Allah'ın izniyle birkaç gün içinde Bahreyn Krallığı'nda, daha önceki tüm zirvelerde olduğu gibi olağanüstü bir atmosfer ve koşullar altında - ki bu Arap dünyamız için bir kural haline geldi- bir Arap Zirvesi düzenlenecek.
Bahreyn, bu zorlu zirvenin başarıya ulaşması ve tekrarlanan hayal kırıklıkları nedeniyle umudunu kesen Arap halkına hizmet edecek kazanımlar ile sonuçlanması için tüm imkanlarını seferber edecektir. Arap ülkelerini devirme projesine karşı koymayı başaran bir ülke olarak Bahreyn, ülkelerdeki iç bölünmelerin ve anlaşmazlıkları ne anlama geldiğini çok iyi biliyor. Yine Bahreyn hukukun, kurumların ve ulus-devletin sesinden daha yüksek hiçbir sesin olmadığını biliyor ve bu farkındalık tek başına Bahreyn'i planlandığı gibi devrilmekten korudu. Ne kadar güçlü ve zor olursa olsun, baskılara nasıl karşı koyacağını biliyor. Baskılar ABD gibi bir ülkeden gelse bile, güvenliği söz konusu olduğunda ona hayır diyebiliyor.
Bütün bu nedenlerle, Bahreyn, şu anda kendi içinde savaşan, oradan buradan bir yabancının vekili olan tarafları birbiri ile çatışan tüm ülkelerin takip etmesi gereken bir Arap modelidir. Sınırlı kaynaklara ve çoklu oluşumlara sahip ancak aynı zamanda hem büyüme seviyelerini hem de egemenlik ve güvenlik seviyelerini korumayı başaran bir ülke olarak takip edilecek bir örnektir. Bahreyn kendisi ile ittifakının derecesi ne olursa olsun, ne ABD ya da diğer ülkelerin çıkarlarına hizmet eden işlevsel bir devlet oldu ne de Arap olsun veya olmasın, başka hiçbir ülkeye zarar verecek bir platform olmadı ki Arap ülkeleri de dahil olmak üzere pek çok ülkede ne yazık ki bu eksiktir.
Bahreyn, milli Arap kimliğini korumak ve dış müdahaleyi önlemek için her türlü çabayı gösteriyor. Keza Araplarla ilgili meselelerdeki pozisyonunu korumak için hiçbir çabadan kaçınmıyor, fakat aynı zamanda ilerlemesini ve istikrarını koruyan kalkınma planlarına da bağlı kalıyor. Bu, benzer durumdaki pek çok ülkenin dikkate alması gereken bir denklem ve Bahreyn'de düzenlenen bu zirve, bu hedefe ulaşmak için değerli bir fırsat.
Bahreyn Krallığı, Filistin meselesine ve Filistin halkının haklarına yönelik tutumunda her zaman kararlı oldu ve olmaya devam ediyor. 1950'li yıllardan bugüne kadar kanıtlanmış ve belgelenmiş gerçek duruşları ve liderlerinin açıklamaları buna tanıklık ediyor. Bahreyn zirvesini düzenleyecek ama Filistin-Filistin anlaşmazlığı ne yazık ki hâlâ Filistin halkını tehdit eden en büyük engel ve tehlike olmaya devam ediyor. Bu anlaşmazlığın İsrail'in 30 binden fazla insanı öldürerek yaptığından daha tehlikeli ve ciddi bir etkisi var. Bu anlaşmazlık, inadın ve kişisel çıkar arayışının bir sonucu olarak o masum canların akıttıkları kanı heba edecek.
Bu zirve ilk kez Filistin meselesindeki gelişmelerin etkisinin Batı dünyasında benzeri görülmemiş boyutlara ulaşmasından ve başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin güvenliğini ve istikrarını tehdit etmesinden sonra gerçekleştirilecek. Bu tehdidin sebebi Arapların her zamanki gibi kurbanların ve şehitlerin intikamını alma tehditleri değil, bu kez sebep, Amerikan ve Avrupa halklarının Filistinlilere karşı rejimleriyle çatışacak kadar duydukları sempatidir. Öyle ki bazıları bunun için hapse girdi, bazıları ise üniversitelerinden ve görevlerinden uzaklaştırıldı. Bu, davanın tarihinde benzeri görülmemiş ve davanın uluslararası koridorlardaki gidişatını kaçınılmaz olarak etkileyecek bir istisnadır. Bu etki bu kez Arap zirvesinde de kesinlikle görülecek, zira zirvenin ABD sokaklarını kasıp kavuran desteği dikkate almadan toplanması kabul edilemez. Dahası bu zirvenin Filistin anlaşmazlığını aşacak, tarafları sorumlulukları ile yüzleştirecek, anlaşmazlıktan yararlanan ve böylece Filistin'in geleceğini şekillendirmede bir role sahip olmak isteyen her tarafı bundan uzak tutacak bir fikir ve proje üzerinde uzlaşma sorumluluğunu yerine getirmemesi düşünülemez. Eğer bu Arap zirvesi Filistin halkını kurtarmak için bir fırsat olmayacaksa ne zaman olacak?
Bu zirve, Libya, Somali ve Yemen'de devletlerin aynı nedenlerle daha önce son nefeslerini vermeleri gibi Sudan Devleti'nin son nefesini verdiği bir sırada yapılacak. Bu nedenler arasında taraflar arasındaki çatışmalar, her birinin petrol ve gaz kaynakları ile limanların yakınında bir köprü başına sahip olmak isteyen bölgesel güçler için birer Truva atı olması da yer alıyor. Öte yandan bu çatışmaların ağırlığı altında açlık, susuzluk ve kurşunlar insanların bedenlerini yok ediyor, arkasında mezarsız cesetler bırakıyor.
Bahreyn'in organizasyon ve koordinasyon çalışmalarının, kardeşleri ile koordineli bir şekilde verimli sonuçlar üretmeye yeterli olacağına inancımız tamdır!