İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

Trumpçılık olgusu, yargının otoritesinden ve demokrasi geleneklerinden daha güçlü

Amerikalı büyük mizah ustası Mark Twain'in 1897'de bir gazetede ölümünü duyuran bir haber okuduğunda şu ünlü yorumu yaptığı söylenir: Ölüm haberlerim fazlasıyla abartılıyor!

Bu söz, bugün, kendisine yöneltilen 34 suçtan hüküm giymesinin ardından eski ve belki de bir sonraki ABD başkanı olacak Donald Trump için de geçerli. Böyle söylememizin nedeni, Trump’ın artık sadece gelişmiş bir yargı sistemine dayalı, köklü adalet normlarının hakim olduğu ve uyuşmazlıkları çözen kurumlarının kararlarına sorgusuz sualsiz saygı duyulduğu demokratik bir devlette hukukun üstünlüğüne boyun eğmesi gereken bir politikacı olmamasıdır.

Trump artık kitleleri kışkırtma ve onları istediği zaman ve dile getirdiği her mesele için harekete geçirme konusunda muazzam ve tehlikeli bir yetenek sergileyen kişisel ve popülist bir olgu.

Olayların merkezinde geçen sekiz yılın ardından Trump, kendisine benzer şekilde kopyaladığı bir sokak üzerine oynadığı bahsi kazandı. Trump, anayasal geleneklere ve iktidar devir teslimi ve kuvvetler ayrılığı dahil kurumsal kavramlara artık önem vermiyor. Kişisel önyargılarda, herhangi bir rakibe veya meydan okuyan birisine keyfi suçlamalarda bulunuyor, alenen kaosa ve itaatsizliğe kışkırtıyor.

Elbette Trump'ın son başkanlık seçimlerinde (2020) yenilgisini kabul etmeyi reddetmesinin ardından da tam olarak bunlar yaşandı. Bu kışkırtmanın sonucu, ayak takımının Kongre’nin her iki meclisinin bulunduğu, ABD'de demokrasi ve seçim meşruiyetinin simgesi olan Capitol binasına baskın yapması oldu.

Trump sadece yenilmez olduğuna değil, aynı zamanda hatasız olduğuna da kesin olarak ikna oldu. Artık kendisini hata seviyesinin üstünde, dolayısıyla hesap sorulma seviyesinin üzerinde görüyor.

Nitekim 2016'daki başarılı başkanlık seçim kampanyası sırasında New York sokaklarında istediğini vurabileceğini ve yine de başkan seçilebileceğini söylememiş miydi?!

O dönem Trump'ın tahmini gerçekleşti. Tamamen popülist sloganlar ile seçimi kazandı. Bu sloganların başında, göçe karşı çıkan tecrit yanlısı grupların, beyaz Hıristiyan aşırılık yanlılarının, radikal Evanjeliklerin, muhafazakar kırsal kesim sakinlerinin, her şekil ve yönelimden ırkçı grupların desteğini alan "ABD’yi yeniden büyük yapma" sloganı geliyordu.

.

Dahası, mevcut Demokrat Başkan Joe Biden'ın yönetimi boyunca Trump iki gerçeklikten yararlandı; birincisi, Biden yönetiminin cansız performansı ve yaşlı başkanının “karizma”dan yoksun olması.

İkincisi, Batı Avrupa'dan Latin Amerika'daki Brezilya ve Arjantin'e kadar dünyanın birçok büyük ülkesinde ırkçılığa meyilli sert ve kaba popülizm olgusunun istikrarlı yükselişi. Bir zamanlar Asya ve Afrika ülkelerinde arzu edilen demokrasinin en önde gelen modeli olan Hindistan'ı da unutmayalım.

Bugün Amerikan Cumhuriyetçi Partisi, Trumpçı popülizmin ve onunla birlikte Hıristiyan sağın yükselişi nedeniyle artık hem muhafazakarları hem de ılımlı liberalleri aynı anda içinde barındırabilen “geniş bir çadır” değil. Aksine, önümüzdeki dört yıl içinde özellikle ABD’nin kuzeydoğusunda iki partinin güçlerinin birbirine yakın olduğu kararsız eyaletler ile kuzeydeki Büyük Göller bölgesindeki eyaletlerde geride kalan ılımlı liberal Cumhuriyetçilerin de Kongre'deki varlığının fiilen sona ermesi bekleniyor.

Buna dayanarak birçok gözlemciye göre Cumhuriyetçi Parti içinde bir “kanat savaşı” ihtimali fiilen ortadan kalktı. Öngörülebilir gelecekte Trump liderliğinin halefi olma mücadelesinin dinamikleri, rakipler arasında Trump'ın pozisyonlarına ve kanaatlerine mutlak sadakati ifade etmek konusunda aşırıya kaçma yarışına dönüştü.

Bunun da ötesinde Trump hakkındaki adli mahkûmiyet kararlarının, seçim kampanyaları için geri sayımın başlaması ile birlikte, heyecanlı geçecek bir dönemde kampanyasına hizmet edecek bir “motivasyon gücüne” dönüşebileceğini söyleyenler de var. Zira hukuki açıdan bakıldığında, eski başkanın önümüzdeki kasım ayının başında yapılacak bir sonraki seçimlerde aday olmasını engelleyen hiçbir şey bulunmuyor. Tam tersine bu mahkumiyet kararları, Trump'ın kampanya taktiğinde birbiriyle bağlantılı en önemli iki noktanın çıkarına; mağduriyet iddiası ve komplo teorileri propagandası.

Trumpçı kitlenin, Demokrat Parti ile liberal ve ilerici güçlerin başını çektiği "Washington'daki düşman güçlerin", sloganlarını uygulamasını engellemek için eski başkana karşı "komplolar kurduğuna" ikna edilmeye gerçekten ihtiyacı yok. Mahkeme çatısı altında komplo unsurları kasıtlı haksızlık ile desteklendiğinde, bu kanaati iyice pekişecek.

Dahası Trumpçı kitlenin Trump'ın "mağdur" ve "komplo kurbanı" olduğu yönündeki (defalarca doğrulanan) kanaati, öngörülemeyen nedenlerden ötürü kasım ayında aday olamaması halinde, Trump'ın çizgisinden asgari düzeyde de olsa bağımsız olan herhangi bir Cumhuriyetçi figürün ortaya çıkmasını engelleyebilir.

Bu temelden hareketle, önümüzdeki kasım ayı başına kadar Amerikalıları ve dünyayı, önümüzdeki on yıllarda siyasi sürecin ve dünyanın en güçlü gücünün küresel yaklaşımlarının şeklini belirleyecek hareketli aylar bekliyor.