Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Sinvar'ın öldürülmesinden sonraki sorular

Ölüm, yıkım ve tahribat her savaşın kesin sonuçlarıdır. Savaşlar hayata saygı göstermez, insana değer vermez. Bir yıl önce Gazze Şeridi'nde İsrail ile bir savaşa giren Sinvar’ın öldürüldüğünü İsrail geçen hafta açıkladı. Böylece Gazze'de mazlum Filistin halkının acılarına dair acımasız ve zorlu bir sayfa daha kapandı.
Ölenle alay edilmez ama bütün bir halkın geleceği üzerinde büyük etkisi olan bir kişinin ölümü, durup derince düşünmeyi ve acil sorular sormayı gerektiriyor çünkü Gazze Şeridi'ndeki koşullar her bakımdan insanlık dışı bir hal aldı.
Filistin meselesinin Arap, İslam ve uluslararası düzeydeki önemi ile Filistin halkı, geleceği ve devletinin geleceği göz önüne alındığında, bu soruların cevaplarında dürüst olunmalı. Böylece insanlar durumu netleştirebilir, istikrardan, güvenlikten, devletten bahsedilebilir.
Filistin davası nedir? Bu davayı kim temsil ediyor? Herhangi bir taraf veya örgüt, halk kendisine yetki vermeden barış ve savaşla ilgili istediği kararı alma hakkına sahip midir?  Filistin davası malumdur, haklı bir davadır ve bu halk, içinden Filistin Otoritesi’nin doğduğu Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tarafından tam anlamıyla temsil edilmektedir. Bunu istisnasız tüm Arap ülkeleri kabul ettiği için de bu halkı temsil etme, barış ve savaşla ilgili kararları alma yetkisi yalnızca FKÖ ve Filistin Otoritesine aittir. 
Dolayısıyla hiçbir kişi veya örgütün, hiçbir gerekçe ve bahaneyle halkın kararını gasp etme, onu sonuçları hesaplanmamış maceralara sürükleme hakkına sahip olmadığı açık ve nettir. Bu halk, kendi hayatı, geleceği, devletinin mahiyeti, İsrail, komşu ülkeler ve tüm dünyayla ilişkileri konusunda ilk ve son karar verici olmalı. Ancak gerçekler açıkça gösteriyor ki, Filistinli bir örgüt 2007 yılında Gazze'de Filistin Otoritesine karşı çirkin, kanlı bir askeri darbe gerçekleştirdi ve o günden itibaren de Gazze Şeridi'nin yönetimini üstlendi. Söz konusu örgüt Filistin Otoritesine karşı savaşıyor ve Gazze'nin kaderi üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmasını reddediyor. 
Filistin halkı onlarca yıl boyunca Filistin içinde ve dışında onlarca savaş ve çatışma yaşadı. Daha sonra barış yolunu seçti ve 1990'lı yılların ilk yarısında Oslo Barış Antlaşmasını imzaladı. Daha sonra Suudi Arabistan, İsrail ile barış için Arap Barış Girişimi olarak bilinen bir girişimde bulundu ve kendisi tüm Arap ülkeleri tarafından tam bir fikir birliğiyle kabul edildi. Böylece barış, tek akılcı ve gerçekçi seçenek olduğundan Filistin davasının stratejik tercihi haline geldi.
Bölgede devam eden ve şiddetlenen çatışmaların gölgesinde, onlarca yıl önce Arap olmayan bir bölgesel eksen ortaya çıktı; bu eksen “direniş” ve “normalleşmeye karşı durmak” sloganlarını benimsiyor, barışı reddedip savaşı seçiyordu. Bu eksen Filistin davası adını kullanarak genişledi ve 4 Arap ülkesinde (Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen) siyasi karar alma mekanizmalarını kontrol altına aldı. Gazze Şeridi'ndeki askeri darbenin ardından darbeci örgüt, Arap ülkelerinden ve oybirliğiyle aldıkları barış kararından vazgeçip direniş eksenine katılmayı tercih etti.
Bu örgüt Gazze Şeridi'nin tam kontrolünü ele geçirdi ve birkaç yılda bir İsrail ile Gazze Şeridi’nin sayısız kayıp verdiği bir savaşa girmeye başladı. 7 Ekim 2023'e kadar durum böyle devam etti. Bu tarihte söz konusu örgüt Gazze Şeridi'ni acımasız, her şeyi yakıp yıkan bir savaşa sürükleyecek bir siyasi aptallıkta bulundu. Savaş halen devam ediyor ve şiddeti, neden olduğu ölümler ve yıkım da giderek büyüyor.
Burada akla gelen soru şu; eğer Sinvar aynı gün ama yalnızca bir yıl önce öldürülmüş olsaydı, sonuç ne olacaktı? Cevap, Gazze'deki Filistin halkının bu yıkıcı savaştan dolayı çektiği acıların boyutu kadar bir şok yaratabilir. Eğer bir yıl önce öldürülseydi, 50 bin Filistin vatandaşı ölüm, trajedi ve kıtlık olmadan evlerinde, aileleri ve sevdiklerinin arasında yaşayacaktı. Lübnan, ideolojik ve siyasi olarak İran’a bağlı bir tarafın kontrol ettiği bir yarı devlet olarak kalacaktı. Başbakanı Necip Mikati, herhangi bir sömürge ülkesinin yüksek temsilcisi gibi açıklamalarda bulunan İran Meclis Başkanı'na yanıt vermek zorunda kalmayacak ve Lübnan halkı güvende kalacaktı.
Trajedinin boyutunu hayal etmek için, ülkenizde 50 bin nüfuslu herhangi bir şehri hayal edin ve ardından oradaki erkeklerin, yaşlıların, kadınların ve çocukların tamamının öldürüldüğünü düşünün. Bunların hepsi hem de tek bir kişi ve şehir halkının tasvip etmediği, kabul etmediği tek bir ideoloji uğruna öldürüldüler.
Bir yıl önce direnişi öven ve normalleşmeye karşı çıkan pervasız sloganlar atanlar, sonra da aileleri arasında ve ülkelerinde güven içinde yaşayanlar, geçimlerini her gün korku ve endişe duymadan sağlayanlar, televizyonları izleyip her gün Gazze halkının nasıl öldürüldüğünü düşünenler, konforlu odalarından makaleler yazmaktan, direniş ve işgal hakkında içi boş sloganları yaymak, savaşa kışkırtmak için sosyal medyada paylaşımlar yapmaktan çekinmeyenler, suç derecesinde hatalıdırlar.