Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

İran’ın varlığı, rolü ve geleceği

Eski ABD Başkanı Donald Trump bir keresinde şöyle demişti: “İran hiçbir zaman savaşmadı ama yenildi ve hiçbir zaman müzakere etmedi ama kazandı!” Roy Muttahide (ölümü vesilesiyle Şarku’l Avsat'ta ‘Roy Muttahide ve Arap-İran ilişkileri’ başlıklı bir yazı yazmıştım) ise konuya başka bir yerden bakıyordu ve farklı bir değerlendirmeye sahipti: Mollaların zamanında İran, mezhepçiliğin dürtüleriyle ve aynı zamanda yüzlerce yıldır eksik olmayan büyük bir devletin hırslarıyla doludur! Doğuya yönelmesi gerekiyordu, ancak Saddam Hüseyin'in ona karşı savaşı (1980-1988), Araplarla ilişkilerinde mezhepsel, emperyal ve stratejik faktörleri birleştirerek yön değiştirmesine neden oldu. Şah döneminde bile bölgedeki muhafazakâr Şii azınlıklar, Müslüman dünyasındaki tek Şii devlet olarak İran'a bir tür sadakat duyuyordu.

Başkan Trump'ın damadı Jared Kushner, İran'ın nükleer silah üretmeye çalıştığı bir dönemde Hizbullah'ı bir tür caydırıcı unsur olarak görüyordu! Bu abartılı Siyonist algıya göre İran nükleer tesislerini kendi güçleriyle koruyamaz. Bu nedenle Hizbullah, İran'ın kendisini tehdit altında hissettiği her an hazır bir bekçi köpeği olmaya devam ediyor. İran bugün dünyadaki tüm Şiiler arasında güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor. Buna ek olarak, iki tür Sünni İslamcı hareket var: Birincisi Filistin'de savaşanlar. İkincisi ise Müslüman Kardeşler ve benzerlerinden teokratik bir devlet kurulması gerektiğine inananlar.

İsrail bir hafta önce Hasan Nasrallah'ı öldürdüğünde, Sünni kitleler arasında ona ve rolüne ilişkin bölünme azalsa da devam etti. Hizbullah Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan'da on binlerce insanın ölümünden ve milyonlarca insanın yerinden edilmesinden, ayrıca devletlerin ve kurumlarının yıkılmasından sorumludur. Nasrallah’ı ‘affedenler’ ise İsrail'in onu otuz yıldan fazla savaştıktan sonra öldürdüğünü söylediler!

İran, vekil güçleri ve milis araçları aracılığıyla on yıllardır Araplar, ABD ve İsrail ile savaşıyor. Aynı zamanda ABD ve Araplarla orada burada pazarlık yapıyor. Ancak İsrail (ve ABD) sonunda onu doğrudan yüzleşmeye itti. İsrailliler bir savaşı kaybettiklerinde dünyanın bittiğini ve yok olacaklarını düşünürler, ancak bir savaşı kazandıklarında yenilen rakibi yok edecek adımlar atarlar! İran ağır kayıplardan sonra yanıt vermekte tereddüt ettiğinde, ABD ile ‘uzlaşmak’ ve kuşatmayı kaldırmak istediği söylendi. Ancak bu, Hamas ve Hizbullah'ın kaderi gibi çok zayıf görünüyordu. Dolayısıyla bölgede bir denge olması gerekiyor ama ABD'nin desteğiyle ezici hale gelen İsrail güç politikalarına cevap verme yeteneği olmadan bunun nasıl olacağını bilmiyoruz. Bu da İran ya da başkaları tarafından desteklenen aşırılık yanlısı hareketlerin devamına kapı açıyor.

İran'ın düşünce ve politikalarında köklü değişikliklere ihtiyacı var. Arap komşularına yönelik güç ve milis politikaları artık geri tepiyor. İran'daki iktidar mücadelesi sürüyor, Hamaney yaşlanıyor ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile reformistler arasındaki rekabet derinleşiyor. Ancak her ikisi de dış politikada pasifizmin önemini kabul ediyor. Öte yandan, askeri gerilemelerin ve güvenlik ihlallerinin yol açtığı kırılganlığa dair derin bir korku var. Eğer ABD'ye karşı durmak mümkün değilse ve İsrail'e karşı durmak da mümkün değilse, Araplarla iyi komşuluk politikaları izlemelidirler. Araplar son yıllarda İran'ın genel tutumunda gözle görülür bir değişiklik olmaksızın onlara doğru ilerledi.

İran, Hizbullah ve Husiler arasındaki mevcut çatışmanın nasıl sonlanacağı belirsiz. Bir sonraki aşamada İran, milisler aracılığıyla iş yapmaya devam etmeyi mi tercih edecek yoksa Türkiye gibi ülkelerle iş yapma eğiliminde mi olacak?

İran, milislerin eylemlerinden ve emeklerinden mali olarak bile büyük fayda sağladı. Stratejik büyüklüğü muazzam görünüyordu, ancak ekonomik olarak tükenmiş ve ABD tarafından kuşatılmıştı. İran, Ukrayna savaşı, Çin Denizi ve BRICS aracılığıyla ABD ile yaşadığı görüş ayrılıklarına rağmen Rusya, Çin ve Hindistan ile büyük atılımlar gerçekleştirdi!

İran'daki iç değişim potansiyeli hakkında çok fazla bilgimiz yok. Bu nedenle tabiri caizse dış girişimler üzerinde düşünmek gerekiyor. Araplar, iki devletli bir çözüm üzerinde birlikte çalışma karşılığında İran'ı Filistin'de savaşmaktan vazgeçirebilirler. Ayrıca Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'deki devletlerin güvenliği için müzakere edebilirler. Çin ve Türkiye de bu konuda iş birliği yapabilir.

İran'ın başı farklı saiklerle girdiği büyük roller nedeniyle büyük dertte. Ancak ne kadar aksilik yaşarsa yaşasın bölge stratejilerinde var olmaya devam edecek. Ama şimdi dini ve stratejik hamaseti bir kenara bırakmalı ve ister dostlarıyla ister düşmanlarıyla olsun biraz alçakgönüllülüğe dönmeli!