Sam Mensa
TT

Çılgınlık ve savaşların icadı

Artık soru ABD’nin İsrail’e baskı yapma becerisinin işe yarayıp yaramadığı değil. Zira ABD, askeri ve mali açıdan İsrail’in ana destekçisi konumunda ve uluslararası forumlarda Tel Aviv’e koruma sağlamakta. Bugünün asıl sorusu, Binyamin Netanyahu’ya karşı çıkan çok sayıda aktif İsrailli siyasi, askeri ve akademik güç ve elitlerin Netanyahu’nun histerik çılgınlığını sürdürmesine ve birden fazla cephede savaş icat etmesine daha ne kadar süre izin vereceğidir. Nitekim Netanyahu’nun hükümetinin performansından anlaşılıyor ki, savaşı genişletmeyi, süresini uzatmayı ve ABD’yi bölgesel bir savaşa çekmeyi hedefliyor.

İsrail hükümetinin ne yaptığına ve Hamas’ın kökünü kazıyıp liderlerini ortadan kaldırmak dışında ne yapma niyetinde olduğuna ilişkin açıklamalarına hızlı bir şekilde göz gezdirildiğinde, aşırı sağın pusulasını kaybettiği görülüyor. Gazze Şeridi’ni yeniden işgal etme konuşmalarından tutun, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in Filistinlileri Gazze Şeridi’nden çıkarma çağrısı ve Eski İsrail Bakanı Avigdor Liberman’ın Batı Şeria sakinlerini Ürdün’e kovup Güney Lübnan’ı işgal etme çağrısına kadar; bunların hepsi ancak hezeyan olarak tanımlanabilecek tutumlardır.

İsrail hükümeti özel bir dizi operasyonla İran’ı kışkırtarak savaşı eşi benzeri görülmemiş bir aşamaya taşıdı. İran topraklarında bilim insanlarına düzenlediği suikastleri aşarak, Kasım Süleymani’yi anma töreninde yüzlerce ölü ve yaralıya yol açan ve rejiminin her zaman kendi toprakları dışında vekilleri ile savaşa girdiği İran’ın iç güvenliğinin sarsılması ile sonuçlanan bombalı saldırıları düzenlemekle suçlanma noktasına geldi. Bu patlamadan önce İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) kıdemli danışmanlarından Razı Musevi Şam’ın bir banliyösünde düzenlenen hava saldırısıyla suikasta uğradı. İsrail’in operasyonları, Hamas’ın Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih el-Aruri’ye Hizbullah’ın kalesi olan Beyrut’un güney banliyösüne giren bir insansız hava aracıyla (İHA) suikast düzenlemesiyle doruğa ulaştı. Hizbullah Genel Sekreteri daha önce “Son günlerde İslami Cihad’ın, Hamas’ın veya Lübnan dahil işgal altındaki Filistin dışındaki diğer Filistinli grupların liderlerine suikast düzenlemeyi planladıklarını duyduk. Biz de bu düşmana diyoruz ki, Lübnan’da herhangi bir insana yönelik saldırıların hiçbiri cezasız ve cevapsız kalmayacaktır” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Tüm bu operasyonlar, İsrail’in savaşı genişletme politikasını derinleştirdiği ve Gazze savaşının ilk gününden bu yana savaşın kapsamını genişletmemeye çalışan ABD’nin tutumunu umursamadığı anlamına geliyor.

İlgili bir bağlamda, Gazze’deki savaş, askeri harekâtın sınırına dair kesin bir delildir. Üç aydan fazla bir süredir İsrail ilan ettiği hedeflere ulaşmasını sağlayacak tek bir atılım bile gerçekleştiremedi. Bunun yanı sıra, Husilerin Kızıldeniz ve Babu’l Mendep’te gerçekleştirdiği korsanlık eylemleri ve İran’a bağlı Iraklı milislerinin etkileri sınırlı füze saldırıları da yanıtsız kalıyor. Bu bağlamda ABD’nin Suriye ve Irak’taki Husi saldırılarına ve milis operasyonlarına sert ve etkili bir yanıt vermekten uzak durması, geniş çaplı bir savaştan kaçınmaya çalışmasından kaynaklanıyor olabilir.

Peki ya savaşın kapsamını genişletme ve Washington’u istemediği yere çekme potansiyeline sahip İsrail’e ne olacak? Ana itici gücü Netanyahu ve etrafındaki aşırı sağ kliğin olduğu ve ana tarafların hala kaçındığı bölgesel savaşı ya da mucizeleri bekleyen İsrail hükümetinin süregelen çılgınlığına kim son verebilir?

ABD’nin tereddütü istemeden de olsa tutumlarda değişime katkıda bulunabilir. Nitekim çatışmanın dramatik ve cesaret verici bir şekilde sona ermesinin yakın zamanda istikrar ve gelecek için umut sağlayacağına dair gerçekçi bir beklenti yok. İsrail’in açıkladığı gibi Hamas hareketini ortadan kaldırmaya yönelik askeri operasyonlarını tamamladıktan sonra Gazze’den tamamen çekileceğine ve Filistin Yönetimi’nin hızlı ve resmi olarak sorumluluğu üstlenebileceğine inanan biri gerçekçi değildir. Sorun, Filistin ve İsrail sahalarında lider eksikliğinin olması ve birden fazla düzeyde etkisiz yönetişim ve yapısal sorunlar yaşanmasıdır.

Washington, Gazze savaşının ardından karmaşık bir durumla karşı karşıya çünkü İsrail’in Gazze’de uzun süre kalması, onu Hamas ve diğer örgütlerden geriye kalanların saldırılarına ve kanun ve düzeni koruma noktasında büyük sıkıntılara maruz bırakacak. Hatta bazı İsrailli yetkililer Gazze’den çıkmaktan bahsederken bile, uzun vadeli ‘tampon bölgeler’ kurulmasının gerekliliğinden ve İsrail’in genel güvenlik sorumluluğundan açıkça söz ediyorlar. Gazze’deki Filistinlilerin, Batı Şeria’nın ve Arap ülkelerinin Gazze Şeridi’nde İsrail güvenliğinin hizmetinde olmayı reddedeceklerini söylemeye gerek bile yok.

Öte yandan Netanyahu Knesset’te rahat bir çoğunluğu koruyor gibi görünüyor. Bu çoğunluk sunduğu bütçesini onaylayarak koalisyonun 2025’e kadar iktidardaki hakimiyetini güçlendirmiş oldu. Hükümetin bir süre daha ayakta kalması muhtemel. İsrail güvenlik teşkilatında büyük saygı gören bazı eski liderlerin Netanyahu’nun iktidardan çekilmesi yönündeki baskılarına rağmen bu durum, Washington’un kafasını daha da karıştıracaktır. Netanyahu iktidardan çekilmeyi reddederse, duruşması yeniden başlamış olsa bile onu görevden alacak net bir mekanizma yok.

Netanyahu iktidarda kalırsa Batı Şeria’daki durum muhtemelen kötüleşir ve bu da radikal yerleşimciler tarafından kışkırtılan bir Filistin ayaklanmasına yol açabilir. Joe Biden barış sürecini canlandırmaya çalışırsa Netanyahu muhtemelen Likud Partisi’ne söylediği şeyi doğrulayacak; bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını tek başına durdurabilir.

ABD yönetimi, uzlaşmanın genel hatlarına sahip. Bu, Başkan, Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı tarafından açıklandı. Ancak sözden eyleme geçiş engellerle karşı karşıya. İki devletli çözüm uzlaşmasını yapmak için cesaret, risk ve etkili bir baskıya ihtiyaç var. ABD’nin birçok eylemin koordine edilmesine ve engellerin aşılmasına yardımcı olması gerekecek çünkü savaş sonrası duruma uyum sağlamak hiçbir şeyi çözmez ve başka bir savaşın koşullarına zemin hazırlayabilir.

Çözümün genel hatları açıklanmışken bunu uygulamaya geçişte eksik olan şey, iki devletli çözümün başlatılmasına paralel olarak ABD, Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Ürdün arasında bölgenin güvenliğini ve kalkınmasını korumaya yönelik entegre bir stratejik plandır.

İsrail’in çılgınlık dönemindeki bu Arap-ABD entegrasyonu, iki devletli çözüm ve kalıcı barış için gerekli bir kaldıraçtır. Bu olmazsa İran, ABD’yi ve ardından İsrail’i bölgeden temizleme, nükleer projesini tamamlama, Arap ülkelerindeki lokasyonlarında müttefik yerel çevreler aracılığıyla varlığını güçlendirme ve böylece bölgede ana oyuncu haline gelme yönündeki stratejisi sayesinde siyasette kazanan olmaya devam eder.