Mustafa Kazımi
Irak eski Başbakanı
TT

Kapsamlı bir uzlaşma sağlamak için samimiyet gerekli

Irak Başbakanı olarak ulusal sorumluluğu üstlenmeden önce, sürgüne zorla gidişimden 2003 yılının ortalarındaki geri dönüşüme, bunu takip eden aşamalardan Ekim 2019'daki meşru halk protestolarına kadarki süre boyunca yanımda taşıdığım birçok soruyu hatırladım. Bu sorular ile cevaplarının önemli bir özelliği, yani samimiyet taşımaması arasında ortak bir payda var. Bu nedenle samimiyet, vatana, devlete ait olma kavramını kökleştiren, hepimize vatan ve devletin yüksek çıkarlarını diğer tüm çıkarların önüne koymayı dayatan kurumsal demokratik bir devlet inşa etmenin ilk adımıdır.

Bu noktada, eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin 3 Ekim 2022'deki vefatının yıldönümünde sevgili Erbil şehrinde söylediklerimi hatırlıyorum" Başka hiçbir şeye değil sadece ve sadece diyaloga bağlı kalalım, çünkü bu bizim krizi çözmemizin tek yolu."

Siyasi, ekonomik, sosyal ve yapısal olarak çeşitli düzeylerdeki gerekliliği nedeniyle, bugün hâlâ bu öneriye katılıyorum, ama açık ve net, kapsamlı, derin ve verimli olması, geçmişteki engelleri ortadan kaldırması ve siyasi sistemimizde reformun temelini atması koşuluyla.

Neden zaman kaybediyoruz?

Seçkinler, yetkililer ve kamu işleriyle ilgilenenler arasındaki tartışmalar her zaman 2003 sonrasında inşa edilen siyasi sürecin başarısızlığının kabul edilmesiyle sonuçlanıyor. Bu başarısızlık ilk etapta siyasi, ekonomik ve güvenlik sisteminin biçimine, ikincisi toplumsal bileşenler ve kesimler arasındaki kapsamlı ilişkiye, üçüncü etapta kitlelere ve (özellikle) de gayretli genç enerjilere yönelik söylemin (farklılıkları ile birlikte) doğasına uzanıyor. Bütün bu başarısızlık sonuçta devletin bir bütün olarak yetersiz kalması, kurumlarının görevlerini yerine getirmedeki zayıflığı ve kendini yeniden üretmedeki zorluk ile cisim buluyor.

Bu tartışmalar, medya ve kamusal söylemde akıcı hale getirilebilecek, siyasi ve popüler aktörler arasında etkileşimi sağlayabilecek “ikna edici” yanıtlar da ararlar. Bu nedenle tarihin akışını anlamaya ve başkalarının deneyimlerini öğrenmeye davet eden temel bir kuraldan yola çıkmak gerekir. Tarih -geçmiş olsa bile- hep ileriye doğru gider ve geriye dönemez.

Başkalarının deneyimlerini sürekli hatırlamam bir lüks değil, faydalanmaya, ders almaya, zaman satın alıp yatırım yapmaya, zamanı ihmal etmemeye ve israf etmemeye samimi bir davettir. Bugün zamana karşı bir mücadele içerisindeyiz ve fırsatı -şimdi- kaçırmak, gelecekte yıllarca geri kalmak anlamına geliyor.

Çevremizin ve dünyanın tanık olduğu muazzam sıçramalar karşısında, genç Irak deneyimimiz çeşitli düzeylerde mütevazı görünüyor. Dolayısıyla milli, insani ve ahlaki görev, sürdürülebilir bir reform ve kalkınma projesinin başlatılmasını gerektiriyor. Bu, darbeler çağının sona erdiği, askeri müdahalelerin inşa etmek yerine yıktığı ve açık söylemin sözlerle değil eylemlerle bağlantılı olduğu inancına dayanıyor..

Bunu nasıl başarabiliriz?

Bütün çetrefilli ya da çekincelere yol açan bir tür ateşkesi, saygıyı ve susmayı empoze eden konularda geniş ve samimi tartışmaların önünün açılması gerekiyor. Bu tartışmalar, önceki vizyonların hayata geçirilmemesinin dayattığı meşru sorulara dayanıyor ve bu vizyonların reforme edilmesi, önümüzdeki birkaç yıl içinde meşru soruların yeniden dillendirilmemesi için bir gereklilik haline geldi.

Irak ulusal kimliğimizin bileşenleri nelerdir?

Bileşenlerimiz arasındaki birleştirici unsurlar nelerdir?

Bu unsurlar nasıl formüle edilip ulusal, entelektüel ve toplumsal tüm kesimlere ikna edici bir şekilde yeniden sunulabilir?

Bu problem, insanlıkta derin kökleri olan tarihin korunmasına giriştir ve bu da Irak içinde ve dışında diktatörlüğe karşı kendisi uğruna savaştığımız geleceğimizi inşa etmek için bir başlangıç noktası olabilir.

En uygun hükümet şekli nedir?

Halkın gerçek iradesini nasıl ifade edebiliriz?

Bunun için en uygun seçim sistemi nedir?

Bazı anayasal hükümlerin yeniden gözden geçirilmesi mi gerekiyor?

Bu hükümleri belirleyelim ve bunları değiştirecek mekanizmalar önerelim.

Merkez ile Kürdistan bölgesi arasındaki ilişkiyi nasıl düzenleyebiliriz?

Federal sistemi hayata geçirmeyi başardık mı? Yoksa konfederasyona mı geçmeliyiz?

Devlet ve kurumlarına prestijini nasıl geri kazandırabiliriz?

Toplumumuzun kültürünün bir parçası haline gelen, devletin kontrolü dışındaki silahları kontrol altına almak için en uygun çözüm nedir?

Ekonomik sistemimiz arzu edilen refahı gerçekleştirmeyi başardı mı, yoksa asgari kalkınma düzeyine ulaşmakta başarısız mı oldu?

Tamamen petrole bağımlı olmadan, devletin mali kaynakları arasındaki dengeyi nasıl yeniden tesis edebiliriz?

Neyin gerçekleştirilmesi gerekiyor; Irak'ın yüksek çıkarları mı, yoksa başkalarının çıkarları mı?

Neden ülkesinin çıkarlarını her şeyin önünde tutan diğerleri gibi olamıyoruz? Iraklıların enternasyonalist mi yoksa vatansever mi olması gerekiyor?

Temel konularla etkileşim biçimleri ve bunların sınırları nelerdir?

Bu siyasi açıdan çatışan coğrafi alanda, devletimizi nasıl inşa edeceğiz?

Bu tehdidi, Irak'ı çevremizde ekonomik bağlantı sağlayacak büyük projeleri cezbeden, buluşturan, onların başlangıç noktası olan bir arena haline getirmek için nasıl fırsata dönüştürebiliriz?

Bize inananları ve insan doğasının formüle ettiği değerleri kaybetmemek için ahlak ve değer sistemimizi suç işlemek için mazeret haline getirmeden, siyasi çalışmalarımızda nasıl kullanabiliriz?

Bu problemler siyasi, entelektüel, akademik ve toplumsal elitlerin bir araya geldiği, birbirleriyle iş birliği yaparak yanıtlar buldukları ve bunları ilgililerin uygulayabilecekleri projelere dönüştürdükleri ulusal bir kurum aracılığıyla, ciddi fikir üreten diyaloga dönüştürülmediği takdirde bir fikir olarak kalacaktır. Ama onları projelere dönüştürdüğümüzde, kaybolan güveni yeniden tesis etmiş olacağız ve böylece bir yandan halk kendisini yeniden üretmeye çalışan devletin yanında duracak, diğer yandan da temeli şiddet ve kana değil, diyalog ve konuşmaya dayalı gerçek bir reform yolu oluşturmuş olacağız.

Allah da kitabında bunu emreder: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış.” (Nahl 16 / 125)