Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Siyasi zeka egzersizi!

İran rejimi aşırı bir siyasi zekaya mı sahip? Peki, siyasi zekaya sahip insanların kendi kazdıkları kuyuya düşmeleri mümkün mü? Mevcut İran Dışişleri Bakanı Sayın Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın Beyrut'ta ‘el-Mahaca el-Bayda Yayınları’ tarafından yayınlanan ve İran Cumhuriyeti'nin, yakın Arap coğrafyası, Irak, Suriye, Lübnan, Körfez ve bu çevre bölgelerdeki yorulmak bilmez çabalarını ‘müdahaleci politika’ (!) olarak tanımlayan ‘Şam Sabahı’ adlı kitabına göz atan okuyucu, bu kitabın neden şu anda yayınlandığını merak ediyor.

Bazıları, İran Cumhuriyeti siyasetini eleştirmenin ‘Şii mezhebini’ eleştirmek olarak görüyor. Aklı başında insanların İran siyasetinin ‘milli’ olduğu kadar ‘mezhepçi’ olmadığına ikna olmalarının zamanı geldi. İran nüfusunun çoğunluğunun Şii mezhebinden olduğunu kabul etmekle birlikte, Şiilerin tamamı İranlı ya da İran'a sadık değildir ve ‘aklı başında insanlar için’ siyaseti eleştirmek kesinlikle mezhebi eleştirmek değildir!!!

Elimizde olan, çevreye yayılmaya yönelik ulusal bir İran projesinin bazı işaretleridir, bunu böyle anlamalıyız. Bu projenin söylemlerinde birçok kişiyi ‘Şiileri savunduğuna’ ve bölgedeki düşmanının ‘Büyük Şeytan ABD ve emri altındaki İsrail’ olduğuna inandıran bir zeka kullandığını da kabul etmeliyiz. Rejim ABD ve İsrail ile ilişkileri olanları ‘direniş eksenine’ bağlı olmayanlar, o kampa bağlı olanlar diye adlandırmaktan hoşlanıyor ama direniş ekseninin kendisi çıkarlar gerektiriyorsa ‘zaman zaman’ Büyük Şeytan ile çalışmakta hiçbir sakınca görmüyor!!

İran'ın istediği şekilde sınıflandırma ve kendisine uygun kavramları benimseme hakkı var, ama diğerlerinin de onun politikasını zeki analiz merceği altında inceleme hakkı var. Bu nedenle Bakan’ın, kitabında iki karşıt arasında ‘bağlantı kurma’ yönünde birçok girişimde bulunduğunu bize gösterdiğini söyleyebiliriz. Örneğin, eski Tunus Temsilciler Meclisi Başkanı Gannuşi’nin Suriye'deki durumu desteklemesini sağlamak için zorlu girişimlerde bulunduğunu, Gannuşi’nin ise siyasi totalitarizmi reddeden ve Suriye devrimine sempati duyan ideolojik duruşuna dayanarak buna karşı çıktığını anlatıyor. Burada İran’ın pusulası, adaletsizliğe karşı çıkmak değil İran’ın çıkarları. Diğer yandan Arap Baharı’nın Amerikan ve İsrail projesine karşı bir devrim, İran devrimine benzeyen bir İslam devrimi olduğuna işaret ediyor. Ama ona göre bir ‘karşı devrim’ olan Suriye devrimi bunun dışında!!

Okuyucu, ‘İran söyleminde din ile siyasetin birbirine karıştırıldığı teorik bir tıkanmanın’ var olduğunu açıkça görüyor.

Abdullahiyan'ın hissettiği üstünlük gizli değil ve 2021 yazında dönemin Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi tarafından düzenlenen, Fransa Cumhurbaşkanı’nın davet edildiği ve bölgeden çok sayıda liderin katıldığı tarihi Bağdat zirvesinde de somutlaşmıştı. Anı fotoğrafı çekilirken törene katılan tüm dışişleri bakanları ve mevkidaşları protokol gereği ikinci sırada dururken Hüseyin Emir Abdullahiyan ilk sırada durmakta ısrar etmişti. Hiçbir Iraklı yetkilinin onun bu davranışına karşı çıkan bir tavır takınamaması, ona göre Irak egemenliği üzerinde ülkesinin ne tür bir ‘hegemonyaya’ sahip olduğunun göstergesiydi. Bakan kitabında, ‘Kudüs Gücü’ Komutanı Kasım Süleymani'nin özellikle hem Suriye hem de Irak’taki ‘kutsal yerleri’ korumak amacıyla iki ülkede silahlı milisler oluşturma ve onlara arka çıkma çabalarına da değiniyor! Oysa bu yerlerin modern tarihin hiçbir döneminde tehdit altında olmadıkları biliniyor.

İran politikası, mantıklı birisinin gözden kaçıramayacağı çelişkili ikilikler taşıyor, ancak bu çelişki, Gazze'deki son olaylara kadar bazıları için gizli kalmıştı. Gazze krizi, İran'ın çıkarlarının İran siyasetinin pusulası olduğunu, bunun için doğrudan çatışmaya katılmadan bazı kendisine bağlı Arap kolları kullanmaktan kaçınmadığını, devrim fikirlerinin işlevinin yanıltıcı olduğunu, onun için bu fikirlerin eylemler değil sözler alemine ait olduğunu kamuoyuna gösterdi.

Abdullahiyan, Kasım Süleymani'yi ‘istisnai’ niteliklere sahip biri olarak tanımlıyor. Dönemin Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Abdullahiyan'ı Arap işleri koordinatörü görevinden almaya kara verdiğinde Süleymani onun yerinde kalması konusunda ısrar ettiği için ona açık bir minnettarlık duyuyor. Süleymani'nin siyasi, askeri ve hatta kültürel ilişkilerinin geniş ve karmaşık olduğunu belirtiyor. Vladimir Putin'i ‘düşmanın ortak’, yani ABD olduğunu söyleyerek Suriye'ye askeri müdahaleye ikna eden kişinin Süleymani olduğunu kaydediyor. Süleymani'nin öldürülmesine gelince; yazar bunu Suudi Arabistan-İran uzlaşısına giden ‘yolu kapatmak’ olarak görüyor! Öyle görünüyor ki Abdullahiyan'ın kahramanı Süleymani ve o da onun rolünü oynamak istiyor!!

Kitapta dikkat çekici olan, Bahreyn'e gönderme yapan çağrışımlar içeren bir ifade de içeriyor olması. Bahreyn, İran'ın iç işlerine müdahalesinden o kadar zarar gördü ki, Eylül 2015'te İran Maslahatgüzarı yerel sosyal dokuya müdahalesi nedeniyle Manama'dan kovulmuştu. Kitapta ise Abdullahiyan, Birleşmiş Milletler tarafından bağımsızlığı tanınan ve hatta İran Cumhuriyeti’nin de bağımsızlığını tanıdığı Bahreyn'den muğlak bir göndermeyle bahsediyor: “Pehlevi rejiminin kötü yönetimi nedeniyle 1971'de İran'dan ayrılan küçük bir ada!” Mevcut İran diplomasisinin başındaki kişiden gelen böyle bir açıklama için söylenebilecek en hafif şey, İran'ın çevresine yönelik ulusal yayılma niyetini gösterdiğidir.

Kitapta ayrıca, son yarım yüzyılda ‘İran kimliğinin’ İran milliyetçiliği ile Şii mezhepçiliği arasında bir çatışma içinde olduğu, bunun da gelecekte önlem almamanın saflık olacağı çatışmalara zemin hazırladığı ortaya çıkıyor.

Bugün İran söyleminin mustarip olduğu kriz, Gazze'de olup bitenlerden kaynaklanıyor. Sözler verdi, teşvik etti, silahlandırdı ve karşıt söylemi tırmandırdı. Çatışma patlak verdiğinde ise Arap ve hatta bazı Filistinli takipçilerinin kendisini aklamaya yönelik söyledikleri bir yana, çatışmadan önceki söyleminin tüm kavramlarından uzaklaştı. Bilinçli kamuoyuna gelince; gözlerinin bağı çözüldü ve duyduğumuz düzeltme girişimleri, belki düzeltilemeyecek olanı düzeltme girişimlerinden başka bir şey değil!

Bakan Abdullahiyan'ın genel anlatımı bir siyasi zekaya işaret ediyor mu? Şam Sabahı kitabını, bölgesel çıkarlara ulaşmak için bir bireyin hayatta kalmasını bir ülkenin ölümüne ve bir toplumun yok olmasına tercih eden ayrıntılar içerdiği için ‘Şam Karanlığı’ diye adlandırması gerekmiyor muydu?  

Son söz: Ortadoğu'nun içinde bulunduğu büyük siyasi bataklıktan, akıl dışı sloganlara dayalı ideolojiyi yıkmadan çıkmak mümkün değil.