ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, krizi çözmeyi, Gazze'de ateşkese ve Hamas tarafından kaçırılan rehinelerin serbest bırakılmasına imkân verecek yeni bir anlaşmaya varılmasını umarak beşinci Ortadoğu ziyaretine başlayacak.
Blinken'ın ziyaretleri, Henry Kissinger'ın Ekim 1973 savaşı sonrasındaki mekik diplomasisine neredeyse benziyor. Burada soru şu; şans Kissinger gibi onun da yüzüne gülecek mi, yoksa gülmeyecek mi?
Kissinger, Mısır ve İsrail orduları arasındaki çatışmayı durdurmayı başarmış ve Camp David ile sonuçlanan barış sürecinin ilerlemesinde perde arkasında kesin bir rol oynamıştı. Bu, özellikle o dönemde mevcut olmayan İran değişkeni gölgesinde, bölgeyi çevreleyen atmosfer ve koşulların değişmiş olması nedeniyle Blinken'ı belki de adil olmayan bir karşılaştırma ile karşı karşıya bırakıyor.
Blinken'ın bu sefer başarılı olmasının Amerikan stratejisinin çıkarına gibi göründüğüne şüphe yok. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da, Amerikan televizyon ağlarıyla yaptığı bir dizi röportajda buna dikkat çekti: "Gazze'de ateşkes ile sonuçlanacak rehine anlaşması ABD'nin ulusal güvenliğinin çıkarınadır."
Açıklama belirsiz görünüyor, ancak ABD başkanlık seçimleri, özellikle de Beyaz Saray'da ikamet eden yönetimin kötüleşen krizler yaşadığı bir atmosferde, bu belirsizliği ortadan kaldırıyor.
Biden yönetiminin dış politika cephesinde herhangi bir şekilde ve mümkün olan en kısa sürede bir tür zafere ihtiyacı olduğu bir sır değil, ama önümüzdeki Kasım ayından önceki bu çaba için çok geç kalmış olabilir.
Blinken'ın ziyaretinden önce "Ortadoğu'daki müttefikler" olarak adlandırdığı tarafların yardım ve desteğiyle Hamas ile İsrail arasında başarılı bir anlaşmaya varılması, dış politikada başarısızlık ile suçlanan, özellikle Irak ve Suriye'deki neredeyse aldatıcı saldırılardan sonra sabah akşam hedef alınan bir yönetim için ek bir kredi anlamına geliyor.
Cumhuriyetçiler, Biden'ın İranlılar karşısındaki bariz zayıflığının Amerikalıları daha fazla tehlikeye maruz bıraktığını ve bırakacağını savunuyor. Çünkü İran'ın sınırdaki vekillerini ortadan kaldırmak, merkezin yani İran'ın gücünü sarsmıyor ve bu da onu daha fazla saldırı ve savaşa itiyor.
Biden neredeyse bir çekiç ile örs arasında; ya İran'a saldırarak Ortadoğu ve Arap Körfezi testisini kırma ve binayı sakinlerinin başına yıkma riskini göze alacak ki tecrübeli bir politikacı olarak her Amerikan başkanının, yeteneğini gösterdiği kendi savaşı olduğunu biliyor. Yahut ABD'nin kendi evinde çeşitli düzeylerde sıkıntılar çektiği bir dönemde bu sahnenin ortaya çıkardığı kayıpları göze alacak. Bu sıkıntıların en tehlikelisi, yıpranmış toplumsal alaşımın içinde bulunduğu durum,
Bu noktadan hareketle okuyucu, Blinken'ın ziyaretinin, beklenen ve tahmin edilen "Ortadoğu patlaması"nın bugün ve gelecekte fitilini sökmek açısından önemini anlayacaktır.
Bu durumda top Netanyahu hükümetinde, kendisi krizi bitirmek mi istiyor, yoksa tırmandırmak mı? Tırmandırma, hükümet üyelerinin sahip olmak ile övündükleri kibritlerle, bölgeyi içindekilerle birlikte ateşe vermeleri anlamına geliyor.
İsrail açısından ufukta ABD’den gelen rahatsız edici işaretler var. 7 Ekim operasyonundan sonra Tel Aviv'e destek vermeye başlayan yoğun ivmenin aksine, bugün ABD’nin yeni bir önerisi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Amerikalı yazar Thomas Friedman bu öneriyi yakın zamanda New York Times'da yayınlanan son makalesinde netleştirdi.
Makale, bağımsız Filistin devleti fikri ile ilgili “Biden'ın Ortadoğu'ya yönelik yeni doktrini”nden bahsediyor. Blinken'ın kendisinin Dışişleri Bakanlığı yetkililerine Filistin Devleti'nin tanınmasına ve sunulmasına yönelik seçeneklerin geliştirilmesi yönünde verdiği talimatlar bu konunun ciddi şekilde düşünüldüğünü destekliyor. Filistin devleti, Beyaz Saray'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşın olası sonundan sonra görmek istediği senaryolardan biri ve bilhassa İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nın yakın zamanda Filistin devletinin tanınmasına giden süreci açıkça belirlediğini ve diğer Batılı ülkelerdeki benzer tutumları da hesaba katarsak, özellikle önemli bir şey.
Artık top Hamas'ın sahasında olduğu kadar Netanyahu'nun ve onun çevresinde toplanmış savaş hükümetinin de sahasında. İsrail Başbakanı belki de bu nedenle, Blinken'in sonuç alma konusunda kararlı olduğu turundan önce, Pazar günü yapılan kabine toplantısında İsraillilerden çok Amerikalılara yönelik şu açıklamayı yaptı: “İsrail egemen bir devlettir. Savaşın başlangıcından bu yana ister silah desteği, ister uluslararası kurumlardaki destek, isterse bölgeye kuvvet göndermek olsun, Biden yönetiminden aldığımız desteği çok takdir ediyoruz. Ancak bu, fikir ayrılığımızın olmadığı anlamına gelmiyor.”
Amerikalı yetişkinlerin yarısının İsrail'in Gazze savaşını abarttığına inanması nedeniyle İsrail’e halk desteğinin azaldığı göz önüne alındığında, bu fikir ayrılıkları nereye kadar gidebilir?
Associated Press ve Chicago Üniversitesi Ulusal Kamuoyu Araştırma Merkezi tarafından gerçekleştirilen son ankete göre, Amerikalıların yüzde 50'si İsrail'in Gazze'deki eylemlerinde "çok ileri gittiğine" inanıyor. Geçen Kasım ayında aynı şeyi söyleyenlerin oranı yüzde 40'tı.
Yeni anket ayrıca Amerikalıların yüzde 35'inin İsrail'i ABD'nin çıkarlarını ve değerlerini paylaşan bir müttefik olarak gördüğünü ortaya koydu. Kasım ayında bu oran yüzde 44'tü.
Elbette Washington'un İsrail'e karşı baskı kartları var ve İsrail açısından en tehlikelisi üzerindeki siyasi destek örtüsünün kalkması. Biden bunu yapabilir mi, yoksa Netanyahu’nun daha önce "Camp David 2" olarak bilinen dönemde Clinton'a yaptığı gibi Washington'u bir kez daha yakması olasılığı geçerli mi?