Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Hamas'tan kurtulmanın yolu budur

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Wall Street Journal'da bir makale yazdı ve “Hamas ortadan kaldırılmalı ve Filistin toplumundaki radikalizmin kökü kazınmalı” dedi.

Netanyahu'nun sözlerini sorgulamaya her türlü hakkımız var. Çünkü İsrail içinde ve dışında güvenilirliğini kaybetmiş bir siyasetçi. O, en azından bir ölçüde güvenilirliğe sahip olan selefleri Rabin, Barak ve Olmert'ten farklı. Netanyahu bu üçünün yaptığı her şeyi yok etti ve onun yönetimi sırasında sadece Filistin radikalizmi değil, Yahudi radikalizmi de gelişti. Netanyahu, Filistin meselesinde barış için el uzatan ılımlı Arap ülkelerinin rolünü zayıflatmayı başardı ve izlediği politikalarla İran gibi radikal ülkelerin konumunu güçlendirdi. Netanyahu Hamas'ın ve İslami Cihad'ın büyümesinden sorumludur. Bu ikisine giden finansmanı kontrol etme isteği bahanesiyle, kendi payını kestikten sonra onlara para çantalarını teslim eden oydu! Filistin Otoritesini zayıflatarak vaat edilen Filistin devletinin kurulmasını engellemek için Hamas'ı güçlendirmenin İsrail'in çıkarına olduğunu Knesset önünde itiraf eden oydu. Netanyahu, kasıtlı olarak Hamas’ı ortağı seçti. Dünya önünde kendisine uygun rakip olarak onu tercih etti. Nedeni de el-Kaide’ye benzemesi; uzun sakallı erkekler, örtülü kadınlar ve sosyal medyada dünyayı tehdit eden gruplar. Bu, Filistin meselesinin Yaser Arafat, Leyla Halit ve Hanan Aşravi günlerinden beri uluslararası alanda yaygın basmakalıp imajına benzemeyen bir versiyon. Netanyahu'nun Hamas’ı kullanarak pazarladığı imaj şuydu; Filistinliler, el-Kaide, Hamas, Bin Ladin, el-Bağdadi, Hamaney ve Nasrallah'ın uzantısı olan bir terör örgütüdür. Bu sanatsal resim onun için çok uygundu ve bunda da başarılı oldu. Filistin meselesi tarihinde, 11 Eylül 2001 saldırılarından bu yılki 7 Ekim saldırılarına kadar uzanan iktidarı döneminde olduğu gibi, Filistin meselesi 20 yıl boyunca dünya haberlerinde bu kadar görülmez olmamıştı. Netanyahu aynı zamanda Oslo Anlaşmaları'nda kendisine tanınan hak ve yetkilerden onu mahrum bırakarak Filistin Otoritesi’ni zayıflatmaya çalıştı. İşgal altındaki Batı Şeria'da daha fazla Yahudi yerleşim yerinin kurulmasını sağladı ve Yahudi radikallerin ileri gitmelerine izin verdi.

Bu, Filistinli ve Yahudi radikallerin ittifakıdır. Nefret kutsal bir bağdır, birbirlerini kışkırtmak ve nefret etmek için birbirlerine sözler, videolar, dini rivayetler aktarırlar.

Netanyahu, Hamas'ı müttefik düşman olarak gördü. Buna karşılık Hamas da Netanyahu’nun Filistin Otoritesi’ne, devlete ve Arap barış projelerine karşı isteyebileceği her şeyi temsil ettiğini gördü. Netayahu ve Hamas küçük çatışmaları paylaştılar. Hamas’ın adam kaçırma, bıçaklı saldırı ve insanları araçlarla ezme gibi küçük kahramanlıklarına, Netanyahu sınırlı hava saldırılarıyla karşılık verdi. Bunlar İsrail toplumunu barıştan uzaklaştırmasına ve Filistinlilerden nefret ettirmesine yardımcı oluyordu. Netanyahu ve Hamas, 7 Ekim saldırıları gerçekleşene kadar sahadaki en iyi çiftti. Saldırılardan sonra Hamas Hamas değildi, Netanyahu da artık Netanyahu değildi ve 1948'den bu yana bölgenin en korkunç yangınlarından biri çıktı. Hamas savaşçıları göğüslerine takılı kameralarla tüm cinayetleri kaydediyorlardı. Bu kayıtlarda çocuklar, kadınlar, yaşlılar, siviller ve askerler öldürülüyor ve yüzlercesi rehin alınıyordu. Hollywood filmlerindeki gibi sahnelerdi. Belki de Hamas, destek, para ve eleman toplamak için video propagandasına dayanan el-Kaide gibi tarihi saldırısını belgelemek istediği için bunları kaydetti. Hamas bunları düşmanı sindirmeye yönelik psikolojik savaşın bir parçası olarak da kaydetmiş olabilir. Her halükârda, saldırı bütünüyle Netanyahu'nun kaldıramayacağı kadar ağırdı ve onunla Hamas arasındaki özel, karşılıklı yarar sağlayan ilişki çöktü. Netanyahu'nun tepkisi sürpriz olmadı, yaralanan onurunun intikamını almak, rakibinden intikam almak ve küçük düşürücü bir yenilgi anında liderliğini göstermek istedi. En önemlisi de kendisinden hesap sorulup hapse atılmasının önüne geçmek istedi. Zira kendisine yöneltilmiş yolsuzluk suçlamasına şimdi başarısızlığı ve İsrail'in güvenliğini tehlikeye atması da eklendi.

