Memduh Muheyni
Al Arabiyya Genel Yayın Yönetmeni
TT

Teknokrat Ahmed el-Şera

Beşşar Esed'in kaçması ve Şera'nın Şam'a girmesi, sadece Esed rejiminin devrilmesi değil, aynı zamanda ondan önce Irak'ta devrilen Baas ideolojisinin de ölümü anlamına geliyor. Bunların klinik olarak ölü sloganlar olduğu doğru, ancak artık nihayet gömüldüler ve onları tekrar hayata döndürmek zor.

Suriye'de geçen on yıllar boyunca, iktidar için savaşan milliyetçiler, bölgeciler, Nasırcılar ve diğer siyasi gruplar arasında birçok çatışma yaşandı; bunlardan bazıları hedeflerinde sadık ve vatanseverdi, ancak hepsi Cumhurbaşkanı Hafız Esed'in iktidara gelmesi ile sona erdi. Bu uzun dönemden sonra rejimin yıkılışına kadar dünya değişti ve artık bu çağa uygun olmadıkları ortaya çıktı.

Aynı şey sadece Mısır'da yaşandı; Nasırcılık, devrim ve “gerici” hükümetlerin devrilmesi çağrısı yapan kışkırtıcı söylemiyle gelişti, ancak 1967'de bir “gerileme” yaşadı. O günden sonra cazibesini yitirdi ve sönüp gitti, sonunda da öldü. Nasırcılar bugün sanki daha şimdi geçmiş müzesinden çıkmış gibi konuşuyorlar. Benzer bir durum son dönemde Sünni ve Şii siyasal İslam'ın yükselişi ile de yaşandı. Lübnan'da Hizbullah'ın yenilgisi ve İran'ın Suriye'den çekilmesi bu dalganın sonunun başlangıcıdır ve bu iki ülkeden önce de siyasal İslamcı gruplar Mısır, Sudan, Tunus, Gazze ve diğer ülkelerde yönetimde başarısız olduklarını kanıtlamışlardı. Bu ideolojiler, gerçeklikle ve gerçeklikte yaşanan değişimlerle bağlarını yitirdikleri için parlaklıklarını kaybettiler. Dünya çapında da Nazizm, Faşizm, Komünizm gibi ideolojiler egemen oldu ama hepsi çöktü. Pekin'de Mao'nun resimlerini meydanlara asıyorlar, sözlerini dağlara yazıyorlar ama tam tersini yapıyorlar.

Şera, bu küresel, bölgesel ideolojilerin ve yönetim biçimlerinin birer birer gözlerinin önünde yok oluşunu gördü. Her ne kadar zaman içinde değiştirip geliştirdiği bilinen bir İslami geçmişten gelse de tüm söyledikleri ve düşündükleri her şeyden önce gerçekçi, teknokrat bir zihniyeti yansıtıyor. Şera, bu ölü ideolojilerin bilinen sebeplerden dolayı değerlerini yitirdiğini anlamış görünüyor. Bunlar siyaset ve kültürü ekonomiden üstün tuttular, içinde yaşadığımız açık, birbirine bağlı dünyanın doğasını anlamadılar ve bu yüzden de dışlandılar. Renkli, din ve kültür bakımından çeşitlilik gösteren bir topluma tek bir düşünce ve yaşam biçimini zorla dayatmaya çalıştılar, bu yüzden de insanları kaybettiler. Çatışmalara ve savaşlara girdiler, ideolojilerini dışarıya ihraç ettiler, böylece iktidarlarını kaybettiler ve devrildiler. Bölgemizde bunları gördük; Saddam, önlenebilecek savaşların ardından koltuğunu kaybetti. İranlılar, ideolojilerini onlarca yıl boyunca ihraç ettikten sonra nüfuzlarını kaybettiler. Müslüman Kardeşler, Sudan ve Mısır'da ideolojilerini zorla empoze ettikten sonra halklarını kaybettiler, Esed, geride parçalanmış bir ülke ve yığınla Captagon hapı bırakarak kaçtı.

İşte bu yüzden Şera gerçekçi düşünüyor, söylemleri öncelikle ekonomiye, kalkınmaya, yıkılan ülkeyi yeniden inşa etmeye, ideoloji ihraç etmeye değil, herkesle ilişkilerini iyileştirmeye odaklanıyor ve doğru bakış açısı da budur. Ayrıca siyasal süreç olgunlaşması ve başarıya ulaşması için uzun zamana ihtiyaç duyduğundan, aşamaları atlamanın onun tökezlemesine ve dağılmasına yol açacağından bahsediyor. Sağlıklı bir demokrasinin yıkıntılar üzerine inşa edilemeyeceğini, açların seçim sandığı değil ekmek istediklerini söylüyor. Diğer yandan Şera, başarılı Asya (Singapur, Malezya ve Güney Kore) modelleri ile Körfez ülkelerindeki Arap modellerinin en önemli dersi uyguladıktan sonra gelişebildiklerini görüyor. O ders de aşırı milliyetçi ve dinci ideolojileri pencereden kovmak ve kalkınmayı kapıdan içeriye sokmaktır.