Türki Faysal
TT

Gazze'deki savaş: Büyük başarısızlık

Gazze Şeridi'ndeki barbarca savaşın devam ettiği bir dönemde, savaş ile birlikte İsrail’in insanları, yapıları ve insanın yaşamaya devam etmesi için gerekli tüm unsurları hedef alan suçları devam ediyor. Hem de siviller, çocuklar, kadınlar, yaşlılar gibi savaşçı olmayanları, hastaneleri, eğitim kurumlarını, kamu ve yaşamın diğer gerekliliklerini yöneten kurumları koruyan tüm insani değerleri, standartları, yasaları ve hukuku tamamen göz ardı ediyor. Sebebi ne olursa olsun, Hamas'ı kınamayı gerektiren 7 Ekim'de yaşananlara İsrail'in verdiği yıkıcı ve barbar tepki, asil bir halkın kendi topraklarında işgal edilmesi, öldürülmesi, yok edilmesi ve yerinden edilmesi esasına dayanan Siyonist doktrininin içselleştirdiği tüm kötü içgüdüleri ortaya çıkardı. Siyonizm tüm bunları hayatta kalması bu içgüdüleri uygulamaya devam etmeye bağlı olan bir devlet kurmak için yapıyor. İsrailliler 7 Ekim'de yaşananları bir güvenlik ve istihbarat hatası ve başarısızlığı olarak görüyorlar ki öyle, fakat bu öncelikle siyasi bir başarısızlıktı. Kibir ve sebepsiz yanılgılar, Gazze'nin acılarını ve kuşatmasını görmezden gelmesine yol açtı. Batı Şeria'daki göreceli sakinliği ve Filistin Otoritesi’nin zayıflığını, Filistin ve kutsallarının Yahudileştirilmesini tamamlamak için bir fırsat olarak gördü. Bu yanılsama aynı zamanda Arapların barış için ellerini uzatmalarının bölgenin temel meselesi olan Filistin meselesine olan ilginin sona ermesi anlamına geldiğine inanmalarına da neden oldu. İsrail bütün Arap ülkeleri kendisi ile ilişkilerini normalleştirseler bile bu adil sorun çözülmeden bu bölgede barışın, istikrarın, güvenliğin olmayacağı gerçeğini görmezden geldi. Arap ve Arap olmayan tüm barış girişimlerini reddederek, uluslararası meşruiyet kararlarını uygulamayarak, politikalarının sorumluluğu kurbanın üzerine yüklemeyi başardığına inanıyordu. Destekçilerinin uluslararası medya ve ABD'nin başını çektiği Batı ülkelerindeki karar alma çevreleri üzerindeki hakimiyetine güveniyordu. Şimdi ise bu barbar savaşın sonucu ne olursa olsun İsrail'in devam eden işgalinin yansımaları, kibrinin, Filistin halkına ve kutsallarına karşı uyguladığı pervasız politika ve uygulamalarının sonuçlarıyla yüzleşmekten kaçışı yok.

Filistin Otoritesi, Hamas ve diğer Filistin örgütlerindeki Filistinliler, kendi başarısızlıklarında büyük sorumluluk taşıyorlar. Aralarındaki görüş ayrılıklarının ve süregelen bölünmelerin üstesinden gelemedikleri için İsrail ve diğerlerine onları görmezden gelmeleri, izole etmeleri ve zayıf görmeleri için bahaneler sundular. Gazze ve Batı Şeria'da Filistin Otoritesi ile Hamas arasındaki bölünme, davalarının adaleti açısından yıkıcıydı. Otorite ve Hamas, davalarının seviyesine ulaşmakta başarısız oldukları için, Gazze'de yıkım ve kanla ödenen bedele sebep olma sorumluluğunun bir kısmını üstleniyorlar. Bugün, dünyaya seslenirken tek bir mesaj verebilmek için, çektikleri acılardan ders almalı ve uluslararası düzeyde halkların kendilerine yönelik sempatilerinden faydalanmalılar.  Filistin'in bu başarısızlığının kaynaklarından biri de, Filistin güçlerini birleşmeye zorlayamayan, Gazze'yi kuşatma altında bırakan ve barış arzumuzu destekleyemeyen Arapların başarısızlığı ve bu da uluslararası ve bölgesel güçlerin bizi ciddiye almasının önüne geçti.

Gazze'ye yönelik bu savaşın ortaya çıkardığı en büyük başarısızlık, diğer halklara kendi medeniyetlerinin gelişmişliği, ahlaki, insani ve hukuki ilkelere, dünya barışına bağlılıkları konusunda yanılsamalar satan Batılı elitler ve ABD'nin başını çektiği Batılı ülkeler arasındaki aşırı düzeydeki ikiyüzlülüğün ve çifte standartların açığa çıkmasıdır. Bu açığa çıkma bu bölgede bizim için yeni değil ama artık müjdelediği değer ve ilkelere inanan halkları için de açık hale geldi. Bu büyük başarısızlık, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki pozisyonlarında ve bu savaşa verdikleri açık destekte açıkça görüldü. Bu büyük başarısızlık, aynı zamanda, kendisini bünyesinde barındıran bu çıkmazdan nasıl çıkılacağına yönelik Batılıların önerilerinde de açıkça görülüyor. ABD'nin Filistin meselesine yönelik politikası, kötü içgüdülerinin onları katliama devam etmeye, daha fazla yıkmaya ve kan dökmeye yönlendirdiği radikaller tarafından yürütülen İsrail politikasının bir ifadesi olarak kaldığı sürece, bu başarısızlık devam edecek. ABD'nin bugünkü başarısızlığı, bu çatışmanın çözümüne yönelik çabaları yönetmede son 40 yıl boyunca biriken başarısızlıklardan kaynaklanıyor. Zira bu süre boyunca ABD’nin pozisyonları sadece İsrail'in pozisyonlarının bir ifadesiydi. İsrail ise barış faturasını ödemek istemiyordu. Bu meseleyi bir Filistin devletinin kurulmasını veya kendi kaderini tayin hakkının uygulanmasını sağlayacak adil, kabul edilebilir bir çözümle bitirme şansını ortadan kaldıracak bir oldu bitti yaratmak için zamana oynamak istiyordu. ABD sürekli olarak iki devletli çözüme desteğini beyan ediyor ancak hiçbir zaman İsrail'i bu çözüme itecek kadar baskı yapmadı. Bu savaş, İsrail'in ABD'nin himayesi altında olduğunu, onun savunucusu ve koruyucusu olduğunu, hatta kendi emellerini gerçekleştirmek için politikasına bizzat öncülük ettiğini gösterdi. Bu nedenle, bölgede barışın sağlanması ve bölgenin güvenliğini ve istikrarını tehdit eden bu uzun süreli çatışmanın çözülmesi konusunda tüm sorumluluk ABD'ye aittir. Bu Amerikan-İsrail bağlılığı nedeniyle ABD bu konuda arabulucu olarak güvenilirliğini kaybetmiştir ve kaybetmektedir.

Mevcut Gazze çıkmazından çıkışa yönelik tüm siyasi öneriler, özellikle Batılı ülkeler tarafından önerilenler, kurbanın durumunu ve ihtiyaçlarını dikkate almayan denklemler dayatma girişimlerinin ötesine geçmiyorlar. Dahası bu öneriler, daha ziyade işgalcinin ihtiyaçlarını dikkate alıyor ve Gazze Şeridi'ni 7 Ekim öncesindeki durumuna iade etmeyi istiyor ki o gün yaşananların motivasyonu da bu durumdu. Kuşatma altındaki Gazzelilerin kaybedecek hiçbir şeyleri yoktu ve bu büyük hapishaneden kaçmaya çalışmaktan başka çareleri de bulunmuyordu. Ne yazık ki bunun bedeli büyük oldu. Bütün bu öneriler, ‘savaş sonrası yeniden inşa’ sorumluluğundan söz ediyor ve yıkıma sebep olmayanlardan, buna sebep olanın ve destekçilerinin taşıması gereken sorumluluğu üstlenmelerini istiyorlar. Bu çıkmazdan ve onu çevreleyen gerçekçi olmayan önerilerden kurtulmak, Arapların derhal ateşkes öngören yeni bir BM kararının kabul edilmesi yönünde çabalamaları için bir başlangıç ​​olabilir. Söz konusu karar her iki tarafa da 5 yıl veya daha uzun süreli, Filistin tarafına Arap, İsrail tarafına ise uluslararası saldırmazlık garantisi veren uzun vadeli bir ateşkes dayatmalı. Ateşkes sonunda, uluslararası kararlara, yani 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından yayınlanan 181 sayılı karar ile Güvenlik Konseyi'nin 242 ve 338 sayılı kararlarına dayalı bir Filistin devletinin kurulmasıyla taçlandırılmalı. Bunu, Filistin meselesinde Dörtlü Komisyon’un girişimleri ile BM kararlarını ifade eden Arap Barış Girişimi'ni temel alan nihai çözüm için ciddi müzakerelerin başlaması izlemeli.

Bunun için Hamas'ın öncelikle FKÖ Anlaşması’na ve siyasi seçeneklerine bağlılığını beyan etmesi ve onun saflarına katılması gerekiyor. Tüm FKÖ gruplarının katılımıyla Filistin Otoritesi liderliğinin yenileneceği Filistin genel seçimlerine kadar, Gazze Şeridi'nde tüm işleri yönetecek bir Filistin siyasi liderliğinin belirlenmesi için bir Filistin uzlaşısına varılması gerekiyor. Buna İsrail kuvvetlerinin Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi, esir değişimi ve ablukanın kaldırılması, uluslararası denetim altında yeniden inşaya başlamak için İsrail ile Batılı destekçileri ve diğer ülkelerden istekli olanlar tarafından finanse edilen uluslararası bir fonun kurulması da eşlik etmeli. Yeni barış çabasının başarılı olması için Hamas, Filistin Otoritesi ve İsrail'in mevcut tüm liderlerinin siyasi bir pozisyon üstlenmelerinin sonsuza kadar engellenmesi gerektiğini düşünüyorum.