Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Arap ailesi bir kafa karışıklığı yaşıyor

Bu gün, bu yıl ‘Aileyi korumak ve bağlarını geliştirmek’ sloganı altında kutlanan Arap İnsan Hakları Günü kabul edildiği için önemli bir günü temsil ediyor. Bildiğimiz gibi dünya her yıl Mayıs ayının ortasında Uluslararası Aile Günü'nü kutluyor.

Hiç şüphe yok ki, bir gün ayırmanın Arap ülkelerindeki herkesin günümüzün Arap ve İslam dünyasındaki aile gerçekliğini, tanık olduğu ve dikkate alınmayı, tartışılmayı ve tedavi edilmeyi hak eden zorlukları gündeme getirmesini zorunlu kılacağı kesin.

Elbette günümüzde dünya genelinde aile kurumu, geniş aileden küçük çekirdek aileye doğru şekil değiştirdiği için gerçek bir krize şahit oluyor. Yatay ilişki biçimi dikey ilişki biçimine hakim olmaya başladığı için, aile içindeki toplumsal ilişkiler de değer ve biçim değişimlerine tanık oldu. İki tür ilişki arasındaki tereddüt ve ayrılık durumunun aynı zamanda gerilim ve çarpışmalara neden olduğu, günümüzde aile alanını gerilim üretme alanına dönüştürdüğü söylenebilir veya böyle bir ön sonuç çıkarılabilir.

Öncelikle Arap ülkelerinde ailenin önemini kaybetmediğini ve Avrupa'da ailenin tanık olduğu şiddetli şoklara maruz kalmadığını kabul edelim. Ancak aynı zamanda aile artık ne otoritenin kendisi ne de değer ve kültür sistemini empoze etme, değerler içeriğini dikey olarak aktarma zorunluluğuna sahip değil. Kadının toplum genelinde artan önemi nedeniyle kadın ve erkek arasındaki ilişki değişti ve erkek egemenliği bir tür daralma ve gerilemeye tanık olmaya başladı. Zira her ne kadar durum ülkeden ülkeye, toplumdan topluma değişse de kadın ekonomik açıdan aktif bir grup, sosyal inşa ve eylem ortağı haline geldiği için bugün toplumda tek bir aktör erkek değil, iki aktör yani kadın ve erkek var.

Modernleşme denemeleri ve kültürel gelişmelere uyum sağlama çabaları sonrasında Arap kültür sisteminde meydana gelen değişimin, büyük kafa karışıklıklarına ve birçok yankıya yol açtığı konusunda hiçbir ihtilaf yok. Ancak sorunun kimlikle açılım, kültürel özgüllükle küreselleşme ya da özgünlükle modernlik arasındaki denklemde yatmadığına inanıyoruz. Bizler, insanlık tarihine katkıda bulunmuş kadim bir medeniyetin sahipleriyiz ve büyük medeniyetlerin uyum sağlama yeteneğine sahip oldukları biliniyor. Toplumlarımızın yaptığı da bu, nitekim Arap nüfusunun geniş kesimlerinin küresel olanla kaynaştığını gözlemliyoruz.

Öte yandan kültürel değişimin kolay olmadığı, gerçekleşmesinin onlarca ve yüzlerce yıl sürdüğü, kültürel değişimin özelliklerinden birinin de yavaşlık olduğu kimse için bir sır değil. Sosyal temsiller ve zihniyetler yavaş yavaş ve nesiller boyunca değişir. Elbette bunun dışında az sayıda kendilerini yeniden inşa etmeyi başaranlar da olur ama bu bağlamda bir başarı bireysel kalır ve topluma yayılamaz.

Dolayısıyla modernleşme ve rasyonalite değerlerinin sindirilmesinin uzun zaman alması doğal ve toplumlarımızın gereken sürede önemli ilerlemeler kaydettiğini düşünüyoruz. Bağımsızlıklarının şafağında genellikle Arap ülkelerinin çoğunluğu eğitime güvendiler ve eğitime öncelik veren devletler kurdular. Bu veri, kültürel değişimin ivmesini hızlandırdı, öyle ki on yıl bir nesle dönüştü ve daha önce bir nesil, yani 30 yıl içinde yaşananlar, artık 10 yılda yaşanır oldu.

Dolayısıyla, Arap ailesinin kültürel temelinin, herhangi bir toplumsal kültürel değişim sürecinin, insana yatırım yapan her büyük projenin temel motoru olan eğitimin katkıda bulunduğu revizyonlara tanık olduğu söylenebilir.

Bize öyle geliyor ki, sorun esas olarak Arap ülkelerinin çoğunluğunun bugün yaşadığı ekonomik zorluklardan, küresel olayların kalkınma süreçlerinin istikrarı ve hatta bazen günlük hayatın yönetimi üzerindeki etkisinden kaynaklanıyor. Küresel koşulların, savaşların, doğrudan ve dolaylı durumların ve krizlerin yansımaları yoksulluk oranlarını ve işsizlik oranlarını yükseltti. Bu durum, Arap dünyasında benzeri görülmemiş boşanma oranlarının, şiddetin, olumlu değerlerin gerilemesinin tehdidi altındaki aile kurumunu derinden etkiledi.

Avrupa'da bireyi ve bireysel özgürlüğü kutsallaştıran, bireyciliği teşvik eden kültürel model nedeniyle aile gerilemiş ve gücü zayıflamışken, bugün Arap ailesinin yaşadığı kafa karışıklığının ve sorunların nedeni neredeyse tamamen ekonomiktir. Toplumlarımız evlenme konusunda isteksiz değil ve kültürlerinde aileye yönelik kutsallaştırma noktasına varacak kadar olumlu bir bakış açısını barındırıyorlar. Ancak ekonomik baskıların ağırlığı bazılarını bu kuruma karşı gerilime, şiddete ve ihmale itiyor.

Bu yüzden, önemli olan ülkelerimizdeki yoksullukla mücadele etmektir ve eğer bunu başarırsak birçok taş sanki hiç olmamış gibi birbiri ardınca devrilecektir.

Toplumlarımızın çeşitli sancılara sahne olduğu bir dönemde ailenin sosyoloji ve araştırma konularının başında yer alması oldukça faydalıdır.