Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

Netanyahu ABD'yi uçurumun kenarına götürüyor

Şu ana kadar Binyamin Netanyahu, sadece Gazze savaşında değil tüm bölgesel meselelerde, arkasında Amerikan aracını çeken İsrail aracının direksiyonunu yönlendirmeye devam ediyor.

7 Ekim ve ardından Gazze'ye karşı yedinci ayına giren, ilk günlerinden itibaren kuzey cephesine, ardından Babu’l Mendeb'e kadar uzanan savaş öncesinde ABD, sakinleştirme ve savaşlardan kaçınma yoluyla kontrol altında tutmaya dayanan stratejik denklem ve hesaplarına göre çalışıyordu.

Amerikan diplomasisi, alevleri parmak uçlarına kadar ulaşan yerel güçlerin yürüttüğü çatışmalara ilişkin tüm tarafların üzerinde mutabakata vardığı bir çerçeve içerisinde harekete geçiyordu. Bu çerçeve, Avrupa'nın kalbinde yaşanan savaşın yanı sıra, Amerika'yı, müttefiklerini ve dostlarını, hatta tüm dünyayı istenmeyen bir duruma sokacak bölgesel bir savaşa dönüşmemesiydi.

O dönemde herkesin gerilimi yükseltmeme ve genişletmeme konusunda mutabakata vardığını, Ortadoğu coğrafyasının büyük bir kısmına yayılan alev alabilecek noktaların kontrol altında tutulabileceğini, etkilerinin sınırlandırılabileceğini, böylece yerel ve geniş bir bölgesel savaşa yol açmayacak düzeyde kalacağına dair bir kanaat hâkim olmuştu.

Can kayıpları ve yıkım alanları açısından en şiddetli ve ağır olan, ardından kuzey cepheyi bir savaşa sürükleyen Gazze savaşı bile, bölgesel bir savaş noktasına ulaşmayıp, fırtınaları ve uzantıları ile üzerinde uzlaşılan denklemin kontrolünde kaldı.

Bununla birlikte, zaman zaman ABD için bile rahatsız edici bir uyumsuzluk ortaya çıkıyor. Bu uyumsuzluk, üzerinde anlaşılan denklemleri, bölgesel savaşı gerçekleşmesi en muhtemel olasılık haline getirecek yeni bir oldubitti lehine değiştirmeyi düşünen ve çalışan kişilerin var olduğunu gösteriyor. Bunlar için vekillerinin rollerini kendisine hizmet edecek verimlilikte yerine getirememesinden sonra savaşın kıvılcımının bizzat İran'da alev alması da şart. Zira vekillerin bölgesel bir savaş yürütmeleri mümkün değil, bu ancak İran'ın doğrudan müdahalesiyle mümkün.

Netanyahu'nun kuzey cephede İranlı olan her şeyi hedef almasının bir faydası olmadı. İran, saldırılara uygun karşılık vermeden karşılık vermek için kendisine bir açıklama buldu. Karşılık vermemesini haklı çıkarmak için stratejik sabır terimini icat etti ve bu terim, Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in stratejik denge ve uygun zamanda uygun karşılık verme kavramı aracılığıyla yaptığına benziyor.

Netanyahu'nun mantıksal olarak ve İsrail'in ABD ile bağlantısının gücü nedeniyle, onunla koordine etmeden iğneye bir iplik bile geçirmemesi gerekiyordu. Ancak çoğu Amerikan politikaları ve planlarıyla çelişen kendi oyununun marjlarını genişletmeye başladı.

Gazze savaşında araçlarla ve saha planlarıyla bağlantısı olmayan hedefler üzerindeki mutabakattan yararlanarak, ABD’nin benimsediği metnin dışına çıktı. ABD yönetimi ile sadece Refah konusunda tartışmadı. ABD merkezli World Central Kitchen (Dünya Merkezi Mutfağı - WCK)  konvoyunu hedef alma eylemi, bunu yaparken yalnızca yardımları hedef almadığını doğrulayan gerçeklerden biriydi. Bu kez mekân Gazze olsa da aslında ABD'yi kendi evinde vurdu.

Netanyahu, ABD'nin "mutfak" hikâyesine vereceği tepkinin sınırlı olacağı ve iç soruşturma başlatma ve Biden'ın bazı ikincil girişimlerle yatıştırılması gibi en ucuz bedellerle halledileceği gerçeğine güvendi.

Ancak ileri gitme ve savaşa girişme konusunda şu ana kadarki en aşırı eylemi, Şam'daki İran konsolosluğunu vurmak ve bazı Devrim Muhafızları liderlerini öldürmek oldu. Bu saldırı Tahran'ın göbeğinde yapılmış bir saldırı olarak değerlendirildi. Amerikan anlatımına göre ABD yönetimi, uçaklar hedefe varmadan çok kısa bir süre önce operasyondan haberdar oldu. ABD’nin bu gerekçesi işe yaramayınca, ABD yönetimi alarm seviyesini maksimum seviyeye çıkardı. Tahran tarafından geniş çaplı ve doğrudan bir karşılık verilmesi veya karşılığın itibarı kurtarmak ve işleri yeniden kontrol altına almak için üzerinde anlaşıldığı gibi olması halinde, ABD ödeyeceği faturayı İsrail’in ödeyeceği fatura ile birleştirmek zorunda kaldı. Aslında hikâye Washington'un hoşuna gitmedi. Netanyahu'nun yaptığı şey oyunun kurallarında niteliksel bir değişime yol açtı ve hiç kimse sahadaki gelişmelerin daha sonra ne gibi sonuçlar doğuracağını garanti edemez.

Uzun süre ABD-İsrail ilişkilerini basitlikle, yüzeysellikle hatta saflıkla değerlendirdik. İsrail'in ABD'nin elinde seri ateş eden bir silah olduğuna, namlusunu ve mermilerini istediği zaman istediği yere yönlendirdiğine kendimizi inandırdık. Ne var ki savaşlar, gerilemeler ve hadiselerle dolu uzun bir sürenin ardından en azından bölgemizde bambaşka bir şey görüyoruz. Bu durumun yaratıcısı ise Binyamin Netanyahu.