Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

İran ve İsrail: Savaş ve tahmini konuşmalar

ABD'nin askeri değil siyasi açıdan zayıflığı bölgeyi alevlendiriyor, çünkü İsrail zayıfları dinlemiyor. İran, halkların isyan etmesi için kullandığı ideolojik imajının çekici ile onlarca yıldır keyfini çıkardığı ABD tarafından şımartılma avantajını kaybetme korkusunun örsü arasında kalmış. Olup biten her şey halklar, hükümetler, toplumlar ve devletler olarak Arap ülkelerini hedef alıyor. İran'ın parmakları İsrail içini değil, Batı'nın tam onayıyla Arap ülkelerinin içini karıştırıyor.

Bölgede yeni olan; modern temellere, küresel standartlara, net bir gelecek vizyonuna, sağlam ve köklü bir kimliğe dayanan Suudi Arabistan rönesansıdır. Suudi Arabistan Arap karşıtı iki eksen olan mezhepçi eksen ve köktendinci eksenle mücadelede uzun yıllar Arap ılımlılık eksenine liderlik etti. Değişim ve gelişmeler, eşyanın doğası ve tarihin mantığı gereği bireyleri ve ülkeleri etkilediği gibi eksenleri ve stratejileri de etkiler.

Bölgemizdeki üç eksenin hikayesi önemli ve son derece etkili. Arap ılımlılık ekseni, iki düzeyde zayıflayan köktendinci eksene galip geldi; onu destekleyen devlete ekonomik olarak boyun eğdirildi ve böylece siyasi olarak etkisiz hale getirildi. Arap ülkelerindeki köktendinci gruplar terör örgütleri olarak sınıflandırıldı ve böylece sahne sarsıldı. Bu gruplar şu üç yönden birini izlediler; bazıları silahları ile tamamen hâlâ devam eden mezhepçi eksene taşındılar. Bazıları, kendisine bir rol arayan ve onlara yakından ve açıkça ya da uzaktan, perde arkasında sponsorluk eden zengin bir Arap ülkesinin himayesine sığındılar. Çoğunluk ise “zayıflık doktrinine”, Medine aşaması” değil “Mekke aşaması”nda oldukları teorilerine, güçlenme yerine gizlenme politikasına geri döndü. Bu grupların iyice ustalaşmış oldukları deneyiminden faydalanmaya geri döndüler. O da devletlere ve etkili kurumlarına nüfuz ederek uzun vadeli ama kesin etki elde etmek için çalışmak.

Güçlü Suudi Arabistan ve bölgede güç ve başarı standartlarını yeniden inşa eden, İran’ın takipçileri için bile cazip bir modeli temsil eden kalkınmacı bir rönesans yaratan, bunu ekonominin, siyasetin, kültürün ve uluslararası ittifakların gücüyle birleştiren, temeliyle birlikte İran’ın projesi için varoluşsal bir tehdit oluşturan güçlü ılımlılık ekseni karşısında en büyük kaybeden İran’dır. Bu nedenle harekete geçmek ve bölgedeki yangınları yeniden alevlendirmek zorundaydı. İsrail de gerçekçi ve rasyonel olarak güçlü, etkili ve kudretli, İsrail'i uluslararası alanda zor durumda bırakabilecek, ona seçenekler ve bu seçeneklerin sonuçlarını sunabilecek güçte bir konumdan pazarlık ve müzakere yapabilecek, bölgesel ve uluslararası etkililiğe sahip bir Suudi Arabistan'dan memnun değildi.

İsrail, İran'ı ABD'den daha iyi tanıyor ve ABD'nin Arap ülkelerini, özellikle de zengin Körfez ülkelerini tehdit etmek ve sürekli baskı altında tutmak için İran'ı nasıl kullandığını, dört ülkede yayılmasına ve nüfuz etmesine nasıl izin verdiğini çok iyi biliyor. İsrail aynı durumda kalmayı hiçbir bahaneyle kabul etmiyor. Bu nedenle İsrail'in İran ve bölgedeki kollarına yönelik saldırıları, İran açısından onu disipline etmek, ABD açısından da İran'ın bölgedeki rolüne ilişkin bakış açısını değiştirmesi ve İran'ı şımartmayı azaltması yönünde bir baskıdır.

Tehlikeli bir olay gülünç bir tiyatro oyunu ile sergilendi ve İran, İsrail'e yüzlerce İHA ve füze gönderdiğini duyurdu. Direniş eksenine bağlı kitleler bu tarihi olay için gürültüyü kopardılar, yeni ve eski paralı askerleri havaya uçtular. Modern terminoloji ve kavramlar hazinelerini kullanıp bu olayı rastgele tanımlar ve analizlerle açıkladılar. Kibir, kendini beğenmişlik ve tahrifatta zirveye ulaştılar.

Ama denildiği gibi dağ fare doğurdu ve İran’ın, olayın tüm ayrıntılarını ABD'ye ilettiği, Türkiye'yi bilgilendirdiği, mesajının İsrail'e net bir şekilde ulaşmasını sağladığı ortaya çıktı. Keza İsrail'in saldırıdan zerre kadar zarar görmeyeceğini garantilediği, direniş kitlesi çocuklarının Irak'taki palmiye ağaçlarının altından fotoğraflarını çektiği çocuk oyuncağı gibi İHA’lar gönderdiği anlaşıldı. Buna rağmen İsrail sessiz kalmayıp, İsfahan'daki bir askeri üssü şakadan değil gerçekten vurdu, hava savunmasını yok etti ve her zamanki gibi İran'ın duyurmadığı kayıplara neden oldu.

Savaş nefret edilesi bir şeydir, kimse onu istemez ve arzulamaz. Ülkelerin gelişmesinin ve ilerlemesinin önündeki en büyük engeldir ve bunu destekleyenler, bölge ülkelerinin kalkınmasından, başarılarından zarar görenlerdir. Ancak siyasi, kültürel, dini ve medya açısından, her şeyi açıklığa kavuşturması, her devlet, akım ve insanı hem kendisi hem de dünya karşısında doğru yere yerleştirmesi gereken aydınlatıcı bir anla karşı karşıya bulunuyoruz. Yapılması gereken bu aydınlatıcı ana tasvir, analiz, okuma ve eleştiri yoluyla ışık tutmak, farkındalık oluşturmak, nesilleri güçlendirmek ve doğru bilgiyi yaymak için her şeyi doğru bir şekilde adlandırmaktır.

Direniş ekseni onlarca yıldır kendi mezhepçi, köktendinci ve politik ideolojisini “Filistin davası”, “İsrail karşıtlığı” ve “Büyük Şeytan” ABD sloganları altında ilkelerle, sloganlarla, kavramlarla ve fanatizmle savundu. İşte bu aydınlatıcı anda, ABD ile arasındaki geniş ve büyük koordinasyonun boyutu, İsrail’e gerçek bir zarar verilmemesi için gösterilen çabanın boyutu şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıktı. İran'ı memnun etmek ve hırslarını tatmin etmek, yayılma ve Arap ülkeleri üzerindeki nüfuzunu genişletme hedeflerini yerine getirmek için Hamas’ın kendisini ve halkını yaktığı Gazze'ye yardım etme konusunda Lübnan Hizbullahı’nı, hiçbir tepki ve destek vermemesi için güçlü bir şekilde dizginlediği açığa çıktı.

Bütün bilimlerde sabitler ve değişkenler, temeller ve dallar, metinler ve dipnotlar vardır. Siyasal ve askeri bilimlerde İran'ın İsrail'e yönelik saldırısına hiçbir ölçü ve standartta savaş ya da askeri saldırı denemez. Bu, takipçilerin kontrol altında kalmasını sağlamak, ideolojisini pazarlamaya devam etmek, iş birlikçilerinin emperyalist yayılmacı emellerine hizmet etmelerini sürdürmelerini sağlamak için İran’ın itibarını korumaya yönelik bir girişiminden ibaretti. Bundan ne fazla ne de eksikti.

İran projesi 40 yıldır bilinen ve açıklanmış, mezhepçi ideolojiye ve “devrimi ihraç etme” ilkesi altında emperyalist yayılmacı emellere dayanan bir projedir. İslam Cumhuriyetinin ilk Dini Lideri bunu Irak ile doğrudan savaşma yoluyla uygulamaya çalıştı ama başarısız oldu. Daha sonra ikinci Dini Lider, bunu bir “direniş ekseni oluşturarak”, milis gruplar inşa ederek ve “Müslüman Kardeşler” gibi Sünni “köktendinci grupları” destekleyerek, el-Kaide gibi “terör örgütlerine” yardım ederek, Filistin davasını parlak bir slogan olarak öne çıkarıp sonra direniş ekseninin çıkarları uğruna onu ve halkını yakarak uygulamaya koymaya çalıştı.

İsrail, 7 Ekim 2023'te Hamas liderlerinin kararı ve direniş ekseninin yönlendirmesiyle Gazze'den kendisine karşı düzenlenen saldırının ardından Gazze'deki her şeyi yakıp yıktı. Bunun sonucunda en yakın müttefikleri dahil kendisine duyulan uluslararası sempatiyi büyük ölçüde kaybetti. Bu nedenle Refah'a saldırmadan önce varoluşsal bir tehdide maruz kaldığına dair dünyayı ikna etmesi gerekiyordu. İran tam zamanında gelip saldırı olarak adlandırdığı ama İsrail'e en ufak bir zarar vermeyen eylemi ile dünyanın İsrail’in argümanlarına ve propagandasına inanmasını sağladı ve İsrail’in Refah'a daha büyük bir vahşetle saldırmasının önünü açtı.

Son olarak, kimlik çatışmalarının en derin olduğu, huzursuzluğa bağımlı bir bölgede ilerlemenin, yükselmenin, kalkınmanın yolu, sağlam bir gerçekçilik ve tutarlı bir akılcılıkla tüm bunları parçalayıp dağıtmaktan geçmek zorundadır.