Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, gözlemcileri ve analistleri şaşkına çevirdi, çünkü o farklı birisi. Destekçilerinin ve muhaliflerinin bakış açısından, o bir İslamcı, İhvancı, DEAŞ’lı, İsrail ile normalleşme yanlısı, Batıcı, modernleştirici ve hatta bir Türk!
Beşşar Esed'in ortadan kaybolup ülkeden kaçmasının ardından başkentte göründüğü anda, ilk izlenim Şam'ın yeni yöneticisinin “İdlib Emirliği”nin yöneticisinden başkası olmadığı yönündeydi. Bu, yeni bir şiddet dalgası korkusunu tetiklemeye yetti.
Gerçek şu ki geçen günlerden ve aylardan sonra Şam, ne Esed dönemindeki haline ne de İdlib'e hiç benzemiyor. Bu, Şara’nın bir ay içinde Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptığı ikinci ziyaret; İlkini BM’ye katılmak için yapmıştı, ikincisini ise ABD Başkanı Donald Trump'ın daveti üzerine yapacak. Yaklaşık altı ay önce Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın düzenlemesiyle Riyad'da Başkan Trump ile görüşmesinden bu yana hatırı sayılır bir siyasi mesafe kat etti. Aradan geçen sürede, rejimine karşı azınlık grupların isyanları, kendi güçlerinden direktiflerine uymayanlar, Lübnan'dan Suriye’ye ve aksi yönde yaşanan silahlı sızmalar, İran'dan gelen tehditkar açıklamalar, İsrail'in önceki rejimden devraldığı Suriye askeri altyapısını neredeyse yok eden askeri saldırıları da dahil olmak üzere, baskılara dayanma ve kontrolü sağlama yeteneğini sınayan olaylar yaşandı.
Diplomatik olarak, ister Körfez'de, ister Gazze'de, ister Lübnan'da olsun, bataklığa saplanmaktan kaçınmaya çalıştı ve çalışmaya devam ediyor. Uluslararası alanda, Moskova'ya yaptığı ziyaret önemliydi, çünkü Moskova yarım yüzyıldır önceki rejimin başlıca müttefikiydi ve bugün de Beşşar ve eski yetkililer için bir sığınak haline geldi. Ziyaret sırasında iki adam, 8 Aralık 2024'ten beri ilk kez aynı şehirdeydi.
Yeni Şam, hangi açıdan bakarsanız bakın, inatçılığı ve katılığıyla bilinen Beşşar'ın tam aksine, inkâr edilemez derecede pragmatik ve dinamik. Devrilmesinden kısa bir süre önce, kuzeydeki büyük komşu gücün Devlet Başkanı Erdoğan ile görüşmeyi reddettiğini ve alaycı bir şekilde, “Erdoğan'la neden görüşelim? Bir şeyler içmek için mi?” dediğini unutmayalım.
Şara'nın Ruslara yaptığı ziyaret, mevcut Şam yöneticisinin becerilerini ve nasıl miras kalan husumetlerden ve kronik anlaşmazlıklardan uzak bir politika yürüttüğünü gösteriyor.
Kuşkusuz, onun hakkında görüş ayrılıkları var ve izlenimlerin çoğu değişti, ancak hepsi onunla aynı fikirde değil; ki bu, bölünmelerin yaygın olduğu bir bölgede beklendik bir şey.
Şimdiye kadar, Şara'yı bir ideolog değil, vatansever bir Suriyeli olarak gördük. Aynı anda birkaç görevi yerine getirmeye çalışıyor ve bunların en önemlisi, 2011'den beri parçalanmış olan bir ülkeyi birleştirmek, devlet kontrolünü sağlamak, Amerikan ve uluslararası yaptırımları kaldırmak, iç kalkınmayı ve yabancı yatırımı engelleyen sistem ve mevzuatı yeniden düzenlemek ve hatta belki de dünyanın çeşitli ülkelerindeki milyonlarca Suriyeli mültecinin geri dönüşünü kolaylaştırmak ve bu yerinden edilmiş insanları savaş öncesi hayatlarına döndürmek.
Dış politikasında, bölge ülkelerini kazanma girişimlerinde büyük ölçüde başarılı olduğu ve bölgenin de yeni bir Suriye'nin önemine ikna olduğu söylenebilir. Esed rejiminden kurtulmak, Hizbullah'ı ortadan kaldırmaktan daha önemlidir. Eski Şam rejimi bugün hâlâ iktidarda olsaydı, İran'ın bu vekilinin yeniden canlandırılmasının ve faaliyetlerine geri dönmesinin, 2006 savaşından sonra olduğu gibi, sadece bir zaman meselesi olacak olması bunun kanıtıdır. Ancak, Şara'nın kontrolü ele geçirmesiyle, Hizbullah'ın ve gücünün yeniden inşası pek olası görünmüyor, çünkü Hizbullah ile ilişkisini kopardı ve Hizbullah’ın Irak ile İran'a erişimi engellendi.
En zor dosya ise düşman komşuyla olan ilişkidir. Şara'nın, İsrail ile ilişkileri, İran'ın veya başka herhangi birinin değil, her şeyden önce Suriye'nin çıkarlarına hizmet etme başlığı altında şeffaflık ve pragmatizmle yönettiğini söyleyebiliriz. Bu açık ve net politika, muhaliflerini ona iftira atma ve ona karşı kışkırtma fırsatından mahrum bıraktı. Suriye ve Arap kamuoyunu ona karşı kışkırtma girişimleri oldu, ancak bunlar başarısız oldu. İsrail ile doğrudan müzakereler yapıldı ve görüşülen konular kamuoyuna duyuruldu.
Hem baba hem de oğul Esed döneminde İsrail ile uzun bir koordinasyon geçmişi vardı. İki politika arasındaki fark, önceki rejimin tehlikeli bir oyun oynamasıydı; bir yandan İsrail'in sınırlarını güvence altına alırken, diğer yandan ona karşı İran ile iş birliği yapıyordu. Bu durumun bozulması ve iki bölgesel güçten birinin rejimi devirmesi an meselesiydi ve tam da öyle oldu.
Suriye liderliği hâlâ muazzam zorluklarla karşı karşıya ve bu da Washington'a yapacağı ziyareti, hem güvenlik endişeleri Golan Tepeleri'nin çok ötesine uzanan İsrail ile karmaşık ilişkileri yönetmek hem de yeni rejimin bir parçası olmayı, dışlanmamayı hedefleyen çeşitli Suriyeli gruplarla ilişkileri onarmak, aynı zamanda Şam'ın açıkladığı politikalarla uyuşmayan yerel ve bölgesel siyasi ajandaları olan silahlı gruplardan kurtulmak dosyaları açısından kritik hale getiriyor.