Şehir güzel bir havalimanına sahipti. Mısır’a, Ürdün’e, Suriye’ye ve Türkiye’ye günlük tarifeyle uçan üç uçaklık küçük bir filoya sahip Filistinli bir havayolu şirketi de vardı. Bu havalimanını merhum Devlet Başkanı Yaser Arafat, 1998 yılında Gazze’de Körfez ve Avrupa ülkelerinin finansmanıyla inşa etmişti.
Port Said’e ve Kıbrıs’a deniz seferleriyle mal ve yolcu taşımacılığı, ticaret gemileri ve balıkçı tekneleri için daha büyük bir liman da inşa ediliyordu.
Bu havalimanı ve liman, Filistin varlığının ve özgürlüğün simgeleriydi. Bu iki şeye gökten gelen bir hediye de eklendi: Filistin hükümetinin gelecekteki ana kaynağı olan Gazze sularında keşfedilmiş bir gaz sahası.
1994 yılında Oslo Anlaşması’nın imzalanmasının ardından Gazze’ye ve Batı Şeria’ya dönen Filistinliler için durum hızla istikrara kavuştu.
Yaser Arafat’ın ailesi Gazzeli ama o Kahire doğumluydu. 1967 yılında kaybedilen topraklarına ilk kez geri dönerken beraberinde Fetih örgütüne mensup binlerce kişi vardı. Kalkınma planları, yakında gerçekleşebilir hayallerdi. Havalimanı ve liman inşa ediliyor, Mısır’ın desteğiyle gaz sahasının yönetimi ve gelirleri üzerine müzakereler başlatılıyor, Gazze’yi Kahire’ye bağlayan bir demiryolu inşası gibi iddialı önerilere kapı açılıyordu.
Aralık 1998’de Gazze Havalimanı açılacağı zaman ABD Başkanı Bill Clinton, eşi Hillary Clinton ve kızı Chelsea ile törene bizzat katılmak istedi. Önemli bir olaydı.
Arafat, topluluğu selamlayarak şöyle dedi: Sayın Başkan, bu sabah Uluslararası Gazze Havalimanı’nın açılışı için duyduğumuz sevince ortak oluyorsunuz. Bu havalimanı, bizim için dünyaya açılan bir pencere olduğu gibi, halkımız için de özgürlüğe, barışa ve refaha açılan bir penceredir.
Clinton şöyle karşılık verdi: Size Wye River’da söz verdiğim üzere, işte şimdi buradasınız… Barışı sağlamak, savaşı sürdürmekten daha büyük bir cesaret ve güç ister. Savaşı devam ettirmekten daha büyük bir cesaret gerektiren barış inşası için güce ve bilgeliğe sahip olduğundan ötürü Devlet Başkanı Arafat’a teşekkür ediyorum. Önünüzdeki yol, zorlu ve belirsiz olabilir.
Oslo Anlaşması’nın sonucunda Tunus’taki Filistinli savaşçıların topraklarına ve ailelerine dönmesi ve silahlı bir örgüt iken Gazze Şeridi’ni yöneten sivil bir yönetime dönüşmesi, kısa süreli bir rüya gibiydi. Şehre hayat yeniden gelmiş, şehrin siyasi faaliyeti, pazarları ve kafeleri gelişmişti.
Gelgelelim Yahudi ve Filistinli olmak üzere her iki taraftaki aşırılık yanlıları, bu başarıdan hoşlanmadı. Oslo’dan bir yıl sonra İsrailliler, Başbakan İzak Rabin’e suikast düzenlerken, Arap direniş güçleri de Arafat’a yönelik tehditlerini yoğunlaştırdı. Hamas, söz konusu anlaşmayı reddedip hükümeti tehdit eden bir açıklama yayınladı. Sonra da karşılıklı şiddet dalgaları başladı. 1999 yılında inşa edilen büyük liman, Hamas’ın deniz üzerinden silah kaçakçılığı yaptığı gerekçesiyle 2000 yılında İsrailliler tarafından yıkıldı ve koca bir çukur haline geldi. Havalimanı koridorları da yerle bir edilerek harabeye dönüştü. Hamas da kendi çapında durumu daha karışık hale getirmeyi başardı; Batı Şeria’da intihar operasyonları yapıyor, İsrailliler de Ramallah’taki yönetimi cezalandırıyordu.
Meclis seçimleri zamanı geldiğinde Hamas, siyasi ortaklık talep ederek herkesi şaşırttı. ABD ve İsrail tarafları bunu kabul ederken, Filistin Yönetimi reddetti. Yönetim liderleri aptal değildi tabi; Hamas’ın hükümete dahil edilmesinin, Filistin Yönetimi’ni zayıflatmaya dönük bir İsrail manevrası olduğunun farkındaydılar. Washington, Hamas’ı hükümete dahil etmenin sokaklarda hükümete muhalif halde bırakmaktan daha iyi olduğunu, meclise katılımının da onlardan yürütme yetkisini çekip almayacağını söylüyordu. Fetih liderleri endişeliydi. Tüm hayatları İsrail’e karşı savaşmakla geçirmişken, sonradan ortaya çıkan Hamas’ın gelip de inşa ettikleri her şeyi yıkacağını düşünüyorlardı. Tablo, zıtlıklarla doluydu: Hamas istiyor ama Filistin Yönetimi onun İsrail’i tanımadığını, Oslo’yu kabul etmediğini ve silahını bırakmayı reddettiğini gerekçe göstererek karşı çıkıyordu. Amerikalıların ve İsraillilerin ısrarıyla Hamas, Gazze’de toplam 132 sandalyeden 76’sını elde etti, ki bu ona meşruiyet kazandırmak için yeterli bir sayıydı. Hile ve ihanetle suçlanan İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) geçmişine benzer şekilde Hamas da meclis liderliğiyle yetinmemiş ve bir darbe yaparak Gazze’nin yönetimini tamamen ele geçirmişti.
Bugün çoğunluk, Filistin Yönetimi’nin sahneye çıkarak Gazze’nin yönetimini yeniden devralmasını ve Gazze Şeridi’ni İsrail’le Hamas’tan kurtarmasını istiyor. Ancak Ramallah’taki liderler buna pek istekli değil. Kuşatmanın kaldırılarak geçitlerin açılması, gaz arama çalışmalarının başlatılması, yerle bir olmuş Gazze Şeridi’nin yeniden imarının finanse edilmesi ve en önemlisi de sözü verilen Filistin devleti için müzakerelere başlanması suretiyle kendi egemenliklerine saygı duyulan ve Gazze ile halkına mahrum bırakıldıkları şeyleri veren koşullar sağlanmadıkça razı olmamalılar.
Tüm bunlar sağlanırsa o zaman Filistinlilerin önünde iki seçenek olacak: “Hamas” ya da Filistin ve Hamas’ın tercihi “Fetih” gibi ulusal bir siyasi hareket haline gelmek olacak.