Amr el-Şobaki
TT

Ne değişti: Siyasi bağlam mı yoksa Tahrir el-Şam mı?

Arap dünyasında pek çok kişi, içinde faaliyet gösterdikleri siyasi bağlama bakmak yerine, ideolojik yapılarını münakaşa ederek İslami örgütlerin değişmesi olasılığını tartışıyor. Oysa yapılması gereken, gerçeğe yakın sonuçlara ulaşmak için bu ikisini tek bir analiz biriminde birleştirmektir.

Bu nedenle sosyal paylaşım sitelerinde el-Cevlani'nin “yeni imajının” gerçek mi yoksa sahte mi olduğu, “Suriye'nin kurtuluşunu” bir “huzur ve merhamet” mesajı haline getireceği sözlerini ve rejim unsurlarından intikam almama, Alevilere misillemede bulunmama çağrısını gerçekten uygulayıp uygulamayacağı konusunda tartışmaların alevlenmesi şaşırtıcı değildi. Bu tartışmalarda onun sözlerine inanan ve destekleyenler gibi, aynı fikirde olmayan ve onu gerçek yüzünü gösterme fırsatını bekleyen aşırıcı bir yüzü gizleyen maske olarak görenler de vardı.

Heyet Tahrir el-Şam'ın olduğu gibi kaldığını, sadece şekil ve üslubunu değiştirmiş, içerik olarak değişmemiş radikal bir örgüt olduğunu varsayalım, ortaya çıkan soru, yeni siyasi sürecin, Heyet Tahrir el-Şam da dahil olmak üzere çeşitli Suriyeli örgütlere uymaları gereken yeni kurallar dayatma kudretiyle ilgilidir. Çoğunluk olan bu sürece inandıklarını söyleyenleri entegre etme ile DEAŞ gibi bu sürece karşı da savaşacak olanlarla yüzleşme gücüyle bağlantılıdır.

Burada Suriye'nin karşı karşıya kalacağı en büyük meydan okuma, herkesi kucaklayabilecek başarılı ve etkili bir siyasi geçiş sürecinin inşa edilmesi olacaktır. Beşşar'ın atadığı hükümetin yeni bir geçiş hükümeti seçilene kadar çalışmalarını sürdürmesi senaryosu, Arap dünyasının Irak ve Libya'da tanık olduğu süreçlerden farklı. İlkinde “Baasçılığın sökülüp atılması” ve güçlü devletin temellerinin dağıtılması ifadeleri popülerdi. Suriye'de ise bunlar, acılara ve Esed rejiminin işlediği suçlara rağmen şu ana kadar dillendirilmedi.

Suriye süreci, dışarıdan oluşturulmuş sahte bir süreç değil, 2011'den bu yana dışarıdan desteklenen bir Suriye eseridir. Bu, Saddam Hüseyin rejimini devirip geçiş aşamasına bir Amerikalıyı (Bremer) atayan ve ardından yerel araçları kullanan ABD'nin Irak'a yönelik silahlı işgalinden farklıdır. Suriye'de, başta Türkiye olmak üzere dış destekle rejimi deviren, savaş için uygun zamanlamayı seçip 10 günden kısa bir sürede ülkenin kontrolünü ele geçiren Suriyeli örgütler oldu.

Doğrudan dış askeri müdahale olmasaydı iki rejimin devrilmeyeceği Libya ve Irak'ın aksine, Suriye'de rejime yönelik halk desteği çok sınırlı. Saddam Hüseyin ve Kaddafi, kendi yönetimlerini korumak için öncelikle yerel bir popüler kuluçka makinesine güvendiler. Beşşar rejimi ise koruma talep etmediği ülke bırakmadı. Rusya'dan İran'a, Hizbullah'tan Irak milislerine, hatta Husilerden, Pakistanlı ve Afgan milislerden bile kendisini korumalarını istemekten geri kalmadı. Bu, Arap dünyasında ve uluslararası alanda ender görülen bir tabloydu ve Suriyelilerin ülkelerinin işgal altında yaşadığını düşünmesine neden oldu.

Beşşar rejimini reddetmek ve yönelimleri konusunda fikir ayrılığı olsa bile, onu devirmeye yönelik her türlü projeyi desteklemek konusunda halk arasında neredeyse bir mutabakata varılmış olması, silahlı grupların ülkenin kontrolünü ele geçirme misyonunu kolaylaştırdı.

Suriye'de ilk göstergeler, Suriye'nin birçok trajediye tanık olduğu 20 yıllık miras hakkında “bir tür farkındalığın” oluştuğunu gösteriyor. Aynı zamanda, halkın askeri ve İhvancı (Müslüman Kardeşler) rejimi devirdiği, buna rağmen ülkenin, binlerce kişinin hayatını kaybettiği bir iç savaşa girdiği Sudan gibi sivil ve barışçıl deneyimler de dahil olmak üzere, Arap değişim deneyimlerinin yaşadığı başarısızlığın yükü konusunda da bir farkındalık bulunuyor.

Bu bağlam Suriye'deki sorunu iki yönlü hale getiriyor; zira bir tarafta başarısız Arap değişim deneyimleri mirası ve bunların bazılarında durumun, devrim öncesinden ya da değişim anından daha kötü hale gelmesi var. Diğer tarafta, silahlı örgütlerin çokluğu ve bazılarının aşırılık yanlısı olması sorunu var ve bu da Suriye için çifte tehlike yaratıyor.

Riskler mevcut ve bunlara ilişkin farkındalık göstergeleri de mevcut. Ahmed el-Şara'nın Heyet Tahrir el-Şam’ın kendisini sivil kurumlar lehine feshedebileceğini söyleyen çarpıcı açıklaması üzerinde çokça durmamızın sebebi de budur. Bu açıklama rolünün sona ereceği anlamına gelmiyor, aksine belki de onu Suriye arenasından kaybolmayacağı, ancak şu anda ülkeyi yönetecek ilk alternatif olmayacağı bir sonraki aşamaya hazırlayan, siyasi rolünü ileriki aşamalara erteleyen bir açıklamadır.

Suriyeliler, yasal ve anayasal kuralları üzerinde mutabakata vardıkları yeni bir geçiş aşaması kurar ve bu kuralları herkese sıkı şekilde uygularlarsa, bu onları farklı örgütler arasında mevkilerin dağıtılması ve iktidar için yarış anıyla daha iyi baş edebilecek bir konuma getirecektir. Çünkü bunun herhangi bir Arap değişim deneyiminde çatışmanın ve bölünmenin başlangıcı olduğu kanıtlanmıştır. Nedeni de paylaşım ve iktidar için mücadele erken bir dönemde ve “kuralsız” bir şekilde gerçekleştiği için anlaşmazlıkların çatışmaya, sözlü yüzleşmenin silahlı yüzleşmeye dönüşmesidir.

Suriye deneyiminde başarının temel kriteri Cevlani ile Ahmed Şara arasındaki farkın gerçek ya da sahte olması değil, geçiş aşamasının ve inşa edilecek yeni binanın sağlamlığı olacaktır.