Geçen yıl 7 Ekim'de gerçekleştirdiği saldırıdan önce görevden alınmış Hamas hükümeti yönetim olarak değil, hakimiyet olarak Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmıştı. Yönetmiyordu dedik çünkü gerçekte mali kaynaklarını Gazze’ye harcamıyordu, aksine Gazze’ye iki grup arasındaki büyük siyasi, ideolojik ve ulusal anlaşmazlığa rağmen Filistin Otoritesi ve Birleşmiş Milletler Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) harcama yapıyordu.
Filistin Ulusal Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas, geçtiğimiz yıl Kasım ayında Riyad’da düzenlenen Arap-İslam Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Filistin Otoritesi'nin 2007'deki darbeden bu yana Gazze Şeridi'ne harcadığı toplam bütçenin 20 milyar dolardan fazla olduğunu ve bunların Gazze Şeridi'ni kalkındırmak ve maaşları ödemek için kullanıldığını söyledi. Buna bir de Katar'ın son birkaç yıl içinde sunduğu 1 buçuk milyar dolardan fazla bir miktar da ekleniyor. Katar’ın doğrudan Gazze halkına ulaşan yardımlarının bir kısmı hastane ve okul inşası gibi ayni bağışlardı. Diğer bir kısmı ise UNRWA’ya yaptığı bağışlardı. Paranın en büyük bölümü ise Hamas liderleri tarafından teslim alınıyordu. O liderler ise Hamas’ın parasının Gazze sakinlerine değil Hamas’a ait olduğunu açıklamaktan çekinmiyorlardı.
7 Ekim'den önce İsrail, Filistin Otoritesi’nin nüfuzunu kırmak amacıyla Hamas'ın İran, Katar ve Türkiye'den milyonlarca dolar almasına izin vermişti. Netanyahu, Filistin Otoritesi onun için yeni yerleşim yerlerini feda etmek zorunda kalabileceği başka bir siyasi anlaşmaya yol açabilecek bir tehdit olduğu için, Filistin saflarını bölmeye ve iki tarafı birbirine düşürmeye çalıştı.
Diyelim ki Hamas’ın gelirinin önemli bir bölümü zar zor nefes alan Gazze halkına uygulanan yüzde 20’lik vergiden, kara para aklamanın yanı sıra tünellerden yapılan mal kaçakçılığından elde edilen gelirlerden geliyordu, Hamas bu büyük meblağları dediğimiz gibi Gazze yerine yurtdışında bulunan ve kendisi için önemli bir mali kaynak oluşturan yatırım portföyüne harcıyordu. İyi ve rahat bir yaşam, Hamas’a katılmayı Filistinli gençlerin hayali haline getirmişti. Propaganda amacıyla dağıttığı paralar ile Gazze Şeridi'nde popülerliğini artırmıştı.
Meselenin maddi yönünden, kuşatılmış ve tepeden tırnağa yoksulluğa gömülmüş bir Gazze Şeridi’nde Hamas üyelerinin yaşadığı refah düzeyinden bahsedecek olursak, durum bu şekildeydi.
Siyasi olarak işgale karşı direnişteki rolüne gelince, her iki üç yılda bir başlattığı ve binlerce ölü ve yaralı Gazzeli ile sonuçlanan savaşlarla kanıtladı. Daha sonra İsrail saldırıları ile yerle bir edilen altyapının yeniden inşası ise bağışçı ülkelerin omuzlarına yüklenen bir görevdi.
Hamas hareketi siyasi ve mali açıdan Ulusal Otorite'den ve tabii ki de FKÖ’den (Filistin Kurtuluş Örgütü) bağımsızdı, çünkü toprağın, halkın ve ekonominin sahibiydi. Her ne kadar gölge bir devlet olsa da, öyle ya da böyle bir devletti. Önce Ürdün, ardından Suriye olmak üzere çevre ülkelerde kendisine bir zemin bulabiliyordu. Nitekim Suriye, 2011 yılına kadar Hamas’ın Siyasi Büro ve Silahlı Faaliyet Operasyon Odası'nın koruyucusu ve kuluçka merkezi olmayı sürdürdü. Hamas kendini Suriye devrimi konusunda bir pozisyon benimseme ikilemi içinde bulduğunda, yaşamayı hayal bile edemeyeceği bir ülke olan Katar tarafından memnuniyetle kabul edilerek ikileminden kurtulmayı başardı. Zengin Körfez ülkesi Katar, Filistin meselesinde Mısır’a ortak bir arabulucu olmaya istekliydi ve bugün ateşkes müzakerelerinde bu rolün cisim bulduğunu görüyoruz.
Şimdi Hamas’ın yurt dışındaki parasının tamamı takip altında ve yatırım sorumlusu, aktif lideri Zahir Cabarin aracılığıyla bile önceki faaliyetlerine geri dönemeyecek. Hamas’ın dernek ve kurumlar şeklinde İngiltere'de yarım milyar dolarlık yatırımının yanı sıra yıllık 700 milyon doların üzerinde bir gelir ile İngiltere, Almanya ve Fransa'da ayrıntılarını kimsenin bilmediği bir yatırım portföyü var.
İran'ın şu anda Amerikalıları kışkırtmaya niyeti yok ve büyük ihtimalle Irak'taki Amerikan hedeflerini vurmaktan kaçınmalarını emrederek Iraklı milislere yaptığı gibi Hamas'a da boyun eğdirecek. Kendilerini misafir eden Katar bile mali desteğine yeniden başlamayacak.
Siyasi olarak da Hamas daha zor ve sıkıntılı bir durumda; İsrail'in askeri Gilad Şalit'i kurtarmak için yoğun ve uzun çabaları sonucunda bin Filistinli esiri serbest bırakmak zorunda kaldığını hatırlarsak, bugün Hamas, bir İsrailli rehine karşılığında sadece 10 Filistinli mahkumun serbest bırakılması için pazarlık yapıyor. Hamas aynı zamanda liderlerinin güvenliğini sağlamak ve onlara zarar gelmeyeceğine dair bir Amerikan güvencesi elde etmek için de müzakereler yürütüyor. Hatırladığımız üzere İsrail Ürdün'de Halid Meşal'e suikast düzenlemeye çalıştığında Ürdün, hayatı karşılığında Mossad ile bir mahkum takası anlaşması imzalamıştı. Hamas ezeli rakibi FKÖ’ye gönüllü olarak katılırsa kendisini ve siyasi geleceğini belki kurtarabilir.
Bugün Hamas, kontrol ettiği ve meşhur darbesi sonrasında Fetih üyelerini kovduğu Gazze'deki egemenliğini ve kontrolünü kaybediyor. Filistinli örgütlerin Moskova'daki toplantısında, örgütlere dayanmayan teknokrat bir hükümet konusunda anlaşmaya varılması bekleniyor. Dolayısıyla Hamas’ın hükümette bir sandalyesi olmayacak. Plana göre uluslararası toplum tarafından desteklenen bu hükümet, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki otoritenin yönetimini süresiz olarak üstlenecek.
7 Ekim'de gerçekten de her şey değişti ve şimdi Hamas bu saldırının yansımalarını yaşıyor. Siyasi çalışmalarına dönmek istiyorsa tek çıkış yolu, FKÖ'nün himayesi altına girmek.