistematik bir transfer operasyonu yürütmeye çalışıyor. Yani kelimenin tam anlamıyla, bir etnik temizlik operasyonu olacak. Bu operasyon aşamalı bir şekilde tamamlanacak ve her bir aşamada bazı olaylar meydana gelecek ya da üretilecek, böylece İsrail ordusunun işlediği cinayetler meşrulaşacak ve dünya da bu cinayetlere seyirci kalacak. Bu, artık yaşanamaz hale gelen, dolayısıyla bir devleti bırakın bir belediyenin kurulmasına bile yer kalmayan Gazze’deki büyük yıkımı anlaşılır kılabilir.”
Muhatabım bir de şu olayı hatırlatıyor: “9 Kasım 1977’de Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, Mısır ile İsrail arasındaki düşmanlık haline bir son vermek amacıyla Kudüs’e o meşhur ziyaretini gerçekleştirdi. Knesset’te bir konuşma yaptıktan sonra İsrail Başbakanı Golda Meir’le bir araya geldi. Meir, o dönemde emekliye ayrılmıştı. Toplantı, kalabalık bir gazeteci grubunun katılımıyla halka açık olarak yapıldı ve dünya çapında televizyonlarda yayınlandı Sedat, Knesset’te söylediklerini Meir’e hitaben tekrarlayarak, Filistin halkının meselesi için adil bir çözümün gerekliliğini savundu. Meir, dikkatle dinliyor ve Mısır Devlet Başkanı’nın yüzüne bakmaktan kaçınarak yere bakıyordu. Sedat’ın konuşması bittikten sonra Meir ona doğru döndü ve kısık bir sesle şöyle dedi: “Bu saçları beyazlaşmış yaşlı kadın (Sedat, konuşmalarında Meir’i bu şekilde tarif ediyordu) Kudüs’te olmanızdan memnuniyet duyuyor. Bu anı bekleyerek bir ömür geçirdim. Biz bu toprakların çocuğuyuz. Çölleri vahalara çeviren de biziz.” Meir’in dile getirdiği en önemli ifade belki de şuydu: “Filistinliler için adil çözüm, İsrail’in meselesi olmaktan ziyade Arap komşularımızın elindedir.”
Muhatabıma göre durum bu. Kudüs ziyaretinin üzerinden yaklaşık 47 yıl geçmesine rağmen, İsrail’in, Filistin halkının meselesine ilişkin Meir aracılığıyla aktarılan tutumu değişmedi. Devlet Başkanı Yaser Arafat, İsrail devletini tanıdığı ve bunun karşılığında Batı Şeria’da ve Gazze’de bir Filistin devleti elde ettiği Oslo Anlaşması’nı imzaladı. Ancak Oslo’dan geriye yalnızca tanıma kaldı, bölünmüş ve İsrail’e organik olarak bağlı kalan devlete dair vaatler de buhar olup uçtu. Nitekim Arafat’ın bir havalimanı inşa etmesi engellendi, inşa edildikten sonra enerji üretmesine izin verilmedi ve İsrail elektrik santrallerine bağımlı kaldı. Şimdi ise İsrail’in tehcir planının karşısında iki şey duruyor: zaman ve uluslararası kamuoyunun baskıları. ABD yönetimi Gazze’de yaşanan savaşı önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde bitirmek istiyor. Önümüzdeki yıl ABD’de başkanlık seçimleri, Birleşik Krallık’ta da genel seçimler yapılacak. Gazze’deki çatışmalar yoğunlaşırken sokaklardaki göstericilerin sayısı da artarsa, rakip partiler kamuoyunu dikkate alacaktır.
Ancak başka bir grup, Hamas’ın etkisiz hale getirilmesi halinde Gazze’nin, İsrail-Filistin çatışmanın nihai çözümünde önemli bir rol oynayabileceğini söylüyor.
Muhatabım, Filistin ve İsrail taraflarının hiçbir zaman bu kadar anlaşmazlığa düşmediğini ifade ediyor. Ancak bu, gelecekte Gazze’de ve Batı Şeria’da bir Filistin devletinin unsurlarını oluşturmaya başlamanın imkânsız olduğu anlamına gelmiyor. Sürecin Gazze’de başlaması gerekir, zira Batı Şeria halen çekişmeli ve oldukça değişken. Orada radikal Yahudiler, Filistinlilere ve Hamas ile İslami Cihad unsurlarına kötü muamelede bulunuyor. Bu gruba göre Hamas ortadan kalkarsa Gazze’de, Filistin devletine bir model olabilecek şeyin inşası için gerçek bir fırsat ele geçecek. Başlangıçta Gazze Şeridi, uluslararası ya da Arap bir ekip tarafından yönetilecek.
Arap siyasetçi şöyle devam ediyor: Şu an İsrail, muhtemelen en azından başlangıçta Gazze’yi silahsızlandırma ve kendi sınırlarında yoğun bir güvenlik varlığını sürdürme konusunda ısrarcı olacak. Ancak aslında bu sınırlar tartışmalı değil, ki bu da Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkı tartışılırken yaşanacak büyük bir baş ağrısını ortadan kaldırıyor. Onlara göre olay, son Balkan savaşından sonra uluslararası toplumun Kosova’daki sivil işlerin ve güvenliğin sorumluluğunu üstlenmesiyle tamamen aynı; Birleşmiş Milletler onaylı benzer bir vesayet sistemi Gazze’de de kurulabilir. Bu topraklar, Batılı ülkelerden oluşan bir koalisyon ya da belki en iyisi, kaçınılmaz bir şekilde Mısır’ın da dahil olduğu bir Arap ülkeleri grubu tarafından idare edilip, kontrol altında tutulabilir. Koruma altında Gazze’yi, ekonomik bakımdan yaşayabilir bir yapı haline getirmek mümkün olacak. Nitekim İsrailliler sık sık, 2005 yılında onlar Gazze’den ayrıldıktan sonra Gazze halkına, kendi bölgelerini ‘Ortadoğu’nun Singapur’u’ haline getirme fırsatı verildiğini iddia ediyorlar. Gazze halkı son yıllarda felaketlerin sonunu görmedi. Bu yüzden koruma; onlara bir nefes alma ve biraz olsun normal hayata dönme imkânı verecek. Onları yöneten bu yeni kişilerin, bunu geçici olarak yaptıklarını anlayacaklar. Ve muhtemelen kendi aralarındaki aşırılık yanlılarının onların hayatlarını tehlikeye atma imkânı bulamayacaklarından emin olacaklar.
Bu gruba göre başarılı koruma sayesinde İsrail, Gazze halkından daha fazla kişinin İsrail’de çalışmasına izin verme (savaşın arifesinde İsrail’de yaklaşık 20 bin Gazzeli çalışıyordu) ve bölgeye girmesine izin verilen mallar üzerindeki kısıtlamalarını azaltma eğilimi gösterecek. Muhtemelen Mısır da aynı şeyi yapacak. Ve hem Mısır hem de İsrail, uygun bir zamanda Gazze’de bir limanın, hatta bir havalimanının inşasına müsaade edebilir.
Muhatabım konuşmasını şöyle bitiriyor: Her şey, güven inşa etme meselesi. Gazze’nin önde gelen komşuları, koruma yetkililerinin doğru şeyi yaptığına ve Gazze’nin bir tehdit oluşturmadığına güvenirlerse, işte o zaman bu yapının başarısını temin etmek İsrailliler ile Mısırlılar için ulusal çıkara hizmet edecek. Belki 15 yıllık bir sürecin ardından aşamalı bir iktidar aktarımı olacak ve koruma yetkilileri iktidarı Fetih örgütüne devredecek. Zamanla İsrail, önemli bölgesel tavizlerle Batı Şeria konusunda daha uzlaşmacı hale gelebilir. Hele de Gazze’nin istikrara kavuştuğunu ve geliştiğini görürse.
Muhatabım özetle diyor ki: Gazze halkı önümüzdeki yıllarda ekonomik bağımsızlığın ve siyasi çoğulculuğun meyvelerini toplarsa ve Batı Şeria’daki Filistinliler de bundan nasiplenmeye karar verirse Gazze modeli başarılı olabilir.