Hazım Sağıye
TT

İlk günah olarak sömürgecilik üzerine

Yerleşimci sömürgecilik de dahil olmak üzere sömürgecilik, Filistin ve Filistinliler için bariz bir yoğunluk ve vahşet ile geçerli ise de bu, sömürgeciliğin sonlandırılması ya da yaygın Anglo-Amerikan ifade ile "dekolonizasyon"un tüm insanlık nüfusu için geçerli olduğu anlamına gelmiyor. Aslına bakılırsa bu varsayım, Filistinlilerin "tarihteki son sömürgeciliğin acısını çektiği" şeklindeki yaygın söylemle çelişiyor.

Ancak bugün, sömürgeciliğin ve sonlandırılmasının genelleştirilmesi ortak bir kanı olarak, daha doğrusu dünyanın neye benzediğinin bir fotoğrafı olarak sunuluyor. Sömürgeciliğin sonlandırılması hakkında kitaplar basılıyor, makaleler yazılıyor, konferanslar yapılıyor, gösterilerde bununla ilgili sloganlar atılıyor ve bunu öğretmek için köklü üniversitelerin eğitim müfredatları değiştiriliyor.

O halde, dünyanın sömürgeciliği kovmak için bir kez daha bağımsızlık hareketine girişmesi mi gerekiyor?

Şöyle diyen "post-kolonyalistler" var: Beyaz olmayan dünyanın muzdarip olduğu şey bu kez kültür yoluyla sömürgeciliktir. Çünkü aslında siyasi bağımsızlığa ulaşılmıştır ama şimdi yapılması gereken, sömürgecilik tarihinin yaptıkları ve bugün de yapmakta oldukları ile yüzleşmektir. Sömürgecilik, kendimizi ve dünyayı onlar aracılığıyla gördüğümüz koşulları bize empoze ettiği ve dayattığı gibi, kimliklerimizi de özünden ayırdı ve bizi onlardan uzaklaştırdı. Eğitim sistemleri, kültür endüstrisi ve medya aracılığıyla, başka bir bakış açısıyla kendisi ile mücadele edilmesi gereken bir sömürgeci bakış açısı oluşturuldu.

Halihazırda bu ekolün çalışmalarının büyük çoğunluğu, başlı başına sömürge etkisinin önemli bir aracı olduğu varsayılan İngilizce dilinde yazılıyor ve yayınlanıyor! Eğer gerekli olan, ABD üniversitelerinde görev yapan Hint akademisyen Gayatri Spivak'ın ifadesiyle, "bağımlı olanın konuşmasını" sağlamaksa, onun yalnızca İngilizce, zaman zaman da Fransızca konuştuğunu duyuyoruz. Buna ilave olarak, söyledikleri de beyaz adamın üniversiteleri ve yayınevleri tarafından yayınlanıyor.

Kültürel sömürgeciliği sonlandırma hareketlerinin önde gelen sembolü olan, Doğu Afrika'nın en önde gelen romancısı Kenyalı Ngũgĩ wa Thiong'o’nun biyografisinden bu konuda bazı dersler çıkarılabilir. Ders verdiği Nairobi Üniversitesi'nde, İngiliz edebiyatının okutulmasının yasaklanması ve bunun yerine bazıları sözlü olan Afrika dillerinin okutulması için bir kampanya başlattı. Ayrıca Avrupa tiyatrosunun etkilerinden bağımsız bir Afrika tiyatrosu oluşturmak için çok uğraştı. Ancak 1999'da Kenyalı yetkililer Wa Thiong'o'yu tutukladı ve mahkemeye çıkarılmadan neredeyse bir yıl hapiste kaldı. Ayrıca gün içinde güneşi bir saatten fazla görmesine de izin verilmedi. Ama o tutukluluğu sırasında da ülkesinin yetkililerine tepkisini ortaya koydu ve İngilizce yazmamaya, bunun yerine yerel dil olan Gĩkũyũ dili ile eserler vermeye karar vererek İngiliz "kültürel sömürgeciliğine" karşı muhalefetini yükseltti. Orijinal adı olan James Ngugi’yi de değiştirdi. 2002 yılında eğitim vermekten mahrum bırakıldıktan ve ailesine baskı yapıldıktan sonra sürgün edildiği Kenya'ya döndü. İki yıl sonra kendisi ve eşi saldırıya uğradı ve evi yağmalandı. Böylece sonunda California'da karşılaştırmalı edebiyat profesörü oldu. Yerel dilde yazdığı eserleri inceleniyor, İngilizceye çevriliyor ve daha sonra seçkin yayınevlerinde yayınlanıyor, kitapları Amerikan gazete ve dergileri tarafından övülüyor.

Peki, bugün duyduğumuz bu gürültünün bir benzerini daha önce duymamış mıydık? Aslında duymuştuk. Altmışlı yılların başlarında, dönemin Gana Devlet Başkanı Kwame Nkrumah, "yeni-sömürgecilik" ifadesini türetti ve 1965'te "Yeni-Sömürgecilik- Emperyalizmin Son Aşaması" başlıklı ünlü bir kitap yayınladı. Lenin'e göre emperyalizm "kapitalizmin en yüksek aşaması" iken, Nkrumah da yeni-sömürgeciliği emperyalizmin en yüksek aşaması olarak gördü.

Bu teoriye dayanarak, gerçekte sömürgecilik; pazarları, zevkleri, ihracatı ve kalkınma projelerini kontrol ederek varlığını sürdürürken, “ulusal bayrak ve BM'de bir sandalye” ile sınırlı kaldığı söylenen siyasi bağımsızlığa yönelik karalamalar yaygınlaştı.

Diğer bir deyişle siyasi bağımsızlıkların, kültür adına ölümü duyurulmadan önce ekonomi adına öldükleri duyurulmuştu. Her iki ölüm duyurusunda da bağımsızlığın gerçekleşmediği, sömürgeciliğin geçmişte yaşanan ve hatta bugün de devam eden bir olay olmadığı, aksine varlığımızın özünde yer alan sonsuz bir olay olduğu söylendi.

Ekonomi ve kültürden sonra üçüncü mücadelenin, vücut geliştirme ya da belki çocuk yetiştirme alanında mı gerçekleşeceğini kim bilebilir?

Büyük olasılıkla sömürgeciliğin bu şekilde kullanılması, Havari Pavlus'un ortaya attığı ve Aziz Augustine tarafından geliştirilen Hıristiyan anlatısındaki ilk günaha benziyor. Adem'in, yılanın kendisini kandırması sonucu işlediği günah yüzünden insanlık Cennet'ten çıkarılıp dünyaya düştü ve nesiller boyunca sıkıntı ve acı çekti. Olanlar tersine çevrilemeyeceği ve bu nedenle günahlarının kefaretini ödemek isteyenlere kefaret fırsatı verilmediği için insanlar sonsuza kadar acı çekecekler.

Günümüzde de ulusal kurtuluş ve bağımsızlık hareketlerinin sonuçları başarısız ve içler acısı olduğu sürece, sömürgeciliğe daha fazla ölümsüzlük ve kalıcılık kazandırmak zorunlu hale geliyor. Sömürgeciliğe muhalefet bir tarafın tek tanımı haline gelirken, anlamını sömürgeciliğe muhalefetten alan tarafın yaşamını meşrulaştırabilmek için bu ölü sömürgeciliği canlı tutması gerekiyor.

Bu konuda geçmişte sömürgeciliğe tabi olan bir ülkede ne kadar az başarı elde edilirse, o ülkeden yükselen sömürge karşıtı haykırışların o kadar yüksek olacağını, ne kadar çok başarı olursa da sömürge karşıtlığının o kadar az olacağını öğrendiğimiz bir grafiğe başvurabiliriz.

Dolayısıyla sömürgeciliğin sonlandırılması, Filistin hariç sömürgecilik sonlandığı için gerçekleştirilemeyecek bir slogandır. Kaldı ki sömürgecilik hâlâ mevcut olsa bile sonlandırılmamalıdır, çünkü sömürgeciliğin sonlandırılmasını talep edenler için onun varlığı kendilerinin tek varlık nedenidir. Dolayısıyla sömürgeciliği sonlandırmaları uzak bir ihtimaldir.

Gerçekten, sömürgeciliği sonlandırdıklarını itiraf etseler ya da sonlandırsalar sizce ne yaparlar?