Hüseyin Şubukşi
TT

Kontrol düğmeleri ve tahakküm!

İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden bir yıl önce, tam olarak 1944 yılının altıncı ayında, ABD'nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods bölgesindeki Mount Washington Oteli'nde bir konferans düzenlendi. Daha sonra tarihsel olarak Bretton Woods Konferansı olarak anılacak olan konferansa 44 ülke katıldı. O dönemde açıklanana göre konferansın öncelikli hedefi, dünyayı İkinci Dünya Savaşı sonrası aşamaya sokacak, uluslararası ekonomik iş birliği ve yeniden imarı da içeren büyük bir ekonomik plan geliştirmekti. Bu konferans iki dev kurumun, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'nın doğmasıyla sonuçlandı. Bunlar, o zamanlar yeni dünya düzeni olarak bilinen şeyin ilk yapı taşlarıydı.

İki dev kurum, karar alma mekanizmalarını kontrol eden Batılı ülkelerin, özellikle de en büyük güce ve nüfuza sahip olan ABD’nin bilinen demokratik ilkelerine tabi değiller. Her kurumun başkanı seçim ile değil, atamayla belirleniyor. Dünya Bankası'nın başkanlığını Amerikalı bir kişinin, IMF’nin başkanlığını ise Avrupalı ​​bir kişinin yapması âdettendir. Bunlar çoğunlukla Amerika tarafından seçilir ve içlerinde büyük bir şeffaflık ve yönetişim eksikliği vardır.

Kuruluşlarını takip eden yıllarda içlerinde pek çok vakanın keşfedilmesi garip değildi; iki kurumun kararları, belirli siyasi yönelimlerle ve kararlarını kontrol eden kampın belirli stratejik çıkarlarıyla tutarlı olacak şekilde kullanıldı.

Ülkelerin borç yığını, kredi yükü ve enflasyon tehlikesi altında çökmüş, güçleri ve kaynakları üzerindeki kontrolünü kaybetmiş, vadesi dolmuş ülkelere dönüşmelerini görmek sıradan hale geldi. Güney Amerika, Afrika ve Asya'da bunu kesin bir şekilde ve belgelerle destekleyen çok sayıda ülke örneği bulunuyor.

Bu sayede bahsi geçen iki kurum, Batı'nın cephaneliğindeki en önemli “stratejik silahlardan” biri olarak görüldü. En büyük etkinlikle ve en az zararla, Batı'nın en önemli nüfuz ve yeni sömürgecilik araçlarından biri haline geldiler.

Bu ikisine bir de zamanla dünyanın resmi olmayan ticaret, yatırım ve transfer para birimi haline gelen ABD para biriminin (dolar) eşi benzeri görülmemiş gücü eklendi. Bu da paraya açılan kapı aracılığıyla, ABD'nin siyasi gücüne alışılmadık bir boyut kazandırdı. Bu yönüyle ABD kendisinden önce var olan Hollanda şirketleri veya İngiliz Kraliyetine bağlı Doğu Hindistan Şirketi gibi Batılı modellerden üstün hale geldi.

Geçtiğimiz günlerde bankacılık alanında küresel devlerle çalışan seçkin ve tecrübeli bir Arap bankacıyla birlikte çeşitli siyasi ve ekonomik konuları tartışıyorduk ve ondan şu çarpıcı yorumu duydum: “Tahakküm ve kontrol düğmeleri ABD’nin kontrolünde olduğu sürece en büyük güç olarak kalacaktır.” Bununla neyi kastettiğini de şöyle açıkladı: “NATO üyesi Türkiye, Rus füzelerini satın almakla tehdit ettiğinde ABD'nin tepkisi, Türk ekonomisini tüketip lirayı bitirmek oldu ve mesaj tek bir kurşun bile atılmadan hedefine ulaştı. Aynı şey, yükselişi ve muazzam büyümesi ABD'nin dünya üzerindeki ekonomik hegemonyasını tehdit eden Çin için de geçerli. ABD Çin’e karşı faiz oranlarını sert bir şekilde yükseltti. Bunun pratikteki karşılığı, Çin ürünlerini tüketen pazarların Çin’den ihtiyaçlarını satın alamaması ve bunun sonucunda Çinli emlak şirketlerinin çöküşü oldu. Sonuç olarak Çin, daha önce alışık olmadığı bir durgunluk ve ekonomik yavaşlamayla karşı karşıya kaldı.”

Bu sorunları daha net açıklayan ilginç ve önemli bir kitap var: John Perkins'in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları.” Ekonomik tetikçiler, trilyonlarca dolara şantaj yaparak ve aldatarak el koymak için yüksek maaşla işe alınmış uzmanlardan oluşan profesyonel bir gruptur. Bu tetikçiler, diğer yabancı yardım kuruluşlarının yanı sıra Dünya Bankası'ndan ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'ndan paraları, dünyanın zenginliklerinin kaderini kontrol eden büyük şirketlerin oluşturduğu dar bir çevrenin kasalarına ve banka hesaplarına yönlendiriyor. Bu tetikçilerin araçları arasında sahte mali raporlar, hileli seçimler, ödemeler, şantaj ve ahlaksızlıkların yanı sıra cinayet de yer alıyor. Onlar eski bir oyunu küreselleşme çağında yeni ve korkutucu boyutları ile oynuyorlar. Kitap, ABD için stratejik öneme sahip ülkelerin, altyapılarını geliştirmek için büyük kredileri kabul etmeleri ve Amerikan şirketleriyle kârlı projeler için anlaşmalarını sağlamak için yapılmış bir dizi uluslararası komployu ifşa ediyor. Büyük borçların yükü altına giren bu ülkeler, ABD hükümeti ile kendisinin hakimiyetinde olan ve geri ödeme şartlarını, kritik kararları belirlediği Dünya Bankası'nın ve diğer yardım kuruluşlarının kontrolü altına giriyorlar. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından eski ABD Başkanı baba George Bush bir konuşma yapmış ve küreselleşme anlamına gelen "yeni bir dünya düzeni yaratmaya çalıştığını" söylemişti. Bugün dünyanın yeni bir dünya düzenine her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğu görülüyor, zira kontrol düğmeleri tek bir ekibin hükmü altında olduğu sürece durum olduğu gibi kalacak.