Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

Filistin: İlerleyen bir dava ve uzaklaşan bir çözüm

Resmi olarak bir yüzyılı doldurmak üzere olan Filistin davası, başlangıcından bu yana hiç ihmal edilen bir dava olmadı. Aksine ülkeleri ve orduları kapsayan ve her zaman başlatılan siyasi süreçler ile sonuçlanan bir dizi savaşın sebebiydi. Ancak bu süreçlerin hepsi çözümler bulmakta başarısız oldu. Filistinlilerin trajik olarak gördüğü durumu pekiştiren husus, davanın başlangıcından bu yana güçlü bir şekilde varlık göstermesi, ancak çözümünün çok uzakta olmasıdır. Şu anda içinde bulunduğumuz durum da bunu somutlaştırıyor.

7 Ekim 2023 öncesinde, bazen söylenenin aksine, İbrahim barışları yaklaşımına göre somutlaşan yeni normalleşme süreçlerinde bile, dava güçlü ve ayrıntılı bir şekilde mevcuttu. Aynı şekilde Mısır'ın başlattığı ardından Ürdün'ün takip ettiği, aralarında da Filistinlilerin Oslo girişiminin olduğu eski normalleşme süreçlerinde de dava güçlü bir şekilde mevcuttu. Ancak eski ve yeni iki normalleşme süreci, Filistin meselesinin çözümüne yönelik tek bir adım bile atamadı. 7 Ekim'den önce ve sonra, normalleşme girişimlerinin işgal var olduğu ve Filistin'in kurtuluşu ve bağımsızlığı engellendiği sürece, Suudi Arabistan duvarına nasıl çarptığını gördük. Zira Filistin’in bağımsızlığı bölgede savaş üretmede ve istikrarı -geçici de olsa- imkânsız hale getirmede en aktif etken.

Ekim 2023 savaşının ve İsrail'in buna tepkisinin ürettiği sorunlu ikiliğe, bunun sonucunda Filistin davasının güçlü ilerleyişinin ve ezici varlığının somutlaştırdığı dünyayı kasıp kavuran etkileşimlere, arzu edilen çözümden uzaklaşma, yani Filistinlileri tatmin eden ve İsrailliler tarafından da kabul edilecek, dünyanın “iki devletli çözüm” olarak özetlediği çözümden uzaklaşma eşlik etti.

Çözümün uzaklaşmakta olduğunu düşünüyorsam bu, çözüm girişimlerinin sürekli başarısızlıkla sonuçlanmasından kaynaklanan doğaçlama ya da otomatik bir karamsarlık değil. Aksine, gerçeklerden ve olaylardan kaynaklanıyor ve Gazze örneği tek başına bunu kanıtlamaya yeterli.

Dokuz ay süren savaş, kapsamlı yıkım ve kan gölünün ardından Gazze başlı başına karmaşık bir mesele haline geldi. “Bugün ve ertesi gün ne yapmalı” şeklindeki büyük genel sorunun özetlediği durumun hiçbir bileşeni için bahse değer bir çözüm bulunmuyor.

Krizlerini çözmenin olası bir alternatifi olarak krizlerini yönetmeye yönelirsek, önümüze binlerce soru çıkacak ve şunlar gibi en basitlerinin bile cevabı olmayacak:

Refah Kapısında pasaportlara kim damga vuracak?

Savaştan sonra Gazze’yi kim yönetecek?

Önce İsrail'e, sonra Filistin'e, son olarak da bölge dahil dünyaya ilişkin pek çok soru var. Yukarıdaki soruyu genişletip şunu da soralım; Gazze savaşı Filistin meselesine nasıl halkını tatmin eden ve haklarının olası sınırlarını karşılayan bir çözüm ile sonuçlanacak?

İsrailliler, Filistin sorununun çözümünü kendi iç oyunlarının belirlediği bir mesele olarak görüyorlar. Onlara göre çözüm ya işgal altındaki milyonlarca Filistinlinin mutlak boyunduruk altına alınması ya da sonu olmayan bir savaştır. Bu çözümü düşünenler yalnızca Smotrich, Ben Gvir ve Netanyahu değil.

İsrail’deki İşçi Partisi, Oslo'da doğan bir çözümü kabul etme riski almıştı ve sonuç, çözümün babasının doğrudan idam cezasıyla öldürülmesi oldu. İsrail'de neredeyse hep çoğunluğun partisi olan İşçi Partisi azınlığın da azınlığı haline geldi. O dönemden itibaren yalnızca Filistin'de değil, tüm bölge düzeyinde gerileme başladı ve bugüne kadar da durmadı

Temel kusur, çözümün anahtarlarının hâlâ Filistinlilerle amansızca savaşmayı seçen, tüm dünyanın onlar için adaleti sağlama arzusuna sırt çeviren İsraillilerin elinde olmasıdır. Dolayısıyla bu İsrail savaşını, Filistinlilerin gerçek bir devlete sahip olmamaları temeline dayanan kaçınılmaz bir savaş olarak görmek kadar, onu önleyici veya güvenlikçi saiklere bağlamak da büyük bir hatadır.

Rakiplerinin sahip olduklarıyla karşılaştırıldığında, Filistinlilerin savunma yetenekleri çok az ve bunun da ötesinde, siyasi sınıfları şiddetli iç bölünmelerle boğuşuyor. Bazı bölünmelerin temelinde daha avlanmamış bir ayının derisi için kavga etmeye benzer ve birçok alt bölünmeye yol açan çatışmalar yatıyor. Bu ise tek bir sonuca, yani enerjilerini bu bölünmelerde tüketmelerine, tek meşru temsilcilerinin (FKÖ) yabancılaşmasına ve denklemlerdeki varlığının zayıflamasına yol açıyordu. Eğer savaşan Hamas, silahını tasfiye etmek için hedef alınıyorsa, müzakereci Fetih de hedeflerini tasfiye etmek için hedef alınıyor.

Dava gerçekten ilerliyor, hatta kendisini halklara ve ülkelere bile empoze etti ve bunun kanıtlarını sıralamama gerek yok. Filistin davası dünyayı doldurdu, medyayı işgal etti, her eve girdi, ülkelerin ve hükümetlerin yönelimlerini etkiledi. Ancak ABD ile İsrail arasındaki kör ittifak nedeniyle bu kapsamlı ilerleme, Filistinlilere sorunlarının çözümünün yakın olduğu konusunda güvence verecek bir şey üretemedi. Dahası tam aksine çözüm uzaklaşıyor.

Filistinliler, kendilerini ve çıkarlarını hayatlarına dayatan siyasi sınıfın hatalarının büyüklüğüne rağmen, bedeli ne olursa olsun, kaçışı olmayan şanlı prangalarla kendilerini bağladılar. Bu prangaların birincisi, anavatanlarında, yıkılan Gazze'de, Batı Şeria'da ve Kudüs'te kalmaktı ve bunu başarabileceklerini kanıtladılar. İkincisi ise gece gündüz şehirlerine, köylerine saldıran yırtıcı canavarlara karşı direnip, verdikleri zararlara katlanarak onları ehlileştirmek. Anavatan topraklarına tutunup, orada kalarak ve göç etmeyi yasaklayarak onları yenmek. Üçüncüsü -ki ben bunu en önemlisi olarak görüyorum- maddi imkânlar ne kadar sınırlı olursa olsun, bir hayat kurmak. Yüz binlerce kişinin okuduğu okullar ve üniversiteler, insanların yaşamsal ihtiyaçlarını temin edecek bir kriz ekonomisi inşa etmek. Bu, orduların, filoların yenemeyeceği en etkili direniştir.

Başlığa dönüp ona bir cümle daha ekleyeceğim: "Bir dava ilerliyor, bir çözüm uzaklaşıyor ve Filistinliler bir hayat kurmakta ısrar ediyor."