Dünya Refah'ta yanan çadırların görüntüleri ve hayatta kalanların paramparça olan ya da kül haline gelen çocukları ve akrabaları için yaşadıkları dehşetle çalkalanırken, İsrail medyası katliam sırasında ordusunun iki Hamas üyesini öldürmeyi nasıl başardığını konuşmakla meşguldü… Ancak kimse onların gerçekten öldürülüp öldürülmediğini bilmiyordu! Aynı şey Cibaliye'de 150 sivilin öldürüldüğü katliam için de geçerliydi. Zira medya burada bir Hamas yetkilisinin hedef alınmasıyla övünüyordu. İsrailli bir yazar, nüfusun yarısının ya da dörtte birinin ölümüne neden olan diğer savaşlarla karşılaştırıldığında hiçbir şey olmamasına, Gazze halkının halen orada olmasına ve öldürülenlerin sayısının yüzde 2'yi geçmemesine rağmen İsrail'in yaptıklarının neden abartıldığını ve ‘soykırım’ olarak tanımlandığını merak ediyor. Bu durum ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail'in kırmızı çizgileri aşmadığı ve çok sayıda sivili öldürmediği yönündeki açıklamasıyla da uyumlu. Gazze nüfusunun dörtte birinden fazlası öldürüldü, kayboldu ya da yaralandı; dörtte üçü evlerini kaybetti ve büyük çoğunluğu yerinden edildi.
Ancak İsrail'deki manzara farklı. Zihinler halen 7 Ekim 2023'te takılı kalmış, esir kurtarma ve intikam hedefiyle mumyalanmış. Hatta bazıları ABD'nin ve Avrupa'nın umursanmaması gerektiğini söylemeye başlamış. İddia şu ki, Batı başlangıçta İsrail devletinin kurulmasına karşıydı. O zamanlar İsrail devleti hayalinin gerçeğe dönüşmesi için İngiltere ve Fransa'ya karşı çıkılması gerekiyordu. İsrail ne zaman büyük bir zafer kazanmak üzere olsa, müttefikleri ateşkes dayattı ve bu da İsrail'in içinde bulunduğu sefil duruma yol açtı. Bu durum 48'de, 67'de ve hatta Lübnan savaşlarında da yaşandı.
Ancak Fransız Yahudi tarihçi Georges Bensoussan, ABD ile karşı karşıya gelmeyi teşvik edenlere, İsrail'in artık ABD'nin kendisine sağladığı hava kuvvetleri dışında komşularına karşı bir üstünlüğü olmadığını hatırlatıyor. Tek bir uçak bile üretemeyen İsrail, kendisine varlığının geri kalan koşullarını sağlayanlara nasıl sırtını dönebilir?
Çılgınlık gerçeküstü boyutlara ulaşmış durumda. Zira İsrail kendisini en ufak bir şekilde eleştiren herkesi suçlamakta ustalaştı. Söz konusu suçlamalar, ‘terör destekçiliğinden’ ‘şiddeti teşvik etmeye’ ve ‘ırkçılığa’ kadar uzanıyor. İsrail Açık Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan Deniz Şarbit bile, (kışkırtıcı bağnazlığına rağmen) yurttaşlarını, Siyonist katliam karşıtlarına karşı en ölümcül silahlardan biri olmasına rağmen, değerini yitiren ve savaşın dışına çıkarılan bir klişe ve alayların odağı haline gelen ‘antisemitizm’ suçlamasının abartılı şikayetleri ve aşırı kullanımı konusunda uyarmaya başladı.
İsrailliler, Arap ve Müslüman göçmenlerin Avrupa'daki geleneksel medyayı (ki bu komik) ve yeni nesli şekillendiren gazetecilik okullarını kontrol etmeleri nedeniyle kendilerine karşı yürütülen kampanyaların zemin kazandığını söylüyor.
Ancak en büyük ve en korkunç darbenin Harvard ve Kolumbia gibi prestijli Amerikan üniversitelerinden geldiğini düşünüyorlar. Zira bu üniversiteler, sonuna kadar yatırım yaptıkları ve uzun zamandır ele geçirmeyi planladıkları düşünce ve bilgi kaleleri. On yıl boyunca casusluk yaptıkları ve eski Mossad direktörü Yossi Cohen'in kişisel müdahalesiyle savcıyı tehdit ettikleri, ancak sonunda yaptıkları ortaya çıkıp bir skandala dönüşen Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) de dahil olmak üzere çeşitli arenalarda önceki stratejilerin başarısız olmasının ardından ‘tehlikeli’ değişkenlerle yüzleşmek için farklı plan çağrıları yapılıyor.
UCM, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarmak üzereyken, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in Gazze savaşında soykırım işlenmesine yardım ettiğine dair dosya da yanıyor.
Filistin devletinin tanınmasının yarattığı bulaşma, etkisi halen psikolojik ve sembolik olsa da İsrail'in gerçeklikten kopuş halini artırıyor. Times of Israel'deki bir analist, Batı'nın işgalci devlete verdiği sınırsız desteğe rağmen, “Kerim Han'dan Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD), ana akım medyadan artık benimle konuşmayan eski arkadaşıma kadar hepsi bizim peşimizde. Holokost'tan bu yana Yahudilere yönelik en büyük tek günlük katliamın ardından, bu izolasyon sadece şaşırtıcı değil, aynı zamanda yıkıcı” diye yazıyor. İsrail'de kimse unutmak istemiyor. Herkesin isteği dışında buradalar ve üzerine sarsılmaz bir varlık inşa ettiklerini düşündükleri kaya şiddetle sallanıyor, neredeyse parçalanıyor ve bu da her şeyi karmaşıklaştırıyor.