Yeni yılda Ortadoğu'daki savaşın şiddeti ve Filistinlilerin ölü sayısıyla ilgili endişeler artarken, ABD'li yetkililer yönetimlerinin İsrail'e destek ile ilgili ilk mesajı konusunda keskin bir görüş ayrılığı yaşıyorlar.
ABD Başkanı Joe Biden, üst düzey İsrailli subaylara yönelik belki de şimdiye kadarki en sert eleştirisi kapsamında, geçen ay düzenlenen bir bağış toplama etkinliğinde İsrail hükümetinin Gazze'deki savaşına yönelik uluslararası desteği kaybediyor olduğunu belirtti. Ayrıca Başbakan Binyamin Netanyahu'yu "İsrail tarihinin en muhafazakar hükümetini yöneten" ve İsrail'in Filistinlilerle uzun süredir devam eden çatışmasına "iki devletli çözümü istemeyen" biri olarak nitelendirdi. Bu açık kınama, Netanyahu'nun, savaş sona erdiğinde ve İsrail, Hamas'ı yönetici rolünden uzaklaştırma hedefine ulaştığında, Filistin Otoritesi'nin Gazze'nin sorumluluğunu üstlenmesi yönünde artan ABD baskısına direneceğine açıkça söz vermesinden birkaç saat sonra geldi.
ABD bir yandan özellikle Amerikalıların zihninde 11 Eylül'ün yankısı olabilecek 7 Ekim 2023 saldırısı sonrasında İsrail'in kendini savunma hakkını destekliyor. Ama öte yandan, ABD'nin, saldırılarını nasıl düzenlediği konusunda uluslararası toplum tarafından yoğun inceleme altında olan bir müttefiki desteklemenin getirdiği bedelleri de anlaması gerekecek. Dahası bu mesele sadece bir dış politikadan daha geniş bir hal alıyor ve Amerikan ulusal güvenlik kurumu ve hatta bir bütün olarak ulus için ahlaki bir ikileme dönüşüyor. Nitekim Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby geçen ay gazetecilere verdiği demeçte, "Hepimiz sivil kayıpları azaltmak için daha fazla şey yapılabileceğinin kesinlikle farkındayız" dedi. Yalnızca bir gün önce Washington'da düzenlenen basın toplantısında ise Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail'in Gazze'deki sivilleri korumak için çaba göstermesinin zorunlu olduğu konusunda uyardı ve sivilleri koruma niyeti ile sahada gördüğümüz gerçek sonuçlar arasında bir boşluk olduğuna dikkat çekti.
Bu arada, geçen ay Kaliforniya'daki Reagan Ulusal Savunma Forumu'nda konuşan Savunma Bakanı Lloyd Austin, katılımcılara kişisel olarak İsrail liderliğine insani yardım erişimini önemli ölçüde artırma çağrısı yaptığını söyledi. Bu tür çatışmalarda ağırlık merkezinin sivil halk olduğunu vurguladı. Geçtiğimiz ay Dubai'de düzenlenen iklim zirvesi sırasında yapılan basın toplantısında Başkan Yardımcısı Kamala Harris, uluslararası insancıl hukuka saygı duyulması ve birçok masum Filistinlinin öldürülmesi konusunda ABD'nin tutumunun kesin olduğunu vurguladı.
Aradaki ihtilaf İsrail'i iki konuda etkileyebilir: Birincisi, ABD'nin küresel sahnede ona sağlamaya devam ettiği destek, ikincisi ise ABD'nin sağladığı maddi ve diğer askeri destekler. Birincisi olmadan ikincisini sağlamak zorlaşacak ve İsrail'in, örneğin sivil ölümlerine neden olan bir saldırıda Amerikan mühimmatını kullanması halinde işler daha da karmaşık hale gelecek. Kaldı ki İsrail güçlerinin, çok sayıda sivilin öldürüldüğü güney Lübnan'daki saldırılarında ABD'den temin ettiği beyaz fosforu kullandığı yönünde haberler var. İsrail’e fosfor, ABD'nin yıllık bazda sunduğu askeri yardımın bir parçası olarak sağlandı. Benzer bağlamlarda ABD, yüzlerce ülkeye giden yabancı askeri yardıma her yıl milyarlarca dolar harcıyor. Bu nedenle, yabancı bir ordunun kullandığı mühimmatın kasıtlı olarak, kazara veya rastgele sivillerin ölümüne neden olma ihtimali bulunuyor.
Daha sonra Biden yönetimi, Uluslararası Af Örgütü ve Washington Post'un İsrail'in ABD tarafından sağlanan beyaz fosforu uluslararası hukuku ihlal edecek şekilde kullandığı yönündeki raporları araştırdığını da söyledi.
Likud’un Knesset üyesi Danny Danon, İsrail'in zayıf Biden'ın taleplerini nasıl tamamen görmezden geldiğini övünerek anlatıyor ve nedenini şöyle açıklıyor: "Biden'ın talepleri sıfır baskıyla destekleniyor! Kara işgalini kabul etmediler ama biz işgal ettik. El-Şifa Hastanesini “bombalamayı” kabul etmediler, biz onların isteklerini görmezden geldik. Rehineler serbest bırakılmadan geçici bir ara verilmesini istediler, biz bunu kabul etmedik. ABD'den bize bir uyarı yok. ABD'nin bize verdiği herhangi bir son tarih yok."
Üç aydan fazla süren çatışmalar sırasında Gazze'de yaklaşık 2,3 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. İsrail, güçlerinin sivillere güvenli bölgelere nasıl ulaşacakları konusunda bilgi sunduğunu ve yaygın hasar ile zararın Hamas'ın eylemlerinden kaynaklandığını söylüyor. Bu ise, hem Hamas’ın defalarca reddettiği hem de gerçekliğin reddettiği bir suçlama.
Dış baskının yanı sıra Beyaz Saray (Biden), İsrail'in Hamas'a yönelik saldırısını sınırlamak için yoğun bir iç baskıyla da karşı karşıya bılunuyor. Bu muhalefet İsrail konusunda özellikle genç nesil arasında yaygın olan güçlü bir görüş ayrılığının altını çiziyor.
Hızla yaklaşan 2024 başkanlık seçimleri ve Washington'daki İsrail yanlısı lobi grupları ile Michigan'da genişleyen Arap Amerikalılar topluluğu dahil olmak üzere, kritik eyaletlerdeki değişen demografik yapı arasındaki hassas denge göz önüne alındığında, hem iç hem de dış muhalefete siyasi kaygılar da eşlik ediyor.
Bir diğer temel neden ise, yönetimin genelinde destekçileri olan ve İsrail'in davranışlarının daha geniş bir savaş ve bununla birlikte Amerikan kuvvetlerine daha fazla saldırı riskini artırdığı görüşü.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı John Finer, Washington'da yakın zamanda düzenlenen bir konferansta, yönetimin İsrail'e savaşı sona erdirmesi için bir son tarih dikte edememesine rağmen, ABD’nin, Gazze'de sahada olup bitenler üzerinde nihai kontrole sahip olmasa da "etki sahibi" olduğunu kaydetti.
Ancak çatışma devam ettikçe bu etkinin boyutu şüphe konusu olmaya devam ediyor. Buna rağmen ABD'li yetkililer, İsrail'i Lübnan sınır bölgesinde Hizbullah'a saldırmaktan caydırarak savaşın başka bir potansiyel sınır ve cephesinin açılmasını önlediklerini söylüyorlar. Yönetim içinde İsrail'in her zaman ABD'yi dinlemeye hazır olacağı ama sonunda kendi yolunu izleyeceği dillendiriliyor. Bu yaklaşım kısmen Amerikan desteğine olan ihtiyaçtan, kısmen de nihai Hamas'ı yok etme hedefinden kaynaklanıyor.
ABD'nin operasyonları sona erdirme yönündeki baskısı, belki de Hamas'ın Gazze'de yerin üstündeki ve altındaki yapısını tamamen ortadan kaldırmadan önce, İsrail'in önemli Hamas liderlerini sınır dışı ederek "zafer" gibi bir şey deklare etmesine neden olabilir. Yönetimin İsrail'e insani cephede başarılı bir şekilde baskı uyguladığı yönündeki iddiaları abartılı, çünkü Gazze'de kaosu ve çöküşü önlemek konusunda zaten İsrail'in güçlü bir çıkarı var.
Ancak diğer yandan Mossad'ın eski yöneticisi Tamir Pardo, İsraillileri Netanyahu'nun "radikal" hükümetinin ABD ile stratejik ilişkiyi yok etme tehdidinde bulunduğu konusunda uyardı ve şöyle yazdı: “İsrail Devleti için en büyük tehlike, İsrail'in ilk kez ABD’nin en üst düzey ulusal güvenlik çıkarlarıyla doğrudan çarpışması ihtimalidir. İsrail hükümetinin ve liderinin bu sorumsuz davranışı, hem Yahudi devletine hem de diasporadaki Yahudilere yönelik varoluşsal bir tehdide yol açabilir." 2011'den 2016'ya kadar Mossad'ı yönettikten sonra Netanyahu'yu sert bir şekilde eleştirmeye başlayan Pardo, ufukta bu stratejik ayrılığın yaklaştığına dair açık işaretlerin bulunduğunu söyledi. İsraillilerin bunu ciddiye alması gerektiğini kaydetti ve şu uyarıyı yaptı: "Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı bir sabah Kongre'ye ve Beyaz Saray'a yönelik, İsrail'in artık ABD için bir birikim olmaktan çıkıp stratejik bir yük haline geldiğini söyleyen bir açıklama yayınlarsa, işte o zaman vay halimize!"