Yazının başında değindiğimiz makalesindeki Hamas'ı ortadan kaldırma ifadesine geri dönelim. Şu anda Hamas'ın askeri gücünün yaklaşık üçte birini ortadan kaldırmış olmalı ve önümüzdeki haftalarda üçte birini daha ortadan kaldırabilir. Netanyahu bunu yaparsa Hamas'ın tekrar geri dönmesi zor olmaz. Çünkü o borsada iflas eden bir şirket değil, aksine, yarım asırdan daha uzun bir davanın ve mültecilerinin evladı. Bu binlerce “insan” kamplarda doğup yaşadığı sürece, hayal kırıklığına uğramış ötekileştirilmişleri temsil eden Hamas ve diğerleri var olacak.

Netanyahu makalesinde şöyle diyor: "Filistinliler arasındaki radikalizmin kökü kazınmalı." Dini radikalizmi kastediyorsa haksız değil. Ulusal radikalizmse, özellikle topraklarından ve kimliğinden yoksun bırakılmış bir halk için kabul edilebilirdir. Milyonlarca Filistinli gökle yer arasında asılı kalmış ve doğumdan ölüme kadar kimse onları tanımıyor. Hamas yabancı bir hareket değil, bir sonuçtur. Tıpkı Halk Cephesi'nin yetmişli yıllarda komünist düşüncenin yayılmasını yansıtması gibi, Hamas’ın radikal grupların özelliklerini taşıması da günümüzün bir detayıdır.

Bana göre Netanyahu İsrail’de iktidara gelmeseydi ya da uzun süre kalmasaydı Hamas'ın bu kadar etkisi olmayacaktı. Netanyahu Gazze'nin tamamını yok edebilir ama Gazze, Hamas ve bölgedeki binlerce diğer silahlı gruplar gibi başka bir savaşçı hareket doğuracaktır. İsrail, Netanyahu'nun yaptıklarını durdurmalı. O Filistin Otoritesi'nin rolünü küçülttü, Gazze Şeridi’ni yönetmesi için mümkün olan her yolu kullanarak Hamas’ı büyüttü. Bu yollar arasında kendisine para vermek ve askeri kapasitesindeki artışı göz ardı etmek de vardı. İsraillileri ve Batı'yı korkutmak için küçük bir aslan yetiştirdiğine ve onu Gazze adı verilen bir kafeste tutabileceğine inanıyordu. Aslan büyüdü ve tutulduğu sirkten çıktı. Hepsi Hamas'tan yüz çevirdi; Nasrallah, Hamaney ve hatta Netanyahu. Mossad diyor ki: Eğitimlerden haberimiz vardı ve bunu gerçekten amaçladıklarını düşünmüyorduk!

Dünya, Filistinlilerin hakları ile aşırılık yanlısı gruplarla mücadeleyi birbirinden ayırmalı. Uluslararası toplum Oslo Anlaşmalarını onayladı ve verdiği sözleri yerine getirip Filistinliler için bir devlet kurmalı. Filistin devleti kurulsun ki Hamas diye bir şey kalmasın, İsraillilere yönelik varoluşsal bir tehdit olmasın, İranlıların, el-Kaide'nin, DEAŞ’ın gerekçeleri ellerinden alınsın. Bunlar Filistin halkının kazanılmış hakları olduğundan, Taksim Kararı’ndan bu yana BM bunları onaylıyor. Bu, İsrail'in 1967'de işgal ettiği topraklar üzerinde var olan bir haktır ve Filistin devletinin kuruluşundan sonra uluslararası toplum, Filistinlilere Hamas’ı, Müslüman Kardeşleri ve radikalleri engellemeleri konusunu dikte etme hakkına sahiptir. Ama şimdi Filistinlilere kimi desteklemeleri gerektiğini söyleyemeyiz, çünkü onlar boğulmak üzere olan biri gibi her tahta parçasına, hikâyeye ve kendilerini desteklediğini iddia eden gruba sarılacak haldeler.