El-Faşir'de işlenen suçlara dair anlatılanlar o kadar korkunç ki, çocukların saçlarını ağartacak cinsten. Yale Halk Sağlığı Okulu'na göre uydu görüntüleri Faşir'deki toplu katliamların devam ettiğini doğruluyor. Şehirden kaçanların anlattıkları, en iğrenç soykırım eylemlerinden, sokaklardaki cesetlerden ve etnik kökene dayalı infazlardan bahsediyor.
Dünya uzun bir uykudan sonra nihayet uyanıp, şehrin korkunç acılarına tepki gösterdi ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nden (HDK) hesap sorulmasını, hatta terör örgütü olarak tasnif edilmesini talep eden birçok ses yükseldi. Öte yandan, milislerin Faşir ve Bara'daki suçlarından dikkatleri başka yöne çekmek ve hatta suçlarını siyasi kazanıma dönüştürmeleri için onlara fırsat vermek amacıyla, planlı gibi görünen gürültünün eşlik ettiği bir hareketlilik de yaşandı. Hesapların ve görüşlerin karmaşası arasında bir pazarlık kozu, Sudan'ı ve istikrarını bugün ve mümkünse yarın baltalamak için kullanılacak bir silah olarak HDK’nin varlığını korumak isteyenler vardı.
Diğer ülkeler söz konusu olduğunda milislerin silahsızlandırılması ve silahların devlet elinde toplanması ilkesinde ısrar edilirken, Sudan söz konusu olduğunda, milislerin silahını korumaya çalışanların, hatta onları orduyla bir tutanların olduğunu görmemiz tam bir çifte standarttır.
HDK’yi ve Faşir'deki katliam, işkence ve soykırım uygulamalarını nasıl kınayabilir ve ardından aynı anda onunla ateşkes çağrısında bulunup, onu tanıyıp, orduyla eşit konumda görebiliriz?
Bu kuvvetlerin işlediği savaş suçları sicili yeni değil eski ve onlarla bir ateşkes anlaşması imzalanır imzalanmaz değişeceklerine inananlar yanlış hesap yapmaktadır. Zira işkence ve etnik şiddet, HDK’nin kurulduğu günden beri ideolojisinin bir parçası oldu.
Faşir'de işlediği suçlar karşılığında kendisini insani bir ateşkesle ödüllendirmek yerine, yapılması gereken HDK'den ihlalleri için hesap sorulması ve eylemlerinin terör, soykırım ve insanlığa karşı suçlar olarak sınıflandırılması konusunda ciddi adımlar atılmasıdır.
Hem Faşir'i ilk başta kim aç bıraktı? Şehir 18 aydan fazla bir süre kuşatma altında ve bu süre zarfında hastaneleri, camileri ve mülteci kamplarını da hedef alan amansız bir bombardımana maruz kaldı. BM ve insani yardım kuruluşlarına göre HDK, açlık dayanılmaz hale geldiğinde hayvan yemi yemek zorunda kalan şehir sakinlerine yiyecek ve ilaç ulaştırılmasını engelledi. Bu süre boyunca HDK, yardım konvoylarını engelledi, araçları yağmaladı ve imha etti. Kuşatma altındaki ailelerine yiyecek bulmak için şehirden çıkmaya çalışan her sakinini öldürdü. Haziran 2024'te alınan ve Faşir kuşatmasının sona erdirilmesini ve yardımların ulaştırılmasını talep eden BM Güvenlik Konseyi kararına uymadı. Ayrıca, ordunun kuşatma altındaki sivillere yardım ulaştırılması için kabul ettiği kısa süreli bir ateşkes için BM'nin daha sonraki tüm çağrılarını reddetmeye devam etti.
Bugün, şehrin düşmesinin ardından, “insani” bir araya yönelik çağrılar artıyor ve HDK bu konuda görüşmelere başlamak için acele ediyor!
Gerçek şu ki Faşir, HDK yüzünden acı çekti ve çekmeye devam ediyor ve sakinlerinin çoğu kaçtı. Geriye kalanlar ise suçlarıyla övünen milis savaşçıların videolarında belgelendiği gibi, en korkunç istismar biçimlerine katlanıyor ve soykırımla yüzleşiyorlar. Ateşkes sadece HDK'nin yeniden toparlanıp diğer şehirlere saldırmadan önce daha fazla askeri ekipman tedarik edeceği kısa bir mola olacak. Nitekim savaşın başlangıcında Cidde Platformu kapsamındaki görüşmelerden itibaren, HDK hep fırsatları değerlendirdi ve anlaşmalara uymayarak diğer şehirleri ve yerleri ele geçirmek için hazırlandı.
İnsani yardım koridorlarının açılması geçici bir önlem değil, temel ve kalıcı bir gerekliliktir. Yardım bir insan hakkıdır ve bir tarafın açlığı bir savaş silahı olarak kullanmasına izin vermek asla kabul edilemez. Bugün bu koridorların açılmasıyla ilgili tartışma, herhangi bir ara adım veya siyasi kazanımla ilişkilendirilmemelidir. Faşir, Bara, el-Ubeyd, Babanusa, en-Nahud ve diğerleri de dahil olmak üzere yardımın tüm bölgelere ulaşması için insani yardım koridorları bırakın açık kalsın.
Savaşı sona erdirmek için yapılacak müzakerelere gelince, bu tamamen başka bir konudur ve hedefleri ve koşulları açık olmalıdır. Bu konuda belirsizlik yol gösterici ilke olmamalıdır.
Sudan, eksik çözümleri, silahlı milisleri mevki ve kazanımlarla ödüllendirerek onları yeniden üreten geçmiş müzakere ve anlaşmaların tekrarlanmasını kaldıramaz. Bu politika tamamen başarısız oldu ve Sudan şimdi bunun bedelini ağır ödüyor.
Gerçek bir çözüm, HDK'nin dağıtılıp terhis edilmesini, suç işleyenlerden hesap sorulmasını ve gelecekteki herhangi bir entegrasyon süreci için sağlam askeri ve güvenlik temellerinin oluşturulmasını sağlamalıdır. Bu, yardımcı ordular olgusuna son verebilecek, Sudan'ı güvenlik ve istikrarı yeniden tesis etme yoluna sokabilecek, kalıcı barış için gerekli koşulları yaratabilecek ve sivil demokratik süreci yeniden başlatabilecek tek yoldur.