Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Dünyanın vicdanı krizde

Bugün 5 Nisan Uluslararası Vicdan Günü. Bu özel gün, 2019 yılında ‘uluslararası gün’ olarak kabul edildi. Dolayısıyla uzun süredir kutlanan bir gün değil. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, bu özel gün aracılığıyla tüm üye devletleri, BM kuruluşlarını, diğer uluslararası ve bölgesel kuruluşları, ayrıca sivil toplumu, kaliteli eğitim ve kamuoyu bilinçlendirme faaliyetleri de dahil olmak üzere toplumlarda hâkim kültür ve normlara uygun olarak sevgi ve vicdanla bir barış kültürü inşa etmeye ve böylece sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmeye çağırıyor.

Aslında bu özel gün bizi çeşitli temalar ve anlamlar üzerinde düşünmeye sevk ediyor: İlk olarak, bu gün, vicdan eksikliğinin ya da en azından vicdanla ilgili bir meselenin ve bunun ne ölçüde var olduğunun gözlemlendiğinin kanıtıdır. Ayrıca, 2019 yılında BM elitlerinin vicdan meselesinin BM planlarının ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesinin önünde bir engel teşkil ettiğini fark ettikleri sonucuna varmak ya da bunu varsaymak da mümkündür.

Dolayısıyla, yaşayan, dürüst ve uyanık bir vicdan olmadan hiçbir hedefe ulaşılamayacağı açık ve samimi bir şekilde kabul edilmektedir. Aslında, dünyanın vicdanı uykudayken açlık ve yoksulluk ortadan kaldırılamaz. Vicdan olmadan kaliteli eğitim ve yaşam kalitesi de güvence altına alınamaz. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine bakarsanız, yeryüzünün ötekileştirilmişlerini ve yeni dünya düzeninin kurbanlarını savunduklarını fark edersiniz. Çünkü geride kalanlar genellikle maddi nedenlerle yetişemeyenlerdir. Başka bir deyişle, ‘hiç kimse geride bırakılmaz’ sözü ancak vicdanlı bir dünyada, vicdanla gerçekleştirilebilir veya ilerletilebilir.

Dünyada yaşamayı sürdürülebilir kalkınma, istikrar ve barış kültürüyle ilişkilendiren böyle bir sonuç, vicdan meselesini bir koşul statüsüne yükseltmekte ve küresel düzeyde vicdanlaşmayı dünyada güvenlik inşa etmenin temeli haline getirmektedir. Burada meselenin can alıcı noktasına geliyoruz. Çünkü bu konudaki soru tam olarak şudur: Bir vicdan kültürü nasıl oluşturulabilir? Dünyanın güçlüleri vicdanın ve sürdürülebilir kalkınmanın önemi konusunda nasıl ikna edilebilir?

Unutmamalıyız ki, vicdanın değerini tanıyan uluslararası bir günün dahil edilmesi, dünyanın bugün karşı karşıya olduğu ahlaki meseleyi her zamankinden daha fazla gündeme getirmektedir. Aslında bugün Afrika'da ya da Filistin'de ezilen halkların yaşadığı sorunların çoğu, dünyanın yaşadığı vicdan krizinin açık bir kanıtıdır. Yoksulların, açların ve çeşitli savaş makineleriyle öldürülenlerin görüntüleri, vicdanın yokluğunu belgeleyen görüntülerdir.

Dolayısıyla bugün özellikle Uluslararası Vicdan Günü’nün anılması, dünya için çok utanç verici olacak. Bunun yanı sıra vicdanın zayıflığının teyit edilmesine vesile olacak ve uluslararası arenada kimlerin vicdansız olduğu herkes tarafından açıkça görülecek: Gazze halkı, yarısı kadın ve çocuk olmak üzere 33 binden fazla şehit vermişken dünyanın vicdanı nerede?

Uluslararası Vicdan Günü'nü anmak güzel bir şey. Vicdan, dikkatimizi vermek ve insana özgü bir şey olduğunu hatırlamak için bir fırsat.

Bugün, dünyanın ahlakileştirilmesi için çağrıda bulunma günüdür. Belki de terörizm olgusu böyle bir yanlış okumanın en büyük kanıtıdır. Terör şebekeleri, ekonomik katılımdan uzak olduklarını, yani yoksulluk ve işsizlikten muzdarip olduklarını bilen marjinallerin sosyal rezervuarından beslenmiyor mu?

Bu açıkça dünyanın ve hatta vicdanı olmayanların güvenliğinin risk altında olduğu anlamına geliyor. Vicdan burada bir koruma haline gelir. Çünkü kâr ve kazanç yaklaşımına, güvenliği hesaba katan ve hesaplayan bir yaklaşıma yol açacaktır ki bu olmadan para ve mülk anlamsızdır.

Hiç şüphe yok ki bugün insanlar, insan vicdanının yokluğundan kaynaklanan bir olaylar birikiminin sonucu olan acı bir an yaşıyor. İyi ile kötü, vicdanlı ile vicdansız arasındaki mücadele her zaman var oldu. Yeni olan, vicdan savunucularının etkisiz ve güçsüz olmasıdır ve bu çok korkutucudur. Çünkü dünyanın yok oluşunu müjdelemektedir.