Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Özgürleşme süreci olarak laiklik

Laiklik ve sekülarizm, modernitenin ve Aydınlanmanın sonucu olan büyük kazanımlardır. Laiklik ve sekülarizm, kişisel inançlarımızdan bağımsız olarak bütün bireysel özgürlüklerimizin ve insan haklarının korunmasını ve savunulmasını sağlamaktadır. Sonda söyleyeceğimizi, başta söyleyelim: Laiklik ve sekülerizmin olmadığı yerde özgürlük, eşitlik, demokrasi, hukuk ve barış yoktur.

Özgürlükçü demokrasinin varolması, ancak laiklik ve sekülarizmle mümkündür. Laiklik sayesinde   herkes hukuk  önünde  eşittir, hiçkimse inancından dolayı   avantajlı veya dezavantajlı bir konuma konulmaz veya ayırımcı bir muameleye tabi tutulmaz. Dinlerde eşitlik yoktur. Dinler, kendi mensuplarını en üstün konuma koyarken, kendilerine inanmayanları hukuki, sosyal, ekonomik, siyasal açılardan çok   düşük düzeylerde konumlandırırlar, onlara ikinci sınıf vatandaş veya köle muamelesi yaparlar. Siyaseti, toplumu, devleti ve hukuku kontrol ve yönetmek isteyen dinlerin köleleştirici, ayırımcı, ırkçı, kabileci ve cinsiyetçi niteliklerdeki ikinci sınıf insan    anlayışlarına karşı   dini mensubiyetlerine bakmaksızın bütün bireyleri, eşit, özgür ve onurlu insanlar kabul eden tek yaklaşım laiklik ve sekülarizmdir.

Bütün insanlar için geçerli olan mutlak doğru tek bir din yoktur.  Laiklik ve sekülerizm sayesinde, her bireyin   kişisel vicdanına, aklına, bilgisine, ihtiyaçlarına, çıkarlarına, ilkelerine ve tercihlerine uygun olarak istediği din ve inancı benimsemesine, reddetmesine, eleştirmesine veya değitirmesine imkan vermektedir. Laiklik ve sekülarizm, din alanını şekillendiren ana dinamiğin bireyin vicdanı, tercihi ve özgürlüğü olmasını esas almaktadır. Laiklik açısından hiçbir dinin bireyin vicdanınının ve tercihinin aksine kendisini dayatması mümkün değildir. Kendisinin bütün insanlar için geçerli tek mutlak doğru din olduğunu iddia eden, devletin ve siyasetin kendisine göre belirlenmesini amaçlayan,   bireysel tercihi  yasaklayarak kendisini  toplumsal zorunluluk olarak dayatan,  kendisine yönelik hiçbir eleştiriyi kabul etmeyen,  din değiştirmenin ağır bir şekilde  cezalandırılması gereken bir suç olduğunu   kabul eden dinlerde, din ve vicdan özgürlüğü yoktur. Din ve vicdan özgürlüğü, sadece laiklik ve sekülarizm sayesinde mümkündür. Laiklik,  din adına yapılan bütün otoriter ve totaliter baskılardan bireyi özgürleştirmektedir.

Din ve vicdan özgürlüğü başta olmak üzere bireysel özgürlüklerimizin korunması ve gelişmesi için dini kişilerin, kurumların ve kaynakların devlet, siyaset ve toplumsal   alanlardan tamamen ayrılmaları gerekmektedir.  Kendisini devletle ve siyasetle özdeşleştirerek devleti ve siyaseti yönetmenin kendi doğal hakkı olduğunu iddia eden bir din, aslında din değil, bir tahakküm aracıdır. Laiklik, din ve devleti   birbirinden ayırarak dini layık olduğu yere bireyin hayatına ve vicdanına   yerleştirmektedir. Din ve devletin birbirinden ayrılması, laikliğin temelidir. Devlet ve din kurumları, kesin bir şekilde birbirlerinden ayrılmalıdırlar. Dini kurumlar, devlet kurumları olmadığı gibi,  devlette bir dini kurum değildir. Dine göre devlet olamayacağı gibi, devlete göre din de olmaz. Bireylere göre din olur. Dindar bireylerin,  siyasal ve toplumsal hayata katılma hakları vardır, ancak siyasal ve toplumsal hayatı kendi dini inançlarına göre domine etme, şekillendirme, devlet gücünü  kendi inançları lehine kullanma ve  başkaları üzerinde hakimiyet kurma şeklinde bir ayrıcalıkları ve hakları bulunmamaktadır.Teokratik despotizmin   baskı ve tahakkümüne  karşı  özgürlükçü bir demokraside yaşamak için   din ve devleti birbirinden  ayıran  laiklik anlayışına dayalı  siyasal bir yapıyı inşa etmek   olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır.

Laiklik ve sekülerizm, herkesin din ve vicdan özgürlüğünü korumaktadır. Bütün teokratik despotizmler, sadece kendi din mensuplarının din özgürlüğünü korurken, kendileri dışında kalan insanların bireysel özgürlüklerini ve insan haklarını ihlal etmektedirler. Teokratik despotizm, devlet gücünü sadece bir dinin mensupları lehine kullanmakta ve hakim dini bütün vatandaşlara empoze etmektedir. Laiklik ve sekülarizm, inanan-inanmayan ayırımı yapmadan düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğünün herkese eşit olarak uygulanmasını savunmaktadır. Herkes için din ve vicdan özgürlüğünü savunan laiklik, dengeli bir şekilde dinden özgürleşmenin de her bireyin hakkı olduğunu öngörmektedir. Laikliğe göre, din özgürlüğü ve dinden özgürleşme bir bütün olarak din ve vicdan özgürlüğünün kapsamını meydana getirmektedirler. Teokratik despotik rejimlerde din ve vicdan özgürlüğü olmadığı gibi, dinden özgürleşme hakkı da bulunmamaktadır.

Laiklik, dindar ve dindar olmayanın haklarını ve özgürlüklerini hukuk önünde eşit olarak korumaktadır. Laiklik, demokrasidir, hukuktur, barıştır, özgürlüktür. Laiklik, dinsizlik ideolojisi olmadığı gibi, dindarlık    da değildir. Laiklik, devletin  dindarlığı veya dinsizliği topluma  empoze etmesini yasaklamaktadır. Laiklik, demokratik bir toplumda dindar-dinsiz ayırımı yapmadan herkesin çoğulcu ve barışçıl bir şekilde birarada yaşamasına imkan sunan özgürlükçü ve sivil bir çerçeve sunmaktadır. Laiklik, devleti dinin hizmetinde olan sadık bir köpek olma durumundan çıkarmakta, devleti herkese hizmet sunan bir yapı haline getirmektedir.  Devlet, dinin sadık köpeği değildir.

Toplumda eğitim, siyaset ve yargı başta olmak üzere özgürlüğün, barışın, eşitliğin ve hukukun sağlanması için laiklik ve sekülarizm çerçevesine ihtiyaç vardır. Düşünce ve ifade özgürlüğü, ancak laiklik ve sekülarizmle korunabilir. Dinler, sadece kendi fikirleri ve inançları için   ifade özgürlüğü isterler. Dindar insanlar,  açık bir şekilde inançlarını ifade etmeye hakları olduğu gibi, o dini inanca karşı çıkan, eleştiren ve reddeden bireylerin de görüşlerini ifade etme özgürlüğü ve hakkı vardır. Bütün bireyler, bütün dinleri, inançları, doğmaları ve teokratik rejimleri eleştirebilirler.   Kendilerinin eleştirilemeyeceğini ve sorgulanmayacağını iddia eden   otoriter ve totaliter dinlerin ve inançların, demokrasilerde yeri olmayacağı gibi, bu tür totaliter dinler, demokratik sivil toplumun parçası da değildir.

Laiklik ve sekülarizm, bireylerin hakları ve özgürlüklerine dayanmaktadır. Dinlerin ve inançların bizzat kendilerinin hakları ve özgürlükleri yoktur. Teokratik despotizm, bireylerin haklarını ve özgürlüklerini inkar ederken, dinlerin bizzat kendilerinin haklara ve özgürlüklere sahip olduğu şeklinde   tehlikeli bir yanılgı içindedir. Dinlerin değil bireylerin hak ve özgürlüklere sahip olduğunu savunan laiklik ve sekülarizm, bir özgürleşme süreci olarak insan onurunun ve özgürlüğünün en önemli güvencesi ve temelidir. Din, vatandaşlığın, özgürlüğün ve demokrasinin temeli olamaz. Özgürlükçü demokrasinin,  eşit vatandaşlığın ve bireysel özgürlüklerin varlığı, ancak laiklik  sayesinde mümkündür.