Savaşların ve işgallerin generalleri, tarih boyunca Gazze'nin konumunun önemini anlamışlardı. Geçmişte Napolyon Gazze hakkında şöyle demişti: "Gazze, Afrika'nın ileri karakolu ve Asya'ya açılan kapıdır." Ancak ordusu için Gazze'ye giden yol gül döşeli ya da ekili değildi, aksine yiğitçe bir direnişle karşılaşmıştı ve Napolyon'un Gazze'yi birkaç ay içinde işgal etmesine rağmen veba Şam’daki ordusunu kırıp geçirmiş ve başarısız, yenilmiş bir şekilde geri dönmek zorunda bırakmıştı.
Gazze, geçtiğimiz yüzyılda Libya'daki İtalyan faşist hapishanelerine benzer şekilde, artık tarihin en büyük insan hapishanesi haline geldi. Hatta tarih boyunca maruz kaldıkları ayrımcılık ve ırkçılık politikası çerçevesinde Avrupa'da Yahudilerin gönderildiği Holokost kamplarından bir farkı kalmadı. Tıpkı Yahudilerin Holokost kurbanı olmaları gibi, bugün Gazze'deki Filistinliler de kurbanı farklı yeni bir Holokost'a maruz kalıyorlar.
Kovma ve tehcir politikası, dini bir mirasa dayanmasaydı kolaylıkla uygulanamazdı. “Siz o ülkede yaşayanları önünüzden kovmadıkça, bıraktıklarınız gözlerinizde ve böğürlerinizde bir diken olacaklar” sözü, bugün İsrail'de aşırı sağcı hükümetin Filistinlileri sınır dışı etme ve kovma gerekçelerinden biridir. Aynı aşırı sağcı hükümet, savaşın durması veya kendisinin kesinlikle reddettiği iki devletli çözüme giden yolda biraz bile taviz verilmesi durumunda hükümeti dağıtma ve koalisyonu sona erdirme tehdidinde bulunuyor. Dahası Filistinlileri sınır dışı etmeyi ve onları Gazze'den ve "Yahudiye ve Samarya" olarak adlandırdığı Batı Şeria'dan sürmeyi elindeki tek seçenek olarak görüyor.
Gazze'deki savaş Filistinlileri yerinden etti ve zorla göç ettirdi, bu da yerinden edilenlerin ve göç ettirilenlerin onurlu bir insan yaşamına uygun olmayan yerlerde toplanmasına ve onlara daha önce yaşadıkları gerçeklikten farklı bir toplumsal gerçeklik dayatılmasına neden oldu.
Otuz yıl önce Ortadoğu'da Gazze ve Eriha Anlaşması adı verilen yeni bir barışın yaşanacağı söylenmişti, ama günler geçtikçe buranın barışın olmadığı bir topraktan, bir Gazze ve Eriha'dan ibaret olduğu ortaya çıktı. Eriha Yahudi inancında lanetli bir şehirdir; “Eriha'da bir taş bile diken lanetlidir”, bu nedenle taşsız da olsa şehrin sakinleri ile barış kalıcı olarak veto edilmiştir.
Ucu açık Gazze savaşı belki de başka bir ulusa yönelik yeni bir soykırım örneğidir. Binyamin Netanyahu'nun manevraları kendi kendini açıklıyor. Arap-İsrail ilişkilerini takip eden herkes, Netanyahu'nun barış istemediğini, savaşı durdurmak istemediğini, dolayısıyla rehinelerin veya esir alınan İsrail askerlerinin geri dönüşünü pek umursamadığını fark etmekte ve altını çizmekte. Netanyahu müzakereleri çıkmaza sokuyor ve rehinelerden kurtulma ilkesine inanıyor. Bunun için de mümkünse onları öldürerek onlardan kurtulmaya ve müzakere konusu olmalarını engellemeye çalışıyor. Nitekim beyaz bayrak sallamalarına ve İbranice yardım istemelerine rağmen üç İsrailli rehine İsrail askerlerinin kurşunlarıyla öldürüldü. Netanyahu'nun askerleri onlara kurşun yağdırdı. Bunu 3 kurbandan biri olan Alon Shamriz’in kardeşi Ido, Alon’un cenazesi sırasında; “Yaptığın onca doğru şeyden sonra seni terk edenler seni öldürdüler” diyerek ifade etmişti.
İsrailli bir müzakereci ise bunu şöyle itiraf ediyor: "Netanyahu kasıtlı olarak müzakereleri çıkmaza sokmaya çalışıyor çünkü böyle yaparak pozisyonumuzu iyileştirebileceğine inanıyor. Ama bu, rehinelerin hayatlarını hesaba katmayan bir risktir.” İsrailli bir rehinenin annesi ise açıkça Netanyahu'yu takas anlaşmasını sistematik olarak baltalamakla suçluyor.
Şu anda savaş hükümetine, Binyamin Netanyahu hükümetine karşı isyan eden İsrail içi, Netanyahu'nun herkesi oyaladığının, savaşı sona erdirebilecek ve Filistinliler ile İsrailliler arasında rehine takasını sağlayacak her türlü müzakere sürecini baltalamaya çalıştığının tamamen farkında. Netanyahu, askeri baskı yoluyla Hamas'tan büyük tavizler koparabileceğine inanıyor ama Hamas hâlâ şartlarına bağlı. Bu da savaşın devam etmesi anlamına geliyor ki Netanyahu da bunu istiyor. Oysa Gazze'de artık yıkılabilecek hiçbir bina kalmadı, hedefler bankası aylar önce tükendi ve İsrail ne Hamas'ı ortadan kaldırabildi ne de tünel ağını yok edebildi. Yalnızca sivilleri öldürebildi, iki milyon Filistinliyi yerinden etti ve onları açıkta, yoksulluk, açlık ve susuzluk sınırında bıraktı.
Hamas'tan bahsetmenin ve kırmızı çizgileri olmayan, angajman kurallarına uymayan aşırı bir güce karşı sonu hesaplanmamış bu savaşı onun başlattığını söylemenin zamanı değil. Olan oldu ve artık Arapların “savaşın devamına hayır, sivillerin öldürülmesine hayır, Gazze'deki altyapının tahrip edilmesine hayır” talepleriyle Gazze'deki savaşı durdurmamız ve kendisini yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Gazze'deki ablukanın kırılması gerekiyor ve bunun Hamas'ı desteklemekle hiçbir ilgisi yok. Hamas eylemlerinden tamamen sorumludur ve Gazze'de onları kimin yöneteceğine karar verecek olan da Filistinlilerdir.
Gazze yaralı ve yıkılmış durumda ve tek çözüm Filistinlilerin yaşanabilir bir Filistin devleti deklare etmelerine izin vermek. O zaman Filistinliler, seçimlerini yapacaklar ve Sinvar'ı öldürmek için Gazze'yi yok ederek değil, temsilcilerini seçerek ve seçim yoluyla Hamas'ı kökünden söküp atacaklar. İsrailli politikacılar, dünya liderleri ve bir sonraki Amerikan başkanı, "Filistin devleti kurulmadan barış olmayacağının" farkına varmalılar. Herhangi bir engelleme, erteleme veya oyalama, şiddetin ve tekrarının nedeni ve gerekçesi olacaktır.
Soru hâlâ ortada; Gazze'deki savaşın bitiş senaryosunu kim yazacak?