Abdullah Raddadi
Suudi araştırmacı ve ekonomi uzmanı
TT

Ekonomik güvenlik ve ulusal güvenlik

Son on yılda ekonomik güvenlik kavramı, ekonomik politikalar ile daha geniş güvenlik kaygıları arasındaki artan örtüşmeyi yansıtacak şekilde ulusal güvenliğin önemli bir parçası oldu. Ulusal güvenlik daha önce ağırlıklı olarak askeri ve savunma yeteneklerine odaklanırken, ekonomik kırılganlık ülkelerin istikrarı ve güvenliği için büyük bir tehdit haline geldi. Ticaret savaşları, salgın ve özellikle ABD ile Çin arasındaki jeopolitik gerginlikler gibi olaylar, tedarik zincirlerinin kırılganlığının ve ekonomik bağımlılığın ulusal güvenliği ne kadar tehdit edebileceğini gösterdi. Sonuç olarak birçok hükümet, ulusal güvenlik stratejilerinin önemli bir bileşeni olarak ekonomik güvenliğe öncelik vermeye başladı.

Geçtiğimiz birkaç yılda ekonomik güvenlik kavramı, yabancı tedarik zincirlerine veya teknolojilere bağımlılık gibi ekonomik bağımlılığın kriz zamanlarında istismar edilebileceği yönündeki artan anlayışa yanıt olarak gelişti. Bu farkındalık, pek çok olay sırasında birçok stratejik üründe –her halükârda müttefik olmayan- ülkelere bağımlı olduklarını keşfeden birçok ülkede daha da güçlendi. Bu nedenle birçok ülke ekonomik güvenliğe odaklanmaya başladı, hatta ekonomik güvenliğe yönelik ulusal stratejiler açıkladı. Hayati öneme sahip sektörlere yapılan kamu yatırımları aynı zamanda ekonomik güvenlik stratejilerinin de temel taşı haline geldi. Bu nedenle, temiz enerji, altyapı ve ileri teknolojiler gibi sektörlerde yabancı tedarikçilere bağımlılığı azaltmak ve yerli üretim gücünü geliştirmek amacıyla büyük devlet yatırımları yapılacağına dair duyurular arttı.

Pek çok hükümet, aynı zamanda endüstrileri yeniden yerlileştirmeyi veya güvenilir ortaklarla ticari bağları güçlendirmeyi amaçlayan politikalar benimsedi. “Müttefikler ile yeniden yerlileştirme” olarak bilinen bu eğilim, jeopolitik açıdan rakip ülkelere bağımlılığı azaltmayı ve hayati önem taşıyan mal ve emtiaların daha güvenli tedarikini sağlamayı amaçlıyor. Bu politika, ülkelerin ekonomik güvenliklerini korumak için benimsedikleri politikaların başında geliyor. Bu politika, hayati önem taşıyan malların güvenli bir şekilde teminini sağlamak için üretimin yerel pazara döndürülmesi anlamına geliyor. Bahsi geçen yöntem özellikle ABD’de görüldü ve hükümet bu konuda önemli mevzuatlar açıkladı. Yerli yarı iletken üretimini teşvik etmek ve yabancı fabrikalara bağımlılığı azaltmak için kabul edilen Yarı İletken ve Bilim Yasası da bunlardan biri. “Güvenilir müttefikler” teriminin tanımı ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor ve bazı ülkeler güvenilir müttefikliği değerlerde uyum olarak görüyor. Başka ülkeler bunu karşılıklı ticari çıkarlara dayandırarak daha pragmatik bir yaklaşımla ele alıyor. Diğer ülkeler ise bunu Kuzey ülkeleri ve Güney ülkeleri sınıflandırmasına indirgiyor. Dünya Ekonomik Forumu, ekonomik güvenlik politikalarına pragmatizm ve açılım, ortaklıkları çeşitlendirme, ortaklar arasında güven inşa etme, diyaloğa odaklanma, gerilimden kaçınma ve ortak hedefler doğrultusunda iş birliği yapma da dahil olmak üzere çeşitli perspektifler dahil etti.

Jeopolitik rekabet deyince akla ilk gelen ABD ile Çin arasındaki rekabettir ve bu rekabet birçok ülkenin dikkatini ekonomik güvenlik politikaları geliştirmeye yöneltmesinde belirleyici olmuştur. Dünya, her iki ülkenin de diğer ülkenin ürün ve mallarına olan bağımlılığını azaltmaya yönelik politikalarına tanık oldu. Keza yarı iletkenler ve yapay zekâ gibi stratejik sektörlere yapılan milyar dolarlık yatırımlara da şahit oldu ve bu değişim, ekonomi politikalarında daha korumacı bir duruşun benimsenmesine yol açtı. Bu duruşta ticaret ve yatırıma ilişkin kararları ulusal güvenlik kaygıları belirliyor. Hem ABD hem de AB, artan meydan okumalara karşılık olarak ekonomik güvenliklerini artırmak için çok sayıda girişim başlattı. Başkan Biden yönetimi, ekonomik güvenliği ulusal güvenlik stratejisinin merkezi bir unsuru haline getirdi. AB de bu yılın başlarında, kısmen Ukrayna'daki savaştan kaynaklanan enerji krizinin etkisiyle ekonomik güvenliğe yönelik kapsamlı bir yaklaşım geliştirdi. Üye devletlerin ekonomik tabanını ve rekabet gücünü güçlendirmeye, risklere karşı korumaya ve çok çeşitli ülkelerle ortaklıkları güçlendirmeye odaklandı.

Ulusal güvenlik ile ekonomik güvenlik arasındaki bağlantı, ekonomik milliyetçiliğe benzer bir hareket yarattı. Ekonomik korunma politikaları ekonomi politikalarının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Birçok ülke eski ABD başkanı Trump'ı bu tür politikalar izlediği için eleştirirken, birçoğu bu konuda derin stratejiler benimser hale geldi. Dahası bu konuda bilimsel makaleler yayınlandı ve bunlar ekonomik korunmayı çok mantıklı bir konu haline getirdi. Oysa aynı taraflar, daha önce mutlak küreselleşmeyi ve küresel pazarların sınırsız bir şekilde açık olmasını dünya sorunlarına bir çözüm olarak lanse ediyorlardı. Ekonomik güvenliğe dikkat etmenin tüm ülkeler için göz ardı edilemeyecek bir gereklilik olduğu doğru, ancak ekonomi politikalarının bunun etrafında döndürülmesi ve bu konuda bir uçtan diğer uca geçiş yapmak yerel ekonomilere ve küresel ekonomiye zarar verebilir. Okuyucu bu politikaların bir prensip olmadığından, küresel değişimlere bağlı olarak değiştiğinden ve ekonomi politikalarının son on yılda gösterdiği gelişmenin bunun sadece bir örneği olduğundan emin olmalıdır.