Cuma Bukleyb
TT

Fransa'da spekülasyon ve analizler

Genç bir başbakan, başkanının ve iktidar partisinin seçim kaderini değiştirmek için ne yapabilir? Bu, ülkeden ülkeye değişir ve aslında politik sistemin doğasına bağlıdır. İngiliz siyasi sisteminde başbakan çok şey yapabilir, özellikle de şanslıysa ve parlamentoda çoğunluğuna sahipse, çünkü onun üzerinde kendisine talimat ve direktif verecek bir cumhurbaşkanı bulunmaz. Fransa'da ise durum farklı, çünkü Fransız siyasi sistemi başkanlık sistemine dayanıyor.

Fransız başkanlık sisteminde hükümet başkanının politikaların tasarımında bir yeri yoktur, görevleri yalnızca cumhurbaşkanının talimatlarını uygulamak ve politikalarını hayata geçirmekle sınırlıdır. Politika ve programları tasarlamak, yol haritasını belirlemek ve müttefikleri veya bakanları arasından bunları uygulamaya en layık olduğunu düşündüğü kişiyi seçmekle görevli olan cumhurbaşkanıdır.

Mevcut Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un ikinci başkanlık dönemindeki sorunu, iki kıskacın arasında kalmış olması. Bir yandan cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasına rağmen son milletvekili seçimlerinde parlamento çoğunluğunu kaybetti. Öte yandan, Marine Le Pen ve partisi ile müttefiklerinin başını çektiği güçlü sağcı parlamento muhalefeti karşısında seçmenlerine vaat ettiği reform programını uygulamak zorunda. Tüm bunlara popülaritesindeki gerileme, reform programlarına karşı halkın öfkesindeki yükseliş, suçlarda bir artış ve göçmen akışını durdurmadaki başarısızlık eşlik etti.

Kamuoyu araştırmaları, Le Pen liderliğindeki aşırı sağın önümüzdeki yaz yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sandalyelerin çoğunluğunu kazanacağını gösteriyor. Buna bir de Cumhurbaşkanı Macron’un, Le Pen'in 2027 yılında yapılacak bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilmesinden duyduğu korku ekleniyor. Fransız anayasası, Cumhurbaşkanı Macron'a üçüncü dönem başkanlık için aday olmayı yasaklıyor ancak Cumhurbaşkanı Macron, Le Pen'in Elysee Sarayı'ndaki yerine geçtiğini görmemek karşılığında her şeyi yapmaya hazır.

Bu ve diğer nedenlerden ötürü, Başbakan Elizabeth Bourne'un görevden alınması ve 34 yaşındaki Eğitim Bakanı Gabriel Attal'ın atanması üzerine bahis oynamayı seçti. Attal yalnızca Fransız hükümetine liderlik etmek ve Cumhurbaşkanı’nın reform programını uygulamak için bu göreve getirilmedi, aynı zamanda seçmenlerin partiye olan güvenini yeniden tesis etme ve gelecek yaz ciddi bir seçim yenilgisinden kaçınma ihtimali için de getirildi. Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Le Pen'i yenmesi umuduyla kendisini Cumhurbaşkanı’nın partisinin adayı olmaya hazırlamak için seçildi.

Basında çıkan haberlere göre yeni Fransa Başbakanı'nın babası Tunuslu bir Yahudi, annesi ise Rus ve her ikisi de film yapımcılığı alanında çalışmış. Eğitim düzeyinde, Cumhurbaşkanı Macron'un okuduğu üniversitelerden mezun olmuş. Genç yaşına, tecrübe ve deneyim eksikliğine rağmen, olağanüstü zekası ve iyi bir hatip olmasıyla öne çıkıyor. Büyük bir popülerliğe sahip, hatta basında çıkan haberlerde onun popülaritesinin Cumhurbaşkanı Macron'un popülaritesini aştığı (yüzde 27'ye karşı yüzde 40) ve Macron'un partisinden milletvekili olarak seçildiği belirtiliyor. Müslüman kız öğrencilerin abaya tarzı uzun elbiseler giymesinin yasaklanması ve tüm okullarda yeniden zorunlu üniforma uygulamasına dönülmesi başta olmak üzere eğitim alanında uygulamaya koyduğu reformlarla sağcı partilerin de onayını alıyor. Burada soru şu: Genç Attal, tasarımına veya geliştirilmesine katılmadığı bir reform programını hayata geçirerek Cumhurbaşkanı Macron'un ve partisinin kaderini değiştirebilir mi? Bunu hem de rahat olmayan bir siyasi atmosferde, parlamenter çoğunluğa sahip olmadan, yüksek hayat pahalılığı nedeniyle zorluklarla boğuşan bir ekonomi, artan suçlar, yasadışı göçmen akışının durdurulamaması nedeniyle ırkçılığın giderek yaygınlaşmasından kaynaklanan popüler huzursuzluğun, dahası Afrika'daki Fransız nüfuzunun varlığını tehdit eden bir zayıflığın eşlik ettiği, tehlikeli bir uluslararası siyasi atmosferin ortasında yapabilir mi?

Batı medyasında göz attığım haberler bundan şüphe duyuyorlar. Cumhurbaşkanı Macron'un, kendisinden daha yaşlı ve daha fazla deneyim ve tecrübeye sahip olan diğer bakanların deneyimleri pahasına genç Başbakan'ın büyük popülaritesinden ve enerjisinden yana olmayı seçtiğini düşünüyorlar. Diğer taraftan, zamanda geriye, özellikle de genç Emmanuel Macron'un Elysee Sarayı'nın efendisi olmasını sağlayan ve Fransa'nın modernleşmesi yönünde açık bir mesaj verdiği cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası dönemine gitmek yararlı olacaktır. O dönemi hâlâ hatırlayanlar varsa, onun hakkında yorumcular tarafından söylenen ve yayınlanan spekülasyonları da hatırlayabilirler ki bunların çoğu onun genç yaşı, deneyim ve tecrübe eksikliği ile ilgiliydi. Ancak o dönemde bilinmeyen bir aday olan Macron, Sosyalist Parti'den ayrılmış, kendi partisini kurmuş, cumhurbaşkanı seçilmiş ve partisi parlamentoda sandalyelerin çoğunu kazanmıştı. Macron, ilk iktidar döneminde özellikle ekonomik alanda birçok reformu hayata geçirmeyi başarmıştı. Macron ile Attal arasındaki fark ise, yeni genç Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın politikasını uygulamak zorunda olması nedeniyle ellerinin bağlı olması.

Spekülasyon ve analizler yararlı olabilir ancak kendi zamanlarına, koşullarına ve spekülasyon yapanların siyasi eğilimlerine mahkum olmayı sürdürürler. Koşullar ya da zaman genellikle değişmez değil, değişkendir. Dolayısıyla bu spekülasyonlara gerektiğinden fazlasını yüklememeliyiz. Ama bu, bazılarının doğru çıkabileceği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Yeni Başbakan Attal'ın Cumhurbaşkanı Macron'un partisinin bir sonraki cumhurbaşkanı adayı olma ihtimaline işaret eden spekülasyon da doğru çıkabilecek spekülasyonlar arasında yer alıyor.