Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Anne Frank ile Hind Receb arasında

Ressam ile fotoğrafçı arasındaki fark, fotoğrafçının haksızlığa uğramasıdır. Öyle ya; birincisi ‘sanatçı’, ikincisi sadece ‘fotoğrafçı’. Birincisi değerli bir fırça, ikincisi emeği ve rengi olmayan bir makine...

Ancak kameranın icadından bu yana pek çok kişi, bu makineden resme denk, bazen de resmin üstünde bir sanat üretti. Bazı ‘anlar’ anlamlı tablolar olarak görüldü ve sanat tarihine girdi. Yüzü resmetme veya ‘portre’ alanında bile fotoğrafçı, ressamın önüne geçti. Winston Churchill’in çekilmiş en önemli fotoğrafıyla meşhur olan Kanadalı-Ermeni Yusuf Karş bunun örneklerinden biri.

Her gün Gazze’ye dair fotoğraflara (videolara değil) baktığımda, resimden daha dramatik sanat eserlerinden oluşan bir dünya görüyorum. Bir ‘an’ içerisinde çekilen yüzler, günlerce kamera karşısında oturan yüzlerden daha anlamlı. O an, bir trajedinin izlerini, hazırlıkları aylar süren ve üzerinde onlarca uzmanın çalıştığı bir sinema filminden daha çok yansıtıyor.

Bu tabloların en ‘korkuncu’, çocuklara dair fotoğraflar: Kefenlere sarılmış ufak cesetler ya da bir kağnıya bindirilip bilmedikleri bir yere giden minik bedenler. Bu minikler giderken altlarında ve üstlerinde de taşıyabildikleri kadar sefalet alameti taşıyorlar. Çarşaf ve eski yatak gibi… Yastığa ya da mindere lüzum yok. Zaten Netanyahu’nun cehenneminde kim uyuyabilir ki?

Çocukların fotoğraflarından sonra annelerin fotoğrafı geliyor. Bu ne kahramanlık, bu ne inanılmaz metanet ey Gazze’nin anneleri! Bizim sert bir sözden, elem dolu bir sahneden belimiz kırılıyor, ruhumuz çöküyor.

Vietnam Savaşı’nın en meşhur fotoğrafından bu yana 50 yıl geçti. Dokuz yaşındaki Kim Phuc’un napalm bombalarından çıplak bir halde kaçarken çekilmiş fotoğrafından bahsediyorum. Bu sahne, ABD bombardımanını Vietkong savaşçılarından daha fazla hezimete uğrattı. Hangi söz, hangi tanıklık veya belge, dünyayı, özellikle de Amerikan kamuoyunu bu fotoğraf karesi kadar harekete geçirebilir?!

Gazze’nin fotoğrafları da dünya kamuoyunu harekete geçirip, sokaklara indirdi. 1948 yılından bu yana kamuoyu, Filistinlilerin yanında bugünkü kadar durmamıştı. İsrail propagandası, her zaman avantajlı, bazen de baskın geliyordu. Ama Netanyahu, amansız düşmanlar tarafından kuşatılmış kurban efsanesine bir son verdi.

İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinden bu yana Yahudi lobileri, dünyaya olabildiğince Holokost filmi sundu. Amsterdam’da Nazi yönetimi altındaki hayata dair günlük yazan Hollandalı kız çocuğu Anne Frank’ın fotoğrafı halen tüm dünyada yaygın.

Anne Frank’ın hikâyesini, ölmeden önce cesetler arasında 12 gün geçiren Gazzeli çocuk Hind Receb’in yaşadıklarıyla kıyaslayabilir miyiz?

İsrail, çocuklara karşı savaşı her zaman kaybediyor. Muhammed ed-Durre, Hind Receb ve isimsiz giden binlerce kefen, İsrail’in kurşunlarını ve bombalarını mağlup ediyor.