Mustafa Kazımi
Irak eski Başbakanı
TT

Irak: Devlet yönetiminde kelebek etkisi

14 Temmuz 1958; Iraklılar arasında bugüne kadar tartışma ve ihtilaf konusu olan bu olayın üzerinden 66 yıl geçti. O dönemde bir grup cumhuriyetçi yönetime geçiş seçeneğine inanırken, başka bir grup da monarşinin Irak gibi karmaşık bir ülke için en iyisi olduğunu söylüyordu. Bu olayın derin kökleri ve sebepleri olduğu için kendisini değerlendirmeyeceğim, ancak hiçbir rasyonel insan, kraliyet ailesine uygulanan “soykırımı” basitleştiremez ve kabul edemez. Kana dayalı hiçbir değişiklik desteklenemez.14 Temmuz, bugün de yansımalarını yaşadığımız temel teşkil eden bir olaydı.

Kelebek etkisi adıyla bilinen güzel bir bilişsel teori vardır. Kelebek etkisi, kısaca bir durumun açıklamasıdır. Yani dinamik hareketli bir sistemin ilk durumundaki küçük farklılıkların, uzun vadede bu sistemin eylem ve davranışlarında büyük farklılıklara neden olabileceğini söylemektedir. İşte soru da burada gizlidir; Peki, ya bu büyük farklar ne olacak? Neye neden olacak?

14 Temmuz'da yaşananları gözden kaçırmak, tek bir açıdan ve perspektiften ele almak mümkün değil; aksine bunları parçalara ayırmamız, açıklamamız, kendisine birden fazla açıdan ve perspektiften bakmamız gerekiyor. Bu olay, nedenleri, hedefleri, biçimi ve yöntemiyle Irak Cumhuriyeti'nin ve siyasi sisteminin geçirdiği çeşitli aşamaların temelini oluşturdu. Kendisini takip eden darbelerin, Saddam Hüseyin'in iktidara gelişinin, Irak'ın dünyadan tamamen kopmasına ve izole olmasına yol açan davranışlarının, bunların hem devletin yapısına hem de vatandaşların düşüncelerine doğrudan etkilerinin zeminini hazırladı. Devlet kavramının ortadan kalkmasının, eski rejimin 9 Nisan 2003'teki büyük çöküş anına kadar güç fikrinin ve parti korkusunun yerleştirilmesinin, çöküşün günümüzde de devam eden yerel ve bölgesel düzeydeki yansımalarının taşlarını döşedi.

Tarihsel devinim, olayların etkileşimi, birbirleri üzerindeki etkileri, yansımaları ve yankıları, içsel ve dışsal olarak çevremizde olup biten her şeyin daha derinlemesine anlaşılmasını gerektirir. Geçmiş olayları/dönemleri ve bunların oluşturduğu veya temelini attığı şeyleri anlamak, yaşanan gerçekliği kavramak ve yakın geleceği anlamak demektir. Devlet, kurumlar ve yönetim kültürü olarak Irak Cumhuriyeti'nin 14 Temmuz'da yaşananlardan doğrudan (olumlu ve olumsuz) bir tür etkilenme durumunu yaşadığını söylersek abartmış olmayız.

Benim yaklaşımım ve söylemek istediğim şey, o dönemde oluşmuş ve günümüze kadar devam eden bir yönetim ve devlet idaresi modelinin bulunduğudur. Söz konusu model egemen bir geleneğe, hatta karşı konulması zor, etkisi yöneticilerin sınırlarını aşıp yönetilenlerin davranışlarına kadar uzanan bir kültüre dönüştü. Yaşadığımız ya da etkilendiğimiz koşullar ve iklimler nedeniyle gelişiyor ve kök salıyor. Bu durum ne yazık ki pek çok kişinin herhangi bir şekilde kapsamlı bir uzlaşma sağlamaktan açık sözlülükle bahsetmekten kaçınmasına neden oluyor. Anlık, popülist çıkarlar elde etmeye dayalı, kendisinden öncekileri tamamlayan, tek lider düşüncesinden uzaklaşıp, devlet ve milletin adını yükselten kapsamlı, uzun vadeli bir görüşten yoksun, vizyon ve yönlendirmeler formüle etmelerine yol açtı.

Önceki ve sonraki yaklaşımların, prosedürleri ve kararlarıyla değerlendirilmesinin sadece “siyah ya da beyaz” olamayacağını söylemek gerekir. Adil olmak; koşulları, arka planları ve yansımaları parçalara ayırmayı, anlamayı ve üzerine inşa etmek, ilerlemek ve tamamlamak için en iyi ve en uygun olanı seçmeyi gerektirir. Olumsuz etkisi olan bazı eylem ve kararların sonuçlarını çok geç olmadan sakince düzeltmeyi de gerektirir. Yine bu noktada, tepki uğruna aklın yok sayılmasına, gerçekliğe karşı öfke iklimi oluşturmak ve başka bir gerçeklik kurma çağrısı yapmak için formüle edilen söylemler, popülizm uğruna karalamalara ve şeytanlaştırmalara kurban edilen Nuri Said Paşa’yı anmalıyız.

Ne yazık ki gerçeklik pek değişmedi; Nuri Said’in bazı vizyonları ve projeleri tamamlandı. Ama onun yönelimlerinden farklı başka vizyonlar da formüle edilip uygulandı ve bunlar gerçeğin daha da kötüleşmesine katkıda bulundu. Hakikat ortaya çıktığında pek çok kişi, hatta seçkinler bile pişmanlık duydu. Kitlesel konuşmalardan uzakta, modern devletin kuruluş döneminde görev yapmış bu gerçek devlet adamının kaybına üzüntü duyuldu. Çünkü bu adamın talihsiz bir şekilde kaybedilmesi, “fiziksel yokluk” fikrinin ötesine geçerek, kaos, bilgisizlik ve duygular uğruna devlet düşüncesinin, aklın ve sükunetin parçalanması anlamına da geliyordu. Bugün, şu anda ve bu vesileyle Irak'ta ihtiyacımız olan, tarihimizi iyi anlamaktır; ülkemiz neyin üzerine kuruldu? Bu süreç çeşitli düzeylerde nasıl tamamlandı? Neden neredeyse her şeyi yok eden zor ve kader anları yaşadık? Bunlar nasıl tedavi edildi? Tedaviler veya ameliyatlar tanının doğruluğu ile uyumlu muydu? Bu sorular kapalı odalarda soruluyor, ancak cevaplar her zaman kişisel çıkarları kamu çıkarlarının önünde tutan stratejik bir bakış açısından ziyade o anki koşullara bağlı. Irak'ın bugün yaşadığı zorluklar, bölgenin ve dünyanın yaşadığı zorluklardan ayrı değil. Köklü iç krizler, başta ekonomik krizler olmak üzere sorunlara çözüm üretemeyen dünyanın simgesi haline gelen krizlerle etkileşime giriyor. Asıl etki ise tüm bunları anlamak, doğru teşhis koymak, tedavileri sürdürmek, ağır da olsa ameliyatlar yaparak uzun vadede devletin ve milletin yararına olanı başarmaktır. Bu meydan okuma, on yıllardır kazanç elde etmek yerine hizmet verme, şeytanlık yerine ahlak, lider yerine vatan değerlerini her geçen gün kaybeden bir siyasi sürecin parçasıdır. Irak'ta siyasi eylemin bir özelliği haline gelecek ve yönetimde benzer değerlerle birleşecek diğer değerleri sistematik bir şekilde kurma çabası var.

Büyük şair Muhammed Mehdi el-Cevahiri'nin dediği gibi, umut var olmaya devam ediyor:

Umutsuzluğun derinliklerinden cesaret arayan

Güçlü ve inatçı bir nesil yükselecek

Var olanı umut edilenle takas eden

İstenileni istediğine katan bir nesil ayağa kalkacak