İsrail, çok uzun süredir Siyonizm karşıtlığının da antisemitizm karşıtlığı gibi bir suç olarak kabul edilmesi için uğraşıyordu ancak bugüne kadar bunu başaramamıştı. Ve maalesef İsrail, tam da Filistin topraklarında dünyanın gözleri önünde soykırım yaparken, yaptığı soykırım suçları nedeniyle engellenmesi ve yargılanması gerekirken akıllara durgunluk verecek biçimde, Siyonizm karşıtlığını Yahudi karşıtlığı olarak kabul eden kararın, ABD Temsilciler Meclisi’nde kabul edilmesini sağladı. Yani artık İsrail politikalarını eleştirmek bir suç. Yani artık İsrail, Gazze’de hastane bombalarken, dünyaya geleli üç gün olmuş bebeklerin nefes almasını sağlayan cihazların elektriğini keserken, İsrail vahşetini eleştiremeyeceksiniz. Sadece İsrail değil aynı zamanda ABD için de utanç olarak kabul edilebilecek bir karar.
Oysa Siyonizm ve antisemitizm aynı şeyler değiller!
Siyonizm, öncülleri olması, farklı kolları olması yanında anlaşılacak biçimde ifade edilecek olursa, 19. Yüzyıl sonlarına doğru, Avrupa’da artan Yahudi karşıtlığının da etkisiyle, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan, dünyanın her yerindeki Yahudilerin birleşmesini dine ve ırka dayalı bir milliyetçilik ile motive eden, Filistin’de neredeyse bir asırdır kan dökülmesine ve her tür işgale sebep olan ideolojinin adıdır. Modern dönemdeki kurucusu da bir gazeteci olan Theodor Herzl olarak kabul edilmektedir.
Siyonizm, köklerini Yahudilik dininden almış olsa da belirtmek gerekir ki, her Yahudi, Siyonist değildir. Siyonizm karşıtı çok sayıda Yahudi vardır. Hatta birçok Yahudi, Siyonizm karşıtı olduğu için, İsrail merkezli bazı kurumlarca “antisemitist” olmakla suçlanmakta, fişlenmektedir.
Antisemitizm ise bir Yahudi’ye sadece Yahudi olduğu için nefret duyma ırkçılığıdır ve gerçek anlamda suçtur.
Siyasi yönetimler, devlet politikaları ile o ülkede yaşayan insanları ayırmak zorundayız. Örneğin, Ortadoğu’ya yaklaşım açısından Batı merkezli politikalar ile Batı’da yaşayan insanların tutumları aynı şeyler değillerdir. ABD ya da İsrail politikalarına karşı olmak, Hristiyan, Yahudi, Amerikan vatandaşlarının tümüne karşı olmak anlamına gelmez.
İsrail’in Gazze işgali, Gazze’de işlediği savaş suçları, 7 Ekim’den bu yana devam ediyor. ABD başta olmak üzere birçok Batı ülkesi bu katliama destek veriyor ancak eş zamanlı olarak, dünyanın her yerinde, Batı, Doğu, Güney… evet dünyanın her yerinde, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Batı ülkelerinin vatandaşları bu vahşeti her dakika, yoğun katılımlı eylemler ile kınıyor.
Bu eylemlerde İsrail politikaları eleştiriliyor. Yani İsrail neredeyse tüm dünyanın desteğini ya da sessizce izlemesini arkasına almış olsa da sokakların desteğini alamıyor, sokağın tepkisiyle karşı karşıya, sokakta kendisini meşrulaştıramıyor. Ve yine bu eylemlerde Yahudi karşıtlığı yapılmıyor, olması gerektiği gibi İsrail politikaları eleştiriliyor. Bu yüzden de İsrail, ABD tarafından kabul edilen kararla sokağın sesini kısmak istiyor. Yaptığı ve yapmaya devam edeceğini söylediği katliamların eleştirilmesine bile tahammülü yok.
Irkçılık, yani kendini öteki karşısında üstün, ötekini/senden olmayanı aşağıda görmek insani bakımdan ayıp, hukuki bakımdan suçtur. Bu minvalde antisemitizm, İslamofobi, yabancı düşmanlığı/zenofobi, Arap düşmanlığı suçtur. Zira hiçbir kişi, grup, din, millet, mezhep mensubuna ait olduğu özgün değerler nedeniyle söylem ya da eylem üzerinden karşıtlık, ayrımcılık ve benzeri tavırlar alamazsınız. Yani, İsrail vahşeti İsrail’i bağlar ve tüm Yahudilerle ilgili komplo teorisi üzerinden karşıtlık üretemezsiniz. DAİŞ üzerinden tüm Müslümanları vahşi teröristler olarak niteleyemez, mülteci düşmanlığı yapamazsınız. Tekrar etmek gerekirse; ait olduğumuz değerler ancak ve ancak kabul edilme gerekçesi olabilir, karşıtlık gerekçesi değil.
Aslında üç beş cümle ile özetlenebilecek, anlaşılabilecek bu durum, maalesef İsrail isteği, ABD desteği ile sapla samanın karıştırıldığı bir hale getiriliyor; Siyonizm karşıtlığı, bir suç olmadığı hatta insanlık huzuru açısından bir zorunluluk olduğu halde, suç olan antisemitizm ile karıştırılıyor böylece İsrail, kendi vahşetine yönelik tepkilerin önüne geçmek istiyor, bunu da ABD desteği ve hukuk üzerinden yapmak istiyor. Sonuçlara bakınca oldukça utanılası şekilde de bunu yapabildiği maalesef görülüyor. En azından ABD’de yaptı, yanlış hatırlamıyorsam ABD’de daha önce denemiş başarılı olamamıştı, Fransa’da da öyle ama şimdi başarılı olmuş gibi görünüyor.
Asıl ilginç olan ise şu, modern Siyonizm’in kurucusu olarak kabul edilen Herzl’in fikirleri bir gazeteci olarak takip ettiği Dreyfus davası sırasında şekillenmiştir.
Dreyfus davası Yahudi karşıtlığının, Yahudilere karşı ırkçılığın hukuki boyutunu tam olarak gösteren vahim bir olaydır. Dreyfus davası, Yüzbaşı Alfred Dreyfus’un Yahudi olması nedeniyle haksız yere suçlandığı davadır. Bu haksızlık karşısında sessiz kalamayan edebiyatçı Emilie Zola, “Suçluyorum!” başlığıyla olaydaki haksızlıkları, kendisinin hapsedilmesi pahasına yazmıştır.
İsrail’in yaptığı haksızlıklar ispata gerek duymayacak kadar aşikâr biçimde ortada, Filistinlilerin maruz kaldığı haksızlıklar da. Ne İsrail bu gerçeği örtebilecek ne de ABD bu gerçeği değiştirebilecek. Bir avuç seçilmiş zalimin aldığı karar, gerçekleri değiştirmeye yetmeyecek, ABD bu utanç kararı ile İsrail’i meşrulaştıramayacak, sokakları susturamayacaklar, İsrail zulmü gerçek bir zulüm olarak eleştirilmeye devam edecek çünkü dün olduğu gibi bugün de insanlar çıkıp “Suçluyorum! İtham ediyorum!” diyerek, uydurma yasalara rağmen İsrail katliamlarını eleştirmeye devam edecekler.
Çünkü zalimleşmiş her gücün karşısında, devletlerin pragmatik politikalarının karşısında Zola’nın da belirttiği gibi insanlığın ortak bir vicdanı vardır. Tek bir tutku vardır: “Öylesine çok acı çekmiş ve mutluluğu hak etmiş olan insanlık adına, ışık tutkusu.”
İsrail’e ve ABD’ye ve skandal Meclis kararlarına rağmen o ışık doğacaktır